zamanında 6.filo defol diyenlerin canını yakan,bugün ise en büyük abd karşıtı topluluk.Bu insanlarda sürü psikolojisi egemen olduğu için baştaki ne yaparsa onu taklit amaçtır.
zamanında abd laboratuarlarında üretilmiş bir tür virüs. bazı kaçak eczanelerde bölücülük-komünizm antikoru diye satıyorlar, sonra beyne bir tümör yerleşiyor, bünyenin bütün savunma mekanizması çöküyor, pelte gibi oluyorsun. dünya sağlık örgütü'nün yasak listesinde.
antikor olarak üretilmiş akımdır. bu ülkenin bölücü kesiminin hakkından gelen bir ideolojidir. genelde bölücü kesim tarafından sevilmez,ödleri patlar,canları yanmıştır bu kin o yüzdendir. ırkçılık boyutunda olayı saptırmayanlar bu akımı çok da güzel temsil etmekte olup ilerde de edeceklerdir. unutulmamalıdır ki milliyetçilik kapsamında insana zarar gelmez,bölücü olan ya da dini kullanan insanlardan korkulmalıdır.
herkesin anlayamadığı görüş. ayrıca "tanım içeren ilk entry"ye göre militan öğretisi imiş. pek bilmiş kominiklerin bok atmaktan zevk aldığı, hatta son yıllarda ona bok atmaktan başka hiç bir şey yapmadıklarını gözler önüne seren görüş.
tanım olarak ülküsüne bağlı olan, fakat uygulanış olarak reise bağlı olandır. ülküsüne bağlı olanın ülküsü uğruna yaşaması onurdur. reisine bağlı olanın ise ülküsünden bihaber olduğu aşikardır.
hangimiz gençliğinde bunlara gönül vermediki...
ülkücülük gelip geçicidir, kalıcı olan tam bağımsız ve egemen türkiye'dir.
bu yazıların sahibi çocukken ülkücü şimdilerde ise sadece saf ve temiz sağ görüş adamı.
aslında her şey para ve güç yav.
neyse siktir edin ben msn'ye akayım.
örneklere bakıldığında anladığımıza göre, kolayca olunabilen şey. eğitim gerekmez, kitap okuma gerekmez, düşünme, tahlil etme gerekmez. sadece sevmek yeterli.
bilindiği üzere ülkemizi koruyan, türkçülüğü benimsemiş ve canı pahasına olsun geri dönmeyen kişiler olarak biliriz ya da öyle anlatılır bize. bir tür inanç. sormadan sorgulamadan.
peki amacı neydi ne oldu. çok basit. itin kopuğun elinde gittikçe kötüleşmekte.
sokakta gördüğü elele gezen çiftleri ayırıp erkeği bi güzel pataklamakta ülkücü gençlerimiz.
kulağında küpe var diye sen ne biçim türksün lan şerefsiz diyerek ağzından kan getirmekte ülkücü gençlerimiz.
toplantılarda ettiği yeminlerin kaç tanesini uygulamakta acaba ülkücü gençlerimiz.
takım elbise giyip sokaklarda terör estirmekte, elinde tesbih cadde ağası, sokak mafyalığı yapmakta ülkücü gençlerimiz.
bayrağı uğruna can verip şerefi namusu üstüne and içip kızlara, kendi görüşünde olmayan kişilerin canına kastetmekte, şerefsizlik yapmakta ülkücü gençlerimiz.
kimse kusura bakmasın yarası olan alınsın. ülkücülük altında ne bok yediği belli olmayan gençler o kadar çok ki, içler acısı şekilde de artmakta.
ülkücülük, tesbih alıp gezmek, kurt rozetleri, bayrakları asıp, takmak değil. takım elbise hiç değil. ülkücülük bir şereftir, vatan namusunu korumaktır, bayrağını koruyup savunmaktır. o yüzden takım elbiseni giyip eline tesbih aldım diye ülkücü olmuyorsun güzel kardeşim. okumadan, öğrenmeden ülkücü değil insan olamazsın. yani ülkücülük farklıdır bizde. ülkücülükten geçinenler çoktur, ülkücüğüm diye geçinenler daha çoktur. ama ülkücü olan ne yazık ki azdır.
dokuz eylül üniversitesi gibi, edebiyat bölümü kantininde terörist başı'nın fotoğraflarının asılı olduğu bir okulda, teröristlere geçit vermemek için silahları üstüne ettikleri yeminde bir gariplik aranmaması gereken grubun düşüncesidir ülkücülük.
esasında tamamen milliyetçilikle örtüşen, misyonundan sapmamış olsaydı eğer ülke adına çok büyük bir kurtuluş anahtarı sayılabilecek siyasi oluşumun adıdır.
özü yok edilmiş, ocaklarında kafalarını birbirine vurup atıp tutmak ve kavgalara adam sağlamaktan başka bir işe yaramayan insanların bulunduğu düşüncedir. gün geçtikçe ırkçılıkla eş anlamlı hale gelmektedir.
--alinti--
"... "Hücremize" başkaları da konuldu. Her fraksiyondan solcular... Bir ara 13 kişi olduk. Aralarında sert tartışmalar yapıyorlardı. Birbirlerini "goşist, pasifist" diye suçluyorlardı. Bir gün birisi bana döndü ve dedi ki: "içimizde tek ülkücü sizsiniz. Ülkücülük nedir, anlatır mısınız ?" Vakit çoktu... Saatlerce anlattım. Sözümü kesmeden dinlediler. "Bu kadar" deyince birisi dedi ki: "Hayır bu anlattıklarınız ülkücülük olamaz. Siz kendi görüşlerinizi anlatıyorsunuz. Bu görüşlere bizim itirazımız yok..." Ötekiler de benzeri sözlerle itirazlarını söylediler. Dedim ki: "Ama ben ülkücülerin eğitimcilerinin başkanıyım. Size anlattıklarımı onlara da anlatıyorum."
...
O işler yüzünden 12 Eylül 1980 öncesinde 5 bini aşan insanımız ölmüştü. Müsteşarlığını yaptığım benim değerli bakanım Gün Sazak da dahil olmak üzere. Bir kısmı sağdan, bir kısmı soldan, hepsi bizim halkımızdan...
12 Eylül 1980 öncesindeki olayları sadece sağcılığa, solculuğa bağlamak yanlıştır. Hele sadece "ülkücüler" yaptı demek ise akılla, bilimle, bilgiyle ve gerçeklerle bağdaşır bir iş değildir. Evet... Ben o zamanın ülkücü hareketinin içinden bakarak söylüyorum. Hareketi yönetenler "o işlerden" rahatsızdılar, rahatsızdık... Ülkücüleri sokaktan, kavgadan çekmek, bilime, okumaya, gelişmeye ve hareketi halkla bütünleştirecek çalışmalara yönlendirmek istiyorlardı, istiyorduk. En seçkinlerinden oluşan eğitimcilerin ana görevi buydu. Ama fırtına öyle şiddetli esiyordu ki... Ne yapılabilirse o yapıldı. Ama olanlar oldu.
12 Eylül mü?
Allah bu millete bir daha 12 Eylül öncesini göstermesin. Ama sonrasını da..."
--alinti--
( namık kemal zeybek'in radikal'deki bir yazısından alıntıdır. )