bir akşam getir bana,
bütün akşamlardan farklı
hançerle güneşi batır deniz kan rengi olsun
en güzel yerinde değişen ufkumuzun
yaşayalım, eskiden duyduğumuz masalı.
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
içtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
içinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlıyacağım.
"insan bir kere ölür
Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
Paramparça olmuş sevgilerdir
Her aldanış
Yeni bir aldanışa hazırlar bizi
Zamanla renkler değişir
Donuklaşır anılar
Silinir üstümüzden
Güzel olan ne varsa
Görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
insan yaşarsa.
Ve bir gün insan da ölür
Çimen gibi yaprak gibi
Sarsılır yeryüzü yerinden
Devrilen koca bir ağaçtır sanki
Durur atışları yorgun kalbimizin
El, ayak kesilir
Göz ölür, dudak ölür, kan ölür
Susar ta içimizde
Yıllardır çalan çalgı
Bütün teller ses vermez olur
Acılar diner
Ve bir gün biter bu çirkin oyun
Perde iner..."
bir gece başımızı alıp gitsek diyorum
bir deniz kenarı mı olur
bir dağ başı mı olur
kaçsak bu kalabalıktan
bir yer bulsak kendimize
düzenli yaşamalardan uzakta
bir yanımızda şehrin ışıkları
bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar
orada hiç yemesek hiç uyumasa
hiç düşünmesek yarını
sonra unutsak sıkıntısını günlerin
gecenin karanlığını
sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa
her nefes alışta duysak yaşadığımızı
sonra kaybolsak bu özgürlükte
bu hazda
bu derin aydınlıkta
sonra sabah
sonra paydos
sonra kurtuluş
sonra ölüm.
Her ne kadar şiiri bazı kişilerce eleştirilmişse de bu onun iyi bir şair oldugu gercegini degistirmez. Sanırım şiirleri En cok avni anıl tarafın bestelenmiştir. Türk sanat müziğimizde artık kült eserler diyebileceğimiz pek çok şarkının güfte yazarı olarak karşımıza çıkar.
Yine bestelenmis bir şiirine örnek olarak.
Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı
Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı...
ümit yaşar sürekli intihar girişimleri olan bir garip, kendi başına yaşayan sanatçımızdır. ümit yaşar, kendisini tanıtırken doğduğu tarihi, "köhne dünyayı şenlendirdiği tarih" kabul eder. fakat gariptir ki pek çok kez ölümü istemiştir. onun intihar girişimlerinden sıkılan oğlu vedat ise babasına bir ders vermek için kendini galata kulesinden atar. elinde de şu not yazılıdır,
"baba, intihar öyle edilmez, böyle edilir." ne zaman hatırlasam, duygulanırım. hayal kırıklığım.
ölümünün ardından oğlu vedat'a şu şiiri yazmıştır;
GALATA KULESi
6 Haziran 1973, pırıl pırıl bir yaz günüydü,
aydınlıktı, güzeldi dünya,
bir adam düştü o gün galata kulesinden.
kendini bir anda bıraktı boşluğa;
ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat,
ışıl ışıldı gözleri, içi,
bütün insanlar için sevgiyle doluydu
çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
kendini bir anda bıraktı boşluğa,
söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu.
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu; açarken ufkunda güller alevden,
çıktı, her günkü gibi gülerek evden,
kimseye belli etmedi içindeki yangını
yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru.
galata kulesinde bekliyordu ecel,
bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
ölüm yolcusunun son arzusuydu bu,
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu.
küçücüktü bir zaman,
kucağıma alır ninniler söylerdim ona,
uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.
bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 haziran 1973 galata kulesinden bir adam attı kendini;
bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat,
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.
Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
Senden uzak, kendimden uzak
Tüm umutlardan ve her şeyden uzak
Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde
Gövdesini kurtların oyduğu
Bir ağaç gibi devrilmişimdir
O anı sen bileceksin herkesten önce
Herkesten iyi sen anlıyacaksın
Çaresizliğini, yıkılmışlığını
Sevdiğin adamın
Ve seni nasıl sevdiğini
Duyacaksın derinden derine
Belli belirsiz
Bir gölge düşecek gözlerine
Fakat ağlamıyacaksın, ağlamıyacaksın
Sen tek gelinim, sen tek kadınım
Sen güzelim, nazlım, bebeğim
Kadersizim sen
Gülerken ağlayanım, ağlarken gülenim
Varlığım, nedenim, alınyazım benim
Elbette ağlamıyacaksın
Çünkü sonsuzluklar
Sonsuz sevenler içindir
Çünkü ölüm
Sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.
33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış, şiir plakları, şarkı sözleriyle tanınan günümüzde popüler şairlerinden biridir. (1926, Tarsus – 1984, istanbul)
Melankolik dizeleri ile tanınan Oğuzcan, çevresi tarafından da ölüme her zaman daha yakın olan bir kişilik olarak görülmüştür. Öyle ki kendisi şiirleri kadar intihar girişimleri ile de bilinir bir hale gelmiştir.
