6 nisan'da sinemalarda gösterime girecek belgeseldir. komiteden çıkıp gitmek lazım.
edit: sol görüşü anlatan böyle filmler çıksa, "bakın 80 öncesinde ve 80'de bize böyle böyle yaptılar" dese, kimsenin gıkı çıkmaz adamlar haklı abi derler. ülkücüler böyle bir şey yapınca neden solcuların taşşak malzemesi oluyor?
fragmandan izlediğimiz kadarıyla türk askerini namaz kılan bir ülkücüye dipçik vururken göstermişler. belgeselin bütününde belki de bu olayın başka bir boyutu vardır ama bu görüntü hoş olmamış gözüm.
edit: hüseyin kurumahmutoğlu adlı ülkücünün bu şekilde öldürülmüş olduğunu öğrendim. bu sahnede bu olayı anlatıyor anladığım kadarıyla. sonsarkiyicalkemanci'ya teşekkürler.
Ülkücü ne sağcıdır, ne solcu, ne liberaldir, ne kapitalist, ne komunisttir, ne sosyalist, ne anarşisttir ne faşist. Ülkücü için her şey Türk tarafından türk'e göredir. hal böyle olunca bu belgeselin içeriğinde kendini ithal akımlara kaptırmış, rusya'dan çin'den, avrupa'dan, amerika'dan, arabistan'dan, iran'dan nemalanan sivri zekalara dokundurma da olacaktır, olmalıdır da. Çünkü Mustafa Kemal türk devletini kurarken temellerini sadece ve sadece Türklüğe dayandırmışken sen kimsin ki dış kaynaklı bu fikirleri Türkiye'ye kabul ettirmeye dayatmaya çalışırsın?
ilk olması bakımından belgeselin, eksikleri gedikleri olacaktır. inşallah ilerleyen zamanlarda daha profesyonelleri çıkıp daha güzellerini, iyilerini yapacaktır.
not: Hıyarın teki çıkıp laiklik ne, demokrasi ne dış kaynaklı değil mi falan filan eder ben bunu yazdıktan sonra. Lan integral, öklid, atom teorisi de dış kaynaklı deriz ve laikliğin, demokrasinin bu bağlamda evrensel olduğunu anlatırız.
son dönem dizilerde kötü olarak gösterilen kesimin kendini anlatma yoluna gitmesidir bu yapım. ayrıca yaşı büyütülüp asılanların sadece soldan olmadığını vurgulamıştır. 5000 kişinin hayata göz yummasını düşünürsek sağın da en az sol kadar zarar gördüğünü söylemek normaldir.
12 Eylül'ün yargılandığı iddia edilen bir dönemde, AKp'nin herkesi mağdur gösterme gayretine ülkücülerden destek geldi. "Ülkücüler" isimli belgesel filmde 12 Eylül'cülerin sola karşı silahlandırdığı silahlı çeteler, kendilerini mağdur olarak göstermeye çalışıyor.
Yapımcılığını Arif ilke ve Bilal Kalyoncu'nun üstlendiği, yönetmenliğini de Bilal Kalyoncu'nun yaptığı "Ülkücüler" isimli belgesel film vizyona girdi. "Ülkücü hareketin gerçek tarihi" olarak reklam edilen film, 1969 -1991 aralığını ele alıyor. 12 Eylül'ü merkeze koyarak, darbenin öncesi ve sonrasına odaklanıyor. "Ülkü Ocakları" adı altında örgütlenen faşist çetenin, nasıl bir tarihi olduğu zaten bilindiğinden, kanlı tarihi temizleme uğraşısı muazzam bir tarihi çarpıtma örneği oluyor.
AKP'nin 12 Eylül'ün iki paşasını yargılayarak, 12 Eylül'le hesaplaştığını, 12 Eylül'ün aslında "tüm kesimleri"; mağdur ettiğini iddia ettiği bir dönemde vizyona giren filmin niyetinin AKP'nin açtığı bu kapıdan içeri doluşmak olduğu düşünülüyor.
Film, söz konusu dönemde faşist hareketin ağır topları sayılan kişilerle yapılan röportajlar ve röportajların canlandırmaları yapılarak ilerliyor. Anlatılan ve sonra canlandırması yapılan hikayeler ya tamamen uydurma yada gerçek olayların çarpıtılması olduğu göz ardı edilse bile hikayelerin tamamında çok sert bir şiddet övgüsü olduğu görülüyor. Bir gece, afiş yaptığı için eve geç gelen genç, babası tarafından azarlanınca, babasına şunları söylüyor:
"Baba, şu dışarıda, kümeste tavuklar var. O tavuklar yumurta doğuracak, onlardan çıkacak civcivler "Başbuğ Türkeş" demezlerse, hepsinin başını ezerim!
&Doğumla dünyaya gelen civcivlerin nasıl dile gelecekleri düşündürücüyken, her birinin başının ezilecek olmasının övgüyle anlatılması ürkütücü oluyor. Bütün hikayelerde görülen bu türden şiddet eğilimleri, tabanca sesleriyle süslenmiş müzikle destekleniyor. Film, başından sonuna, sokaklarda çokça örneğinin görüldüğü faşist terörü estetize etmeye soyunuyor.
