karanlığın gözleri şiiri mutlaka okunmalıdır. hele ki sevdicağız terki diyar ettiyse, görüşme ihtimali yoksa, yalnızlıktan kafa sıyrılmışsa sabah akşam olmak üzere günde 2 defa okunmalı. okuyup birde sevdicağıza maillenmeli.
sahibini arayan mektuplar la ve yazdığı bi ton şiirle beni benden almıştır. özellikle karanlığın gözleri, dağ rüzgarı, ayrılık saati,milyon kere ayten, aytenin sonu gibi şiirleriyle saygı duyulası bir yazardır.
-Karanlığın Gözleri-
şimdi yoksun...
seni dilediğim gibi düşünebilirim artık
tutar ellerini, öpebilirim uzun uzun...
kimseler ayıplayamaz beni
yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin... işte dudakların
senin olan ne varsa karşımda duruyor
ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına
ve hoyrat ellerimle seni
her gün biraz daha güzelleştiriyorum
bütün resimler sana benziyor
hayret...!
bütün aynalarda sen varsın
nereye gitsem peşimden geliyorsun
şimdi sigarasın dudaklarımda
biraz sonra beyaz bir kağıt...
ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın
kimse yokluğunda bunca sevilmedi
kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar
saçların böyle daha güzel
sen..daha güzelsin
gelecek mutlu günlerin ışığında
her şey daha güzel
ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış
yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim
ve seni bin yıl daha
ayrılıklar içinde sevmek isterdim
ama biliyorsun nihayet ben de bir insanım
umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor
hiç gelmeyeceksin sanıyorum
o zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime
katran gibi bir yalnızlıktır sarıyor içimi
yalnızlığımdan utanıyorum..
beni sevmesen ölürdüm...!
beni sevmesen bir çakıl taşıydım şimdi
beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım
kördüm bir at kadar
ölümden acıydım... ölümden beterdim
beni sevmesen,
dünyayı bütün insanlara zindan ederdim
beni bunca saracak ne vardı..?
kanıma girecek,
göz bebeklerime oturacak...
bir senfoni gibi dudaklarımdan eksilmeyecek
ne vardı hiç karşıma çıkmasaydın
bu kör olası gözler görmeseydi seni
ne vardı güzelliğini hiç bilmeseydim
bir dua gibi bellemeseydim adını
ne vardı bütün gece gözlerimi tavana dikerek...
seni düşünmeseydim.
belki karşımda değilsin yanılıyorum
bu gözler senin gözlerin değil
aldatıyorlar beni!
karanlığın gözleri olmalı bunlar
bana böylesine keder veren
gülmeyi,yaşamayı haram eden,
bir karanlığın gözleri olmalı...
öyleyse sen hiçbir yerde yoksun
sana hiçbir zaman yaklaşamayacağım
yalan bu geçici sevinç,bu nur,bu ışık...!!!
bu karanlığın ortasında yanan alev gözler!
bu kadeh içki gibi aydınlık
ne dedimse inanma
seni değil... kendimi aldatıyorum
sen istediğin kadar
varlığın kendisi ol,
ölümsüzlüğün ta kendisi
ben günden güne yok olmaktaydım
bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
anlıyor musun.....
gökyüzü güneş olsa,
sensiz karanlıktayım...
-Milyon kere Ayten-
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
Oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip
Sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li iki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun...!
-Ayten' in Sonu-
Ayten'i Markiz pastanesinde vurdular...
Onu ben vurdum!
Ayten kanlar içinde düştü yere
Bense ağlıyordum
Şimşek gibi loşluğunda Markizin,
Bir usturaydı ellerimde parlayan
Vurdum,ve baktım dağılmış yüzüne
Dedim;o da güzeldi bir zaman..
