devletin güvenlik güçleri ile çatışmak için zevk alan pkk ve diğer sol örgütlerinin yanında olması için ülkücülerin taksimde olmasını isteyen çağrılardır. ancak unutulan bir şey vardır ki oda; ülkücülerin kanı sizinki kadar ucuz değildir ! daha dün askerimize ve polisimize kurşun sıkanlarla aynı safta olup, devlete hiyanet edecek kadar alçak değiliz !
Sahabelerin (radıyallahu teala anhüm ecmain) bulunduğu bir mecliste, oradakilere atalarının, dedelerinin kim olduklarının sorulması üzerine sıra iran asıllı bir sahabe olan Selman-ı Farisi Hazretleri’ne gelince, O:
“Ben islam’a girdikten sonra soy sop aramam. Ben Islam oğlu Selman’ım ” cevabını verdi.
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer (radıyallahu anh) da şöyle dedi:
“Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab, Kureyşin önde gelenlerinden biriydi. Böyle iken ben Islamoğlu olan Selman’ın kardeşi Islamoğlu Ömer’im.”
Bundan daha doğru ve güzel başka bir davranış olabilir mi?
islâm’a göre ırk öğesi insanlara doğal bir üstünlük sağlamadığı gibi medenî bir toplumun oluşmasında da temel etken değildir. Medenî bir toplum, hayvanlar gibi iç güdüleriyle birlikte yaşayan insanlardan değil, özgür iradeleriyle seçtikleri inanç ve idealler çevresinde toplanan insanlardan oluşur. Bu nedenle islâm toplumu islâm’ı bir din, bir hayat düzen ve biçimi olarak benimseyen insanların oluşturduğu toplumdur. Belirleyici tek etkenin inanç olduğu bu toplumun oluşmasında başka hiçbir maddi ya da manevi etkenin katkısı yoktur. Aynı akide çevresinde birleşen insanlar, kan bağları olmasa da kardeştirler. Buna karşılık, aynı inancın paylaşılmaması durumunda, baba oğul arasında bile bir yakınlıktan söz edilemez. iman etmediği için babasının çağrısına uymayan Hz. Nuh’un (aleyhisselam) oğlu onun ailesinden sayılamaz.Aynı inancı paylaşan müminler küfrü tercih etmeleri durumunda ne babalarını, ne de kardeşlerini veli edinebilirler. Hiçbir mümin, babası, oğlu, kardeşi ya da diğer bir yakını da olsa, Allah’a ve Peygamberine düşman olan kimseye sevgi besleyemez.
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah cahiliye devrinden kalma kibir ve böbürlenmeyi, babalar ve atalarla övünmeyi sizden gidermiştir (o adeti yasaklamıştır). insanlar -sadece- iki kimsedir / iki gruptur; ya takva sahibi bir mümin, yahut da fısk-u fücur sahibi bir eşkıyadır. Siz -hepiniz- Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Şu husus iyice bilinmeli ki, bazı kimseler ya “cehennemin kömürlerinden bir kömür” olan bir toplulukla övünmekten vazgeçerler, ya da Allah nazarında “burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceğinden” daha değersiz olurlar.”
Bütün bu gerçek ve uyarılar karşısında ırkçılık davası güden kişinin müslümanlık iddiasının bir anlamı yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s), “ırkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir.” buyurarak böyle bir kişinin yerini tesbit etmiştir.