Başka bir canlandırmada, devrimci olduğu düşünülen bir öğrencinin, elinde kocaman Darwin posteriyle, üniversite anfisinde kürsünün tepesine çıkıp konuşma yaptığı görülüyor. Bölüm, arka sıralarda oturan "kahraman bir ülkücü"nün posteri öğrencinin elinden alıp yırtmasıyla son buluyor. Devrimci siyasetin, koskaca bir Darwin posteriyle üniversite öğrencilerine empoze edildiği iddiası gülünç olmaktan öteye geçemiyor. Ayrıca, üniversite kürsüsünde bir bilim insanının posterinin taşınması ve her ne şekilde olursa olsun bu bilim adamının teorisinden bahsedilmesinin neden şiddetle cevaplandırıldığı anlaşılamıyor.
Solcu olduğu sanılan öğrencilerin, bir duvara "Muhammedin Piçleri Buraya Giremez" yazılı pankart astığı görülüyor. Bu tür küfür, hakaret, aşağılama içeren sloganların kimin tarihinde yazılı olduğunu görmek için çok uzağa değil, 26 Şubat'ta, bizzat AKP'li bakanların, MHP'li milletvekillerinin ve ülkü ocaklarının katıldığı Hocalı katliamını protesto mitingine bakmak yeterli olur. Bu canlandırma, faşist hareketin çok sık başvurduğu bir yöntem olan provokasyon niteliği taşıyor.
Film boyunca, faşist hareketin tüm anıları, komünizme karşı mücadele ile anlatılıyor. 1968 sol yükselişinden, 1991'de Sovyetler Birliği'nin çözülüşüne kadar bir sürenin ele alınması, filmde de sıkça vurgulanan anti-komünist histeriyi gözler önüne seriyor. Röportajlardan birinde, "bizim savaştığımız kişilerin elinde Sovyet silahları vardı. Biz aslında Sovyetler'le savaşıyorduk. Türkiye'nin işgal edilmesine karşı savaşıyorduk. Ülkücü hareketin doğrultusu her zaman bu olmuştur" deniliyor. Yıllar yılı tekrar tekrar pazarlanan "Sovyet işgali" iddiasının bir gerçeği örttüğü görülüyor. Filmi yapan kişilerin aklına, söz konusu dönemde Türkiye-ABD ilişkilerini sormak gelmediğinden, "Sovyet işgali"ne karşı savaştığını söyleyen faşistlerin aslında Türkiye'yi adım adım Amerikan işgaline açtıkları gözden kaçırılıyor. Bütün röportajlarda provokatif, militarist, ırkçı v.b. kelimeleri ağızlarından düşürmeyen ülkücülerin, hiçbir canlandırmada ellerinde silah olmadığı görülüyor. Bu, "Sovyet işgali"ne karşı nasıl savaştıklarını cevapsız bırakırken, 12 Eylül davasının görüldüğü günlerde mağduru oynamak için iyi bir fırsat oluyor.
Filmle ilgili bir röportajında yönetmen "Ülkücüler bugüne kadar kendilerini doğru şekilde anlatamadı, hep mafyatik, serseri, şiddet eğilimi olarak algılandılar. Çünkü ülkücülere hiç fırsat sunulmadı. işte bu film, ülkücüleri kendi ağzından anlatıyor." diyor. Yıllardır mecliste olan, son seçimlerden üçüncü büyük parti olarak çıkan faşist partinin gençlik örgütünün, nasıl olup ta kendini anlatacak fırsat bulamadığı iddiası şaşırtıcı oluyor. Ama yinede, eğer filmin niyeti ülkücüleri doğru şekilde anlatmaksa, film bütün çarpıtma ve uydurma sahnelerine rağmen, şiddet içeren üslubu, mafyavari ve ürkütücü jest ve tavırlı röportajları ile ülkücüleri zaten doğru şekilde anlatıyor.
öncelikle bu belgeselin veya filmin herneyse artık, derdini karşı tarafa anlatmaktan ziyade icari kaygılarla yapıldığını düşünüyorum. zira hiç bir yerden indirip izleme şansınız yok. üzerinden bu kadar zaman geçmiş, hala internetten toplatılıp, tek elden satışı yapılıyor. arkadaş sen benim tarafsz bir göz alarak ülkücülerin yapmış olduğu bir yapımı izleyip onların da gözünden 12 eyülül sürecini ve darbenin getirdiklerini görmek istdediğini söylüyorsun. ama bunun için gel filmimi satın al diyorsun. sonra da bizi dinlemediniz. bizi filmlerde hep kötü hep katil olarak, kendilerini ise hep ileri görüşçü barış yanlısı insanlar olarak gösteriylorlar diyosunuz. evet haklısın öyle gösteriyorlar ama bunun karşılığında benden para almıyorlar. veya beynelmilel gibi güzel hikayelerin alt metnine sığdırıyorlar dertlerini. sen kendini ifade etmek için milletin pamuk ellerini cebine atmasını bekliyosun. tutarlı mı bu şimdi?