Cemil meriç'in, şiirleri hakkında "ümit yaşar'ın şiirleri ancak kerhanelerde ilgi görebilir." dediği şair. Hatırladıkça bu kadar acımasızca eleştirdiği için gülüyorum.
50 Yaş Şiiri
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
insan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!"
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
işte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
işte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen
Çok şiir yazmış ama çok yazdıkça da kalitesini pek düşürmemiş benim hayatımda yeri apayrı olan şair. Bir insanın sevdiğine olan tüm duygularını tek bir ümit yaşar oğuzcan şiiriyle bile anlatması mümkün. Bir dönem telefonum onun kitaplarından çektiğim şiir resimleriyle dolacak seviyeye gelmişti.
Özlemi ve aşkı en güzel şekilde anlatan güzel yazarlardan biridir.
Üstad güzel anlatır ama şiirde çoğu insanın aradığı süslü benzetmeler ve kelimeler yoktur, ayrıca sevilir bu yüzden.
Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin
Planların, kaçışın, kurtuluşun
Ve deler sevgi dolu yüreğini
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Bir okyanusta boğulmak nedir bilir misin?
Batan bır gemıye el sallayamamak,
Oturup ağlayamamak,
Birkaç kulaç ötedeki
Bir tahta parçasını tutamamak,
Nedir bilir misin?
Sevmek nedir bilir misin?
Bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
Bütün benliğini sarar, ısıtır.
Her gülüşte yeniden doğarsın
Ve bin kere ölürsün her iç cekişte
Nasıl anlatsam bilmem ki.
Yani "sevmek" işte.
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Çemberini kıramamak kelimelerin.
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
"Seviyorum" diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
aşk başlamadan güzel,
kalplerde heyecan,
bakışlarda korku olduğu zaman güzel...
birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
başkaları görmesin diye çabalayış,
gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...
aşk başlamadan güzel...
Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
Ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
Hep aynı soru düşüncemde “ya seversem”
O zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
ilk defa yenileceğimi anlıyorum
Karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların, ellerin bunu söylüyor bana
Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
Önceleri hiç bilmediğim adını, şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
Gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
Gün oluyor eski bir yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
Gözlerin gözlerime değince güçsüzlüğüm aklıma geliyor
Beni sevmediğin sevmeyeceğin..
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
insan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
Bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
Güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor
Gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
Dudaklarından çıkan her kelime suya bir taş atmışçasına büyüyor içimde
Nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
Sonra kendine has kokun, kokuların en çıldırtıcısı, en tahrik edicisi
Ve gözlerin…
Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
işin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
Belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
Ne sana nede senden başkasına…
Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
Sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluvericekmiş gibi geliyor
Bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat söyleyemiyorum
Galiba asıl korku sevmek değil onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
Küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
Düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
Belki de aynı korkular içindeyiz seninle, bir birimizden haberimiz yok
Sevmek…
Seni alabildiğine sevmek…
Hiçbir şeyi umursamadan, bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
Tutmak ellerinden, o derinlere inmek, gitmek oralara, o yerlere
Orda hep sen olmalı, seni yaşamak ve olduğun yerde bile
Seninle sensiz olamamak…
Sonrada sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi söyleyememek sana
Susmak…
Susmak…
Korkudan ölünceye kadar…
"...Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!"
kelimeleri bu derece duyguyla yükleyen kalbi büyük şair.
en guzel siiri galata kulesidir. tartismaya da gerek yoktur. hele kendi sesinden dinlerken uyan oglum uyan oglum uyan vedat dedigi yerde duygulanmayan tas olur.
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni..
gelme diyecektim geldin. iyi ettin geldiğine. neredeyiz? bir şehir yanıyor dikkat et. tutuşabiliriz, işte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına. saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl.
yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz.
aramakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. yine de memnunum. iyi ettin geldiğine. taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi.
ellerini ver, ellerini. öpüşmeye susadım. tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni. titreme, yanıyorsun.
6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...
Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
içi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”...
şöyle bir şiiri vardır ;
uykuların kaçar geceleri, bir türlü
sabah olmayı bilmez.
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
deli eden bir uğultudur başlar
kulaklarında
ne çarşaf halden anlar ne yastık.
girmez pencerelerden beklediğin o
aydınlık.
onun unutamadığın hayali,
sigaradan derin bir nefes
çekmişçesine dolar içine.
kapanır yatağına çaresizliğine
ağlarsın.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın aslında her şeyin
boş olduğunu.
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
gün gelir de sesini bir kerecik
duyabilmek için,
vurursun başını soğuk taş duvarlara.
büyür gitgide incinmişliğin
kırılmışlığın.
duyarsın,
ta derinden acısını, çaresiz
kalmışlığın.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın ne işe yaradığını
ellerinin.
niçin yaratıldığını.
bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
uzun uzun seyredersin aynalarda
güzelliğini.
boşuna geçip giden günlerine
yanarsın.
dolar gözlerin, için burkulur.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın tadını sevilen
dudakların.
sevilen gözlerin erişilmezliğini.
o hiç beklenmeyen saat geldi mi?
düşer saçların önüne, ama
bembeyaz.
uzanır, gökyüzüne ellerin.
ama çaresiz,
ama yorgun,
ama bitkin.
bir zaman geçmiş günlerin hayaline
dalarsın.
sonra dizilir birbiri ardına gerçekler,
acı.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın hayal kurmayı;
beklemeyi, ümit etmeyi.
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın
gelir
bütün vücudunu saran o korkunç
geceyi.
lanet edersin yaşadığına...
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
o zaman bir çiçek büyür kabrimde,
kendiliğinden.
seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
ümit yaşar oğuzcan
Edebiyatımızın en önemli şairlerindendir. Şiire gerçek değerini verenler okur genelde. Şayet Cemal Süreya gibi popülerite uğruna okunmaz. Bu yüzden az ve öz bilinmesi her zaman için iyidir. insani duyguları en safça dile getiren yazardır. "Çaresizlik" şiiri, okuyan her insana bir takım yaşanmışlıkları çağrıştırır. "Sana bir tanrı getirdim" adlı eseri de beni benden alan güzide bir şiiridir. "Kötüyüm sevemedigin kadar" söyleyişi her zaman içimi acıtmıştır. Şiddetle okunmasını tavsiye ettiğim şiir üstadı.