uludağ üniversite ve bu üniversitenin lokomotif fakültesi iddia edilen, iktisadi ve idari bilimlerde bu düzey "green cafe" sınırındadır. bu cafe de oturanlar, bu cafede sadece bakışlarıyla kız tavlaya bilenler, en büyük korkusu bu cafe nin önünden geçmek olanlar ve bu cafe ile ilgilenmeyip marjinal takılanlar...
çok güzel bir laf vardır, bu başlığa cuk diye oturan. bir genç üniversiteye girince, kendini küçük dağları ben yarattım sanan bir kasılmayla ord. profesör geçinir. kibir, gurur, çok bilmişlik had safhadadır.
ilk sene biter bizimki bilmediği şeyler olduğunu görür ve artık profesör havalarında ego yapar. bakar ki bilmedikleri çoğalmakta. bilenlerin seviyesi, kütüphanenin birikimi aklımı almaya başlamakta. yinede yelkenleri suya indirmez, biraz taviz verir sadece. bu tavizle ikinci sınıf biter. öğrenci artık üçüncü sınıftadır. bilmedikleri çoğalmış, iyice omzu eğilmiş, egosuysa iflasın eşiğindedir. bu sefer yrd. doçent ayaklarında takılır.
öğrencimiz dördüncü sınıftadır artık. şimdi araştırma görevlisidir. kibirli ama çokta değil. okulu tam bitecekken, işte o kısmetli, faydalı hadise yaşanır. talebemiz bir, iki dersten okulu uzatır. acizliğini, kabiliyetsizliğini iyice anlar. artık o havaları, tafraları kalmamıştır. yaz okulu ile yazın sıcağında iyice pişer üniversiteli. terleye terleye ders çalışarak yoğrulur, yoğrulur. herkese durumunu eğilip bükülüp izah etmesi pişme sürecini iyiden iyiye hızlandırır.
ve mezun olur. artık o neyin ne olduğunu bilen, pişmiş bir üniversitelidir. bilmediklerini bilerek, nakıslığını hazmederek, o gerçek entellektüellik bilincine ulaşabilmiştir.