- yetersiz labaratuvar.
- ar-ge çalışmalarında ki eksiklik,
- spor kompleksi eksikliği,
- kütüphane eksik değil ama, argüman yok, içerik sıfır istediğini bulamazsın,
- neye göre kime göre oraya geldiği belli olmayan asistan, doçent vs(bak hepsi değil allah var ama haketmeyende çok)
- ve bilinç hacı bilinç. Sen üniversitesin.. kaç senedir ilk 500 üni filan açıklanıyorda açıklanıyor. neredeyiz? üniversite olduğumzun bilincinde bile değiliz..
edütt: bunu eksileyen arkadaşlara selam olsun. doğru üniversiteler olarak böyle sorunlarımız kesinlikle yok. kendisi oxford'dan sesleniyor heralde bize.
öğretim üyelerinin kendini nimetten sayıp öğrencilere bazen hak ettiği notu vermemesidir.
üniversite öğrencilerinin büyük bir kısmı hoca kaprisleri sorunlarıyla boğuşurken başarılı olamaz bu memlekette. aslında yurt dışı üniversitelerine gitmedim ama tüm dünyada bu böyledir sanırım.
özellikle anadolu da yer alan üniversitelerin, her alanda veritabanlarının kapsamını genişletememesi veya genişletmemesi sorunudur.
bu durum araştırma yapanlar için öncelikle güncel makalelere ulaşmakta zorluk çekmek demektir.
her üniversitenin kendine göre sorunları vardır elbet. ama şu öğretim üyelerinin kampüs içinde kral gibi hareket etmesi insana devlet içinde devlet sanki dedirtiyor. öğrencinin adı yok üniversitede. bir de şu kadrolaşma olayı çok saçma. hak eden akademisyen olmalı; şucudur bucudur diye değil!
(bkz: yök)
hocaların küçük diktacılık oyunları. bulunmaz hint kumaşı sanki bana.
içerden sivil polis dışardan jandarma. suçlu psikolojisine büründürüyorlar zorla.
şehrin öğrenciyi sömürmesine göz yummaları. geçim kaynağı değiliz.
1-akademisyenlerin yüksek egosu ki bende adayım bu duruma.
2-kaynaklara ulaşmanın elverişsizliği.
3-üniversite seviyesi olmasına rağmen ezbere dayalı eğitim.
en öncelikli sorun harç paralarıdır. bir kimse birey olabilmek için okur ve vatana millete hayırlı evlat olur. bunun için her dönem para yatırması gerekmez hatta devletin ona para vermesi gerekir.
devletin de öğrencilere kredi değil burs vermesi gerekir. hemde hepsine.
üniversitelerin öncelikli sorunları arasında suni gündem yaratmak için siyasiler tarafından uydurulmuş sorunlar yoktur.
Üniversitelerimizin yıllardır sorunları aynıdır ve hiçbir adım atılmamıştır.
*Üniversiteler özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve YÖK ya kapatılmalı ya da yetki alanı daraltılmalıdır.
*Üniversitelerdeki akademik özgürlüğün tanımı yapılmalı ve bu tanım kürsü dokunulmazlığını kapsamalıdır. Akademisyen kürsüsünde dokunulmaz olmalıdır.
*Yabancı dil eğitimi üniversiteden önce verilmelidir. orta kademe eğitimde en az 2 yabancı dil sağlıklı biçimde öğretilmeli ve bireyler üniversiteye bu şekilde kazandırılmalıdır.
*üniversitelerin fiziki koşulları iyileştirilmelidir.
*üniversitelerin özellikle sosyal bilimlerdeki kontenjanları düşürülmeli ve yeni üniversite açılması durumuna bir an önce son verilmelidir.
*mevcut üniversitelerin yüksek lisans ve doktora kontenjanları arttırılarak uzmanlaşmaların önü açılmalıdır.