Onun da gözleri vardı,dudakları vardı
Mermerler dile gelirdi konuşunca
Ya elleri her zaman duygulu,serin
Başım dönerdi ellerini tutunca
Önce bir garson gördü ikimizi
Sonra yabancı adamlar gördü,kadınlar gördü
Ayten'i hiç ayıplamadım
O anda kim olsa ölürdü
Renkli bir balon gibi sönüverdi
Koluna gömleğimin kanı damladı
O lekeden başka şimdi
Ayten'den eser kalmadı
Aldılar götürdüler beni
Bu cinayetin hesbını sordular
Dedim:Ayten'i ben vurmadım
Onu Markiz pastanesinde vurdular.
'kader kapıyı çalıyor' şiiri harikadır. bir bölümü:
Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan güneş doğacak
Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden
Seni düşüneceğim
Gümüş mahmuzlarının parlaklığınca
Yağmur nal izlerini örtmeden
Sana geleceğim
Bekle beni
Hindistan'da Banaras şehrinde seni aradım
Ganj'ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu
Ganj'ın suları pisti bulanıktı
içtim
Bir kadın tanıdım Haydarabat'da
Cüzzamlıydı güzeldi üstelik
Sana benziyordu
Etli dudakları vardı
Brahman mabetlerinde seviştik üçgün üç gece
Taşların üzerinde yattık
Bir hayvan tarafımız vardı alımlı
Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç
Bir insan tarafımız olacaktı
Aradık üç gün üç gece
Bulamadık
Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç
Sevemedik
Sonra Nijerya'da Mozambik'te Altınsahilleri'nde
Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu
Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil
Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun
iri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda
Belki bir tutam tuzdun kirli
Seni düşündükçe susuyordum
Nehirler göller kandırmıyordu beni
O kadınlara gidiyordum
O bakır tenli kadınlara
O kadınlarla da yattım
Adam boyu yaprakların üzerinde
Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden
Yorgundum
Kuşkuluydum
iliklerime kadar bendim
Bir yeşildim
Bir beyazdım
Karanlıktım
insan eti yiyenler anladı beni
Kanarya adalarında
Bir kamış kulübede iki ayna buldum
Birinde ellerim vardı kemik kemik
Parmaklarım beni çağırıyordu sana
Birinde gözlerim vardı
Ağlıyordum
Çiğnenmemiş otlara döndüm
Ağlamaklı denizlere
Köpek balıklarının azı dişleri avutamaz beni
Bir gemiydim
Battım
Santa-Isabelle adasının önünde
Şimdi 3200 metre derindeyim
Sana ahtapot gözleri topluyorum
sana mürekkep balıklarının göz yaşlarını getireceğim
Bırak beni
Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum
Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı
Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın
Nereye varsam
Orada yalnızlığı beni bekler bulurum
Her sabah evler boşalır
Bir sel akar sokaklardan caddelere
Ben kendi içimde kaybolurum
Ne gidecek yerim vardır ne bekliyenim
Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim
Zamanlar geçer, mevsimler değişir
Değişmez benim kaderim
Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı
Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim
Ne zaman ellerin elime değse
insan yüreğim o zaman çarpar
Yalnızlık bir o zaman terk eder beni
Tutar eşsiz gözlerin dağınık saçlarımdan
O ışıktan dünyasına sürükler beni
Ellerin bir bir ayıklar
Eski halimden ne kalmışsa
Doldurur sevgiyle, umutla, aşkla
Suyum çekilmişse, içim boşalmışsa
Verdiğin mutluluktan, sunduğun aydınlıktan
Bir anda değişir bakışlarım
Çözülmüş bir yumağı
Yeniden sarmaya başlarım
Işıkların demet demet
Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme
Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin
Saatleri durduramam
insanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde
Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım
Sensizliğe mahkum eder
işte o zaman
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
içinde baykuşlar öter
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
Bütün basamakların çöktüğünü hissederim
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
O kırk kuruş etmez kaderim
Her adım başında beni bir kere boğmaya başlar
Gözbebeklerim sönmeye
Ellerim soğumaya başlar
Taşlar yağar üstüme gökyüzünden
Uzun, sivri iğneler saplanır tenime
Bir kere daha içim isyanla dolar
Bir kere daha lanet ederim dünyaya geldiğime
Kapını açık tut, pencereni kapatma
Yarın evinin önünden ben geçeceğim
O zaman
Duvarların ağladığını duyacaksın
ilk çağırışımda gel
ikincisinde çok geç olabilir
Ve ben ilk çağırışında geleceğim
ikincisinde çok geç olabilir
Kimbilir nasılım ve nerdeyim
Bulursan ne olur beni bırakma
Bulamazsan aradığın yerdeyim
Hani o toprakla denizin kesiştiği
Kumların üzerine yorgun gölgelerin düştüğü
Sevenlerin ürkek adımlarla buluştuğu o yerde
Yoksul rıhtımlarda köhne gemiler
Benden bir parça koparıp gider
Ben hep böyle yarım, ben böyle kırık dökük
Ne olur beni bırakma bulunca
Ve ilk çağırışımda gel
Sarsın krallığım yeryüzünü bir uçtan bir uca
Elini uzatsan tutacaksın
Yakındayım
Baksan göreceksin
Görsen seveceksin
Aradığın benden başkası değil
Farkındayım
Benim yüreğim değil
Kayan bir zamandır avuçlarından
Uzat ellerini susadım
Güzelliğin
Bir eski şarap gibi sızıyor parmak uçlarından
Gel diyorum
ilk çağırışımda gel
Gel ki
Aydınlığında
Bütün geceler gündüz olsun
Dinle, uzak bir saat onikiyi çalıyor
Ne güç anlamıyor musun
Bir ömür boyu arayıp da seni bulmamak
Ben yokluğunda böyle yok, böyle yoksun
Ben yokluğunda böyle paramparça
Sensiz olmak hiç olmamak .
*aşka aşık eden adam.
başka şekilde tanımlamak mümkün değil.
bir insan aski ancak bu kadar güzel anlatabilir. askin her duraginda sanki durmus, duygulari durulmus ve bunlari en kolay dille anlatmis. insan okudugunda her kelimesi kalbinde bir yere dokunuyor ve onun yazarken hisettiklerini aynen algilayabiliyor.
perdeleri kapat, sevgime tanık istemem
ışığı söndür, gel otur yanıma konuş
er geç anlaşacağız, başka çaremiz yok
sonra sevişeceğiz, bu düzen böyle kurulmuş
istersen yine hep hayır de, olmaz de, ne çıkar
her şey olacağına varıyor, çaresiz
yaşamak zorundayız sen de biliyorsun
öyleyse gel otur yanıma sevişmeliyiz
durmadan sevişmeliyiz aslında gece gündüz
daima istekli, aç, doymak bilmez, vahşi, çılgın
sabaha karşı koşu atları gibi yorgun argın
yine de usanmış değil, pişman değil, bıkkın değil
belki biraz sarhoş, biraz durgun, biraz uykulu
ama her zaman ateşli, sabırsız, her zaman dolu
Bir sabah,
gün doğarken
aç perdelerini,
bak sevinçle...
Balkonuna konuyorsa martılar,
Kendini tadılmamış
derin bir hazza bırak.
Dökülsün dudağından
en umutlu şarkılar.
Bil ki;
seni istiyorum! *
22 Ağustos 1926'da Tarsus'ta doğdu. 4 Kasım 1984'te istanbul'da yaşamını yitirdi. 1845'te Eskişehir Ticaret Lisesi'ni bitirdi. Osmanlı Bankası ve Türkiye iş Bankası'nda çalıştı. ilk şiiri 1942'de Eskişehir'de yayınlanan "Kocatepe" gazetesinde yayınlandı. Daha sonra Yedigün, Varlık, Büyük Doğu gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle tanındı. ilk şiir kitabı "insanoğlu" 1947'de basıldı. Zamanla geniş kitlelerin okuyup hayranlık duyduğu bir aşk ve ölüm şairi olarak tanındı. Şiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığı görülür. 1973'de büyük oğlu Vedat'ın intiharından sonra "ölüm" temasına daha çok eğildi. Bazı şiirleri çağdaş sanat müziğinin popüler bestecileri tarafından bestelendi. En duyarlı ve yoğun aşk şiirlerinin yazarıdır.