Çocukluğu sakarlıklarla, kazalarla geçmiştir. Gençliğinde ise ameliyattan ameliyata koşturmuştur. Aslında küçükken sıcak kanlı olarak bilinir fakat sonraları hayatı bir çile olarak görmeye başlar. Şiire başladıktan sonra bu durum iyice hissedilir hale gelir. "Yaşamdan çok ölümü seviyorum." der. Öyle ki sürekli olarak intihara kalkışır fakat başarılı olamaz. 24 kez denediği söylenir.
Oğlu Vedat ise babasının bu halini görerek büyür, bu durumun hep içindedir. 18 yaşına geldiğinde babasına ders verircesine bir işe kalkışır. Kendini Galata Kulesi'nden aşağı atar. Söylentiye göre elinde bir not vardır: "Baba, öyle intihar edilmez. Böyle intihar edilir!"
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın, öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Şiirlerinde Kendimi bulduğum.. Tuhaftır kendisiyle galatanın hemen altında aldığım kitabıyla tanıştığım şair.
--spoiler--
Sevebildiğim kadar insanım ben
On gram arsenik yeter canıma
Beni düşünme
--spoiler--
Tam 23 kere intihara kalkışmış ve her birinde de inatla hayata itelenmişti Ümit Yaşar Oğuzcan. Pek kişi bilmez bu hikayeyi, “Acılar Denizi” şiirinin nereden geldiğini ve asıl vicdan azabının ne olduğunu.
Ümit hayattan kopmak için çok çabalamış lakin başaramamıştır, babası Lütfü Bey, annesi Güzide Hanım kahrolur oğullarının vaziyetine. Tabii bir de Vedat var. Ümit Yaşar'ın biricik oğlu. Babasına duyduğu müthiş bir öfke var içinde..defalarca gözlerinin önünde intihara kalkışmış olan babasına. Dün bir kez daha canından vazgeçmişti Ümit. Babası Lütfü Oğuzcan zor yetiştirmişti oğlunu hastaneye. Ve oğlundan çok torunu için endişelenmişti bu sefer Lütfü Bey, vedat'ın gözleri artık korkudan çok kin ile ıslanmıştı. Dayanamıyordu çocuk,aciz bir babanın ölüme koşup varamayışına tanıklık etmekten yorulmuştu. Tedavi edildikten sonra taburcu ettiler Ümit Yaşar Oğuzcan'ı. Ümit'in içinde yaşadıkları bir kenara Vedat ne hissediyordu acaba?
Sonrası
Duydukları gürültüyle kıraathaneden fırlayanlardan biri “Eyvah!“dedi. “Düştü çocuk, Galata'dan düştü! Yetişin.” yerde yatan çocuğun etrafında toplanan kalabalık çocuğun elinde bir kağıt buldular. Sımsıkı kapalı parmakları,avucuna hapsolmuş bir kağıt.. Zorlukla aldılar ellerinden kağıdı şöyle yazıyordu buruşmuş kağıtta;
“intihar öyle edilmez,böyle edilir baba!”
6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu...
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu...
sen kum nedir bilmezsin
denizi görmedin ki
yum gözlerini zamanı düşün
deniz bir gözünde
kum bir gözündedir
…..
sen aşk nedir bilmezsin
beni sevmedin ki
ağla ağlayabildiğin kadar
bütün güzellikler sende
aşk bendedir
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Ayten'deyiz
Günlerden Ayten ertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li iki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun..
Oraya varmak mi? Ikimiz mi? Hemen mi?
Dur, bekle beni, geliyorum
En guzel yerinden opecegim
Bilmem dudaklarin mi? Gozlerin mi?
Once sesindi beni cagiran aska
Sonra bakislarin, ellerin oldu
Ve bir sabah basladi omrumde, nasil
Gordugum butun sabahlardan baska
Frenleri patladi icimde ozlemin
Ben bu aski dizginleyemem artik
En iyisi gelmen bana, gel ama hic gitme
Varalim doyulmaz tadina bitisikligin.
Bak ellerin de usumus, ama kalbim simsicak
Titreme, korkma; artik yanimdasin
Hic birakma bu cocuksu halini, ne guzel
Ne guzel seninle bir aydinlik olmak
Soyle, bir daha soyle, benim de, seninim de
Yaklas uyandir beni bir olum uykusundan
Sarin maviligime, bu bizim gokyuzumuz
Baksana,bir evren calkalaniyor icimde
Oraya varmak mi demistin? En yuceye
Ikimiz miydi? Hemen miydi?
Bak nasil seninle bir butun olduk simdi
Nerde miyiz? Oradayiz iste
Biri beni şu adamın sevdiği gibi sevse yeter be. Öyle ince, öyle imkansızlıklara rağmen güzel seviyor ki hayran kalmamak elde değil. Özellikle “her günüm seninle” şiiri buna örnek gösterilebilir.