Üniversitedeki öğretim elemanlarının ve diğer işgörenlerin tümünü bir örgütün üyeleri, akademiyi de bir örgüt olarak düşünürsek*örgütsel zekalarının yerlerde sürünmesi en öncelikli sorunlardan birisidir.
Öğretim üyeleri arasında ikili anlaşmazlıklar, araştırma görevlisi-hoca uyumsuzlukları, anabilim dalları-bölümler-fakülteler arası eşgüdüm sorunları, ar-ge etkinlikleri için fon bulma sorunu diye uzun uzun yazarım, kimse okumaz, o yüzden burada kesiyorum. Benim burada yazdıklarımı bitirmem sorunların bittiği anlamına geliyor mu, hayır gelmiyor.
önüne geleni almasıdır.
ygs veya lys zorlaştırılsın demiyorum. gözümde gerçek seçiciliği olan sınavlar bunlar değil.
gerçekten seçici bir sınav sığırları üniversiteye almaz.
bugün başıma geldi. bir şahıs , yüzünü tam kestiremedim ,köy enstitüleri tartışılırken "ama şimdi tahıl yapıyoruz. ithalatımız da var. köy enstitüleri yeniden kurulamaz mı?" dedi. ben alakayı kuramadım hala kuran biri varsa dürstün.
mesele savunup savunmaması değil enstitüleri.
mesele köy enstitüleri de değil.
mesele cümle kurmayan adamların üniversitenin siyaset bilimi ile ilgili bölümlerinde okuyor olması.
eski bm genel sekreternin uyruğu sorulduğunda zenci diyen vardı lan!
solcu kızlar füze kalkanına karşı imza toplamaya sınıfa geldiğinde aynen şu cümleyi(!) kurmuş adamlar var "şimdi... kalkacaksa, kalkan inecekse tamam. kalkan inecek mi? imzalayım.kalkan ne"
hani şaka da yapmıyor. düşündüğü bunlar. lan bu ne? bu adamın ne işi var bir idari bilimler fakültesinde?
bilgi-birikimi bir kenara bıraktım nasıl yaparlar bilemiyorum ama davranışlarla ilgili bir eleme de gerekiyor.
askeri okul disiplini ben de istemiyorum ama hala lisedeki gibi , hoca "31" dediğinde kahkahayı basıp dersi sikmesin bu adamlar.
en kritik derslerde -benim için benim bölümümde siyasi tarih, siyasal düşünceler tarihi gibi derslerdir- ortaokul bebesi gibi uğultu yapmasınlar.
diyeceklerim bu kadar. bir ara yine boşaltırım içimi. oh be.
ülkemizde yüksek lise olarak adının değiştirilmesi gereken kurumdur. en temel sorun adının yanlış olması, varlığının yanlış tanımlanmış olmasıdır. psikolojik zorunluluk olarak tanıtılmuştır. her ilde ünversite olması, herkesin üniversite mezunu olması toplumun gelişmesine herhangi bir katkıda bulunmadığı gibi genç beyinlerin köreltilip ailelerin cocuk okutcaz diye normal yaşama haklarının ellerinden alınmasına sebebiyet verir. oysaki meslek lisesinden profesyonel bir üretim ustası olarak yetiştirip haftasonu sinemya tiyatroya gitmek bireyin yaşam hakkı değildir de nedir.
sağlık bakanlığı'nın üniversite tıp kontenjanlarının artırılmasını istemesi sayesinde 180 kişilik amfide 260 kişi olması. hayır bunu yapan bakan, gitti, ithal doktor getirteceğim, ülkemin gençleri 5-6'da tus belasının altında ezilirken bu yabancılar tus'a girmişçesine görev yapacak dedi, sonra da gitti, hemşireler pratisyen doktor olacak dedi. ayıp değil mi?
sevişme odaları şattır.
yurtlar karışık olsun.
geceleri isteyen istediğiyle yatsın.
hatta hocalar da gelip olaya karışabilsin.
hademelerin de canı çekmesin,
sınıf ayrımına son.
kiralar çok pahalı...
hayat çok zor.
devlet bir şey yapsın...