Evet, engelleri aşa aşa bugün istediğimiz bu üniversitedeyiz. Özgürlük, düşlediğini eylemektir. ya; biz de 7 yaşından beri düşlediğimizi, bugün eylemiş olduk. Yani özgürüz.
Biz, hep bunu istemiştik. 7 yaşından itibaren, okula gitmeyi istedik. Sınıfta hep 1. olmayı, okulda ilk 10a girmeyi istedik. Sınavlarda hep yüksek puan kazanmayı, en iyi okullara gitmeyi, dershanelerin arasından en çok kazandıran dershaneyi seçmek istedik. Ufak tefek aksilikler olsa da, istediklerimizin çoğunu gerçekleştirdik. Ve bugün, artık üniversiteliyiz. Yani özgürüz. Şimdi özgür özgür bir üniversiteli olacağız. Dört yıl boyunca, ailenin o aşırı baskısından sıyrılarak, kendi seçimlerini yapacağımız bir üniversite yaşamımız olacak. Canımız istediğinde ders çalışacağız, istemediğinde çalışmayacağız. Ama bir şekilde diplomayı alacağız. Kariyerimize kariyer katarak, özgür yaşamımızı sürdüreceğiz.
Şimdi sen, yukarıdaki saçmalıklara inanıyorsan, yani bunları özgürlük sanıyorsan; kitapçıktaki haritalara ve harita bilgilerine göz gezdir, diğer yazıları da okuma.
Yok, bu saçmalıklar özgürlük değil! deyip, diğer yazıları da okuyacaksan; Merhaba!
Bize tarif edilen üniversiteler, bakalım ne kadar özgürmüş?
Yüzüncü, on bininci ya da iki yüz bininci olarak girdik üniversiteye. On binlerce kişiyi dışarıda bıraktık. Demek ki, on binlerce kişiyi dışarıda bırakmakmış özgürlük.
ilk gün derse girmek için geldiğinde, okulun kapısından geçerken tanıştın özel güvenlikçilerle. Her gün geleceğin okulda, her gün kimlik kartını gösterirsin. Çantanla beraber x-ray cihazlarından geçersin. Eğer di-dit sesleri duyulursa; hem sen, hem çantan didik didik aranır. Demek ki didik didik aranmakmış özgürlük.
Kapılardan birer birer geçtin, amfiye gitmek için koridorlarda yürürken, her hareketini izleyen kameraları fark ettin. Kameralar seni çekiyor. Her şey kontrol altında. Demek ki kameralarla izlenerek kontrol altına alınmakmış özgürlük.
izlene izlene koridorlardan geçtin. Kariyerinin basamaklarını birer birer çıkmak için gerekli olan bilgiyi, edinmek amacıyla amfiye girdin. Çıktığı basamak kadar ego hiyerarşisinde statü kazanmış, bundan dolayı da, bilgiyi sana vermemek için hapsetmiş hocayla karşılaşırsın. Hocanın lütfuyla bilgiyi alabilmek için, sen de en az dört yıl hapsolursun. Demek ki hapsedilen bilgi için hapsolmakmış özgürlük.
Amfiden çıktın. Temiz bir hava aldın, karnın acıktı. Yemekhaneye gittin, sıraya girdin. Yemek yemenin şartı, banka kartına dönüşmüş öğrenci kartını kullanmak. Çünkü sen Resmi yapıştıracağım, formu dolduracağım. telaşıyla kayıttayken, banka kartını öğrenci kartı diye verdiler. Senin haberin bile yokken, tüm kimlik bilgilerini de o bankaya. Artık sen de, banka tarafından soyulma potansiyeli taşıyan bir müşterisin. Demek ki bankaya müşteri olmakmış özgürlük.
