ezan dinmeyecek bayrak inmeyecek gibi bir birlik sloganları olsa da böyle bir şey vardır.
bölgeden bölgeye de fark etmektedir.
geçenlerde bir erzurumlu ülkücü ve bir manisalı ülkücü'nün tartışmalarına şahit oldum. erzurumlu ülkücü daha çok türk islam sentezini savunurken manisalı olan türklüğü, atatürk'ü daha ön planda tutuyor. andımız konusunda bile fikir ayrılığına düştüler.
erzurumlu fazla önemsemezken manisalı olan ateş püskürüyordu.
yani türkiye'de kitleleri etkileyecek üçüncü tip bir siyasi oluşum yok. ülkücüler bile laik ve muhafazakar olarak kendi içlerinde ayrılıyorlar.
misal sözlükte bilinen ülkücü yazarlardan bursalı olan protest sanayici tamamen seküler turancılığı savunur atatürkçülüğü ve laikliği ön planda tutan bir ateisttir. erzurumlu bir ülkücü olan sonsarkiyicalkemaci ise ateizme küfürler eder, türklerin zorla müslümanlaştırıldığını kabul etmez, ümmetçi bir turancıdır.
kafasına göre ülkücü fişleyen şahsın havada kalan iddiasıdır. öncelikle türk milliyetçiliği ve ülkücülük laiklik- muhafazakarlık ikileminde gidip gelen bir dava değildir.. ülkücüler müslümandır. dine saygılıdır. dini vecibeleri mümkün olduğu kadar yerine getirmeye çalışırlar. laiklik konusuna gelince önemli olan burada kastedilen laiklik tanımıdır. ulu önder mustafa kemal atatürk ün hudutlarını çizdiği bir laiklik tanımına karşı çıkacak hiçbir ülkücü yoktur. ama laiklik ile kastedilen atatürk sonrası chp zihniyeti laikliği ise hiçbir ülkücü ona da taraf olamaz.
Türkeş de bu ülkücülerden biridir kendisi 9 ışıkta da ülkücülerin islamcılık gibi bir davasının olmadığını din ve devlet işlerinin ayrı tutulması gerektiğini vurgulamıştır. Ülkücü milletinin mensubu olduğu dine saygı duymak zorundadır kendisinin dini inancı zayıf olsa veya ateist olsa bile. Milli birlik için mutlak gereklidir bu ama sözlükten örneklendirmek hatadır.
muhafazakarlıktan kasıt örf, adet, gelenek ve göreneklere bağlılıksa hepimiz bu konuda muhafazakarız. ancak din diye veya adet diye arap gelenekleri yutturulmaya çalışılırsa orada da gereken tepkiyi koyarız.
türkeş: sol ile olan mücadelemiz bitti artık sağ ile mücadele edeceğiz!
ancak politika enteresandır. yani bir gerçek var ki mhp zamanında salt türkçü fikriyatla yanına çekemediği büyük kitleyi dini motifleri de kullanarak çekmeyi başarmıştır. bu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. mhp bu politikanın tehlikesine geç varmıştır. bir sürü çer-çöp cemaatçi ülkü ocaklarına teşkilatlara sızmış ve örgütlenmiştir.
hani "bende eski ülkücüyüm ama akp liyim" diyenlerde işte bu politik hatadan devşirilmiş olanlardır. Devlet bahçeli bunları temizledi parti içerisinden aslında temizlik türkeş hayattayken başladı muhsin yazıcıoğlu nun istifasındaki ince nüanslardan biride budur. dolayısıyla o eski dindar/muhafazakar kesim çok fazla değil mhp içerisinde. anadolu da bulursunuz ama büyükşehirler uyandı.
ilk tespitin kısmen ve gerekçeleri olmakla beraber haklı olduğu, son resimli tespitin zırvadan öte gitmeyeceği bir tespittir.
yaklaşık 25 senelik bir ülkücü olarak, bu ayrımları tek tek şahıslar üzerinde veya bölgeler arasında bu kadar basite indirgenmeyecek olsa da bizzat müşahade ettim. dahası, mhp çizgisinden hiç sapmamama rağmen, ömrümün belirli kesimlerinde kendimi daha muhafazakar, daha başka bölümlerinde daha laikçi olarak hissettim.
bu durumun teşkilatların yapısı, bölgelerin değişen sosyolojisi, ülkenin politik konjonktürü ve bir siyasi hareket olarak ülkücü hareketin geçirdiği sosyolojik evrelerle ilgisi var. uzun uzun yazmayacağım ama birer cümle ile misallendirebilirim.
teşkilatların yapısı bakımından, her ne kadar dışarıdan çok otoriter bir yapı görünse de içeride "hür düşünce" ve "vicdan" olarak ülkücüler benim diyen demokrat partilere fark atarlar. Daha küçükken bile tek çizgi olarak Allah'ın ipini esas alırlar ve vicdanlarında bunu yaralayan bir kırılma olursa, bunu korkmadan ifade ederler. tabi ki herkes saygıyla karşılamaz.eylül ihtilalinden sonra, hareketin ne yapacağıyla ilgili meşhur dedeman toplantılarında alparslan türkeş bey, önde gelen ülkücüleri bir salonda toplamış, kendisi kahvaltıdan sonra ayrılacağını, hareketin bundan sonra ne yapması gerektiği konusunda akşama kadar tartışmalarını, akşam gelip sonucu divan başkanından öğreneceğini söyleyerek ayrılmıştır. Bu, tabii her konuda böyleydi demek de değil.
