sınavı kazanamayan öğrencinin içinde kopan fırtınlardır.
lisenin son yılının iyi değerlendirilmesi gerekliliğini düşünüp gezdikçe gezen,coştukça coşan öğrencilerdendim.üniversite falan diye birşeyler söylüyorlardı lakin kulağıma şöyle bir dokunup geçen sözcüklerdendi. kronik bir hastalık gibi küçüklüğümden beri benimle büyümüş olan umursamazlığım "üniversite" sözcüğünü de pek kafasına takmadı tabiki..çevremde ellerinde test kitapları birbirine soru soran arkadaşlarım vardı. içimden "ulan ne salaklar ya,hayatın en güzel anlarını bunlarla geçiriyorlar" derdim. aptal olduklarını düşünürdüm içten içe..
öğretmenlerin bana sordukları her soru cevapsızlıkla karşılanırdı... onlar da artık sormaktan vazgeçer olmuşlardı zamanla. annem çalış kızım,kazan derdi. ben niye çalışacağımı anlamazdım. o üzülmesin diye odama kapanıp saatlerce çalışıyor pozisyonunda mışıl mışıl uyurdum...
babam,üniversite mezunu bir insan olmasına rağmen kendi genetiğinden bana geçen aşırı umursamazlıkla yaklaşırdı bana."ister çalış,ister çalışma"...
dersaneye gönderildim,derslerin çoğunda sınıfı karıştıran ve dalga üzerine kurulu hayatımı orada sürdüren bendim...öğretmenlerimin isyanını yarım bir gülüşle izlerdim... sonunda sınava girdim.. iki aşamalı bu sınavın ilk aşamasında benim gibi gereksiz ve tembel bir tipten beklenmeyecek bir puan aldım.dersanedekiler ve arkadaşlarım çok şaşırdı. aldığım bu puan beni iyice umursamazlığa sevketti iyice zıvanadan çıktım. sınavın ikinci aşamasında hiçbir yeri kazanamayan yine bendim..
ne hissettim? önce kıçıma sallamadım tabiki. sonra günden güne içime oturmaya başladı. yanlış anlaşılmasın içime oturan üniversiteyi kazanamamaktan ziyade ailemden uzakta bir şehre gidip rahat rahat gezip tozamamak,sabahlara kadar sürtememekti... çalıştım aslında çalışmaya çalıştım daha çok... ilk sefer olmayan ikinci sefer olmuştu. çok da mutlu olmadım ama az da olsa tatmin oldum. en azından bir baltanın sapı olabilecek ve sap haline gelene kadar da gezecektim...