Oldu da bu uygulamalardan birinde sorun yaşadın. Sorunlarını çözerken kendini özgürce ifade edebileceğini düşünüyorsun. Çünkü üniversitedesin. Benzer sorunları yaşayanlarla beraber konuşuyor ve dekana gitmeye karar veriyorsunuz. Dekana gitmek için yürümeye başladığınızda, önce ÖGB önünüzü kesmeye çalışır. Eğer kesemezse, yürüyüşü takip eden sivil polisler, saldırıya hazır bekleyen çevik polisleri çağırır. Çevik polis gelir; sonrası cop, gaz ve gözaltı. Polis tarafından fişlenir, dekan tarafından uzaklaştırılır, atılırsın. Demek ki coplanmak, gazlanmak, fişlenmek ve atılmakmış özgürlük.
Özgürlüğe susadığımız eğitim hayatı çölünde, Üniversite özgürlüktür. serabına aldandık. Şimdi, özgürlük diye gösterilen üniversitelerin, hiç de özgür olmadığını görüyoruz. Su diye avuçladığımız, kumdan başka bir şey değil. Üniversiteleri onlara kalsın da, özgürlüğümüz bize.
Öyle ya da böyle gelmiş olduğumuz bu üniversitede, özgürlüğümüzü kısıtlamaya kalkışanlar kimler ki? 1 rektör, 10 dekan, 100 hoca, 300 ÖGB, 500 polis mi? Hepsi 911 kişi mi? Peki biz kaç kişiyiz? 1000 mi? 2000 mi? 5000 mi? Sen bir kişisin, ben bir kişiyim ama bir araya gelince on binlerceyiz.
Evet, özgürlük düşlediğini eylemektir ama düşlediğin gerçekten özgürlük değilse, hiçbir eylediğin seni özgür kılamaz. Özgürlük düşlediğini eylemekten ibaret değildir, düşlediğini eylerken bir başkamızın da özgürlüğünü önemsemektir. Benim özgürlüğüm senin özgürlüğündür, senin özgürlüğün bizim özgürlüğümüzdür. Ve biliyoruz ki, iktidarlı ilişkilerin yani otoritenin, tahakkümün, hiyerarşinin, statünün olduğu hiçbir yerde özgürlük olamaz. Ve biz; özgürlüğümüz için birbirimizi önemsemeli, örgütlenmeli ve iktidarların karşısında olmalıyız.
iktidarsız, otoritesiz, paylaşma ve dayanışmayla dolu özgür bir dünya için; yani Özgürlük için Anarşi.
daha bittiği gün hayatın tüm gerçekleri yüzünde osmanlı tokadı gibi patlamaya başlayınca anlarsın asıl özgürlüğü, gel bir de o zaman konuşalım istersen. temel ve asıl amacı "okumak" için gidenleri elbette tenzih ediyorum.
geniş bir tanım silsilesi gerektiriyor. 1 düşünsel özgürlük 2 bireyin davranışlarını istediği gibi şekillendirmesi diye ayırıyorum.
düşünsel özgürlük kısmı kişiyle ilgili olsa da türk üniversitelerinde pek ortam özgür değil, yine de ıkına ıkına olabilir.
davranışsal olanı ise benim de zamanında içine düştüğüm bir yanılgıdan ibaret.
kendi donunu yıkamanın, kendi pisliğini temizlemenin, yemek yapmanın, yarın ne yesemi düşünmenin, acaba ay sonunda fatura ne kadar geleceği düşünmenin neresi özgürlük allasen ?
bsg yahu! özgürlük falan değil, kendimizi kandırmayalım.
Özellikle hem aileden uzak hem de yurtta kalmayan için özgürlüktür. en azından insanın hayatında kısıtlamalardan uzakta yaşadığı en güzel zamanlarıdır.
memleketiniz sınırları içerisindeyken de yapabileceğiniz pek çok şeyi, farklı bir yerde, karışan görüşen olmadan yapabilmenin verdiği hazza özgürlük deniliyorsa doğru, lakin annenin günde 7345847576 kez aradığı düşünülürse yanlış olan önermedir.
üniversite özgürlükse neden tüm avrupa ve amerika üniversitelerine giriş çıkış parka girmek kadar kolayken, ülkemizde üniversitelerin bir girişi vardır ve neden acaba güvenlikten geçmeden girip çıkılamamaktadır.