bölgelerin değişen sosyolojisi meselesi çok derin bir mevzu. bilenler bilir, mustafa çalık'ın mhp üzerinde hazırladığı doktora tezinde, 60 ihtilalinden sonra ankara'da türkeş'i gören bir erzurumluya sorarlar. nasıldı? erzurumlunun cevabı ilginçtir: "ben deyim 1,90 sen de 2 metre (türkeş bey kısa boyluydu), bıyıkları sarkıtmış ki çeneye kadar (bıyık bırakmazdı), ceketi sağ omzunun ucuna atmış ki sorma gitsin (hep önünü iliklerdi), bir de basmış kunduranın topuğuna..." adam türkeş'i kendi gördüğü gibi anlatsa ihtilalin kudretli albayı efsanesinin kedi kadar itibarı kalmayacak. oysa, ege veya akdeniz bölgesindeki ortalama bir türk'ün kabul edebileceği bir albay modelidir türkeş bey. aile yapısı, toprak yapısı, batılılaşmadan daha çok etkilenen bölgeler, yörükler, eğitim seviyesinin yükseldiği yerlerdeki anlayışlar bizim bütün insanımızda olduğu gibi ülkücüler arasında da nüanslar oluşturuyor elbette.
ülkenin politik konjonktürü basit bir meseledir. vücut tehdit olarak hangi mikrobu algılıyorsa onun çaresini salgılamaya başlıyor. komünizmi islam için bir tehdit olarak gören yılların ülkücüsü ile pkk'nın siyasallaşmasını gören ülkücünün, topluma yansıtacağı algıda elbette değişiklikler olacaktır. kaldı ki ülkücü hareket, türk siyasi tarihinde bir parti olarak, özellikle soğuk savaş yıllarında dünyayı en iyi okuyan türk siyasi hareketidir. bugün o kalitede değiliz belki ama izleri hala mevcut.
bizim geçirdiğimiz sosyolojik evreler de hareket içerisinde nüans olarak kalabilecek ayrılıklara kısmen sebeptir. 50'lerden sonra kentlileşen bir köy gençliği üniversitelere ve büyük şehirlere akmıştı. Bugün hareket daha şehirli, daha eğitimli bir kaynaktan besleniyor. bu sadece ülkücü hareket için de geçerli değil. ülkede değişen aile yapısı, kadının sosyal hayattaki yeri vb. değişimler tabii olarak ülkücü harekete de bir nisbette yansıyor. dolayısıyla bu sosyolojik değişimler kimi tabakalarda daha muhafazakar katmanlar kalmakla beraber, kimi zaman daha seküler milliyetçiliği besleyebiliyor.
ben bu tespiti daha farklı fraksiyonlara da çoğaltabilirim. bu kötü bir şey de değil. toplumun değişik katmanlarında, memleketin değişik bölgelerinde farklı eğitim seviyesindeki insanların ortak endişeler taşıması, ortak ülküler peşinde koşmasıdır aslolan.
ve hatta, bütün bu gerekçelerle beraber olmak üzere bu aslı aynı olan ama reaksiyonları farklı olan adam tipini, bizzat merhum alparslan türkeş bey'in hayatını inceleyerek de görebiliriz.
Eski ulkuculerde icinde bolunsede etrafimda kalan eski 'gercek' ulkuculer saglam milliyetci ve ataturkcudur. Simdilerde ne olduklari pek belli olmuyor, Mhp il teskilatindan Bdp ye, Bdp den Mhp ye gecen partililer bile var. Yani anlasilan simdi hersey yalan, dolan ve cikar uzerine. Simdi ki mhp gercek mhp degil.
laikliği anlamış kavramış bir ülkücüdür ve tabi ki aynı zamanda muhafazakar olabilir... bazı şahsiyetsizler muhafazakarlığı oya karşılık verilen kömür, para, altın vs. ile beraber verilen bir özellik zannederlerse yanılırlar... muhafazakar olmak için önce adam olmak şart!
çok belirgindir. misal chp genel olarak atatürkçü ve cumhuriyetçidir. evet içinde ılımlı muhafazakarlar, elitistler, aşırı solcular, sosyalistler, sosyal-liberaller vs vardır. ama seçmeninin %90'ı atatürkçü ve cumhuriyetçidir.
akp'de de durum böyle. bir kaç mezhep, menzilciler, ağırlıklı olarak nur-gülen cemaati, bunun yanında askere karşı duruşundan dolayı antimilitaristler, menfaati olan opurtunistler, ama seçmeninin %90'ı çok net muhafazakadır.
mhp gerçekten iki kutup, bir muhafazakar türkçü iki laik cumhuriyetçi türkçü. o yüzden çok doğru tespit. bir troll'den çıkmasına rağmen gayet doğru bir tespit.
cb seçimlerinde daha net görülmüştür. trakya, kıyı ege ve kıyı akdeniz ülkücüleri neredeyse hiç fire vermezken muhafazakar kültürün hakim olduğu yerlerde ise akp'ye ya da bilinen adı rte'ye ciddi bir kayma var.