vizelerin yapıldığı bu dönemde iyice yükselen duygudur. ama emin olun zor olan hayatın kendisidir. kapı kapı dolaşıp iş aramak, uyanamayıp işe gitmeme lüksünün olmaması, ikinci öğretim saatlerinde çalışıp yine de geçinebilecek kadar para kazanmak, çocuklanıp onlara bakmak, hayat olarak özetlenebilecek bu şeylerin hepsi bir masanın başına oturup, tarihin görmüş görebileceği en zor derse çalışmaktan daha zordur.
ha bir de hatırlatma, kendinizi de paralasanız, öyle ya da böyle, "baba ben yüksek lisans da yapacağım.", "anne çok doktora yapasım geldi." deseniz de eninde sonunda bitecek okul ve hayat başlayacak.
bir şeyin kolay olup olmadığı ancak yeteneklerle ölçülebilir. ses yeteneği olan birisine, welcome to the jungle söylemek konuşmak kadar kolay gelirken, ses yeteneği olmayan birisine dünyanın en zor, en imkansız şeyi gelir.
kimileri daha beş yaşında yetenekleriyle, 35 yaşında mühendislikte az-çok kariyer yapmış bir mühendisten daha fazla kazandığını görüyoruz. (öyle bir geçer zaman ki)
bazılarına da okumak zor gelir, ama yetenekleri ve ilgi alanlarına güçlü bir tutkuyla sımsıkı bağlı olanlar için ipad, ipod, mac, ekşi sözlük, windows üretmek kolay gelebilir. (saydığım icatları yapanlar okulda başarılı olamamış, ya da gitmemiş olanlar)
bazıları da öss'de ilk 100 e çalışmadan girebilecek yeteneğe sahipken, para bursu aldığı okulda "yeaa ben paraa alıyorum yeaa maaş alıyorum yeaa" zevzekliğinden öte gidemeyebilir.
pskolojik olarak en boş oldugu dönemdir insanın üniversitede öğrenci olduğu zaman.
gelecek belirsiz.
bölümü nasıl bitireceğini bilemez.
belki de alıcak sigara parası bile kalmamıştır.
cebindeki 5 tl yi okula gidip gelmek için kullanır öglen yemeği kuru bi ankara simidi olur.
bazılarının alması gereken kitaplar 30-40 tl civarı.
hayır üstad mezun olduktan sonra en kötü ekstre işlere gidip harçlık çıkarabilirsin. ama okurken olmaz. zamanın olsa bile, zamanın olmaz.
öncelikle bir işi diğeriyle kıyaslamak ötekinin değerini düşürmez. örneğin büyük bir şirkette yöneticilik yapmak bir sınıfta öğretmenlik yapmaktan daha zor olabilir ama bu öğretmenlik mesleğinin kolay olduğu anlamına gelmez. dolayısıyla bir başkasına seninki de bir şey mi yeaa diyip, ben neler gördüm geçirdim moduna girmemek gerekir.
durumunun farkında olan insanların haklı sanrısıdır.girene kadar çalışıp eziyet çekiyorsunuz, benim gibi doğru düzgün çalışmadan idare eder bir bölüme girmişseniz şanslısınız; oturun şükredin.sonra hocalara geliyorsunuz.ne kadar iyi olursanız olun illa ki çıkıyor bir iki süpermanyak prof., bütün okuma hevesinizin içine etme çalışmalarına başlıyor.onlara inat çalışıyorsunuz.bir taraftan ilk kez ayrılmışsanız ailenizi sürekli düşünüyorsunuz, paranız büyük ihtimalle ucu ucuna yetiyor veya ufak tefek borçlanıyorsunuz.hayatınızın yemek kısmını ise mecburen makarna-yumurta-kola üçgeninde yaşıyorsunuz, hoş şu son zamlardan sonra yumurta alabiliyorsanız ne ala.tüm bunlar yetmiyor, etraftaki abuk insanların sizin hakkınızdaki saçma salak önyargılarını yıkmak için çabalıyorsunuz.abuk işte uğraşma olm.dimi?gel de sen uğraşma.üniversite öğrencisi kız arkadaşıyla gezse şehir ahalisi ona ne gözle bakıyor hepimiz biliyoruz.tepkinde haklısın kardeşim ama bu gerçek değişiyor mu?değişmiyormuş bak..ayın yedisinden yedisine adam gibi oturulup içilen birkaç biradan ötürü saçma laflar işitiyoruz, hadi yine susuyoruz.siyasi işlerle uğraşsak "anarşik, gomünüzt, dinsiz, kafir" denmesi peşin.bu arada hiç mi düşünmüyor bu insan; "okul bitince iş bulabilecek miyim", "evleneceğim insan nasıl biri olacak acaba"..üniversite okumamışsanız ve bunun eksikliğini hissettiğinizde bu şekilde gidermeden önce birkaç kez daha düşünmenizi tavsiye ediyorum.okumamış olabilirsiniz; ama önyargılarınız çok daha büyük bir problemdir.