Kitabın genel olarak savunduğu hipotez: kapsayıcı (inclusive) ve sömürücü (extractive) kurumların ayrımına dayanıyor. Kapsayıcı kurumlarda yönetim tabana yayılmış durumda ve güçler ayrılığı, hak, hukuk, eşitlik gibi demokratik kavramlar sağlam olarak korunuyor. Sömürücü kurumlarda ise yönetimler baskıcı ve özel bir zümre elinde bulunuyor. Demokratik haklar korunmuyor ve bu ortam içinde yönetici zümre kendi iktidarını zorla sürdürmek istiyorlar. işte bu kitabın hipotezine göre, bir ulusun yükselişi yahut düşüşü, sahip olduğu kurumların kapsayıcı yahut sömürücü olmasına bağlıdır. Eğer ülkenin kurumları kapsayıcı ise o ulus daha başarılı olacaktır. Eğer kurumlar sömürücü ise uzun vadede o ulus geride kalacaktır.
bizde de maalesef kurumsallık yok. olsaydı merkez bankası hükümetin emireri olmazdı, milli eğitim 20 yılda 30 defa müfredat değiştirmezdi, dışişlerine ingilizce bile bilmeyen konsoloslar atanmazdı, üniversitelerde siyaset değil bilim konuşulurdu vs.
bunun yanında özgür basın olayı çok önemli. Bu sürece gelişimizde basının susturulmasının çok büyük payı var.
her ile üniversite açmaya gerek yoktu. az ama kaliteli eğitim veren üniversitelerimiz olsaydı hem bütçeden araştırmalar için daha çok kaynak ayırılırdı hem de atanamayan öğretmen vs. daha az sorun olurdu. insanlar 4 yıl okuyup işsiz kalmaktansa hayata daha erken atılır, esnaf veya okuma kapasitesi az olanlar işçi olurdu.
dünya insani gelişmişlik endeksinde,
yani ekonomi, teknoloji, sosyal yaşam, cinsiyet eşitliği, sağlık gibi faktörlere göre belirlenen, bilimsel çalışma sonucu oluşturulan listede,
türkiye’nin 2002 yilinda
ermenistan, küba, panama, libya gibi ülkelerin gerisinde,
onu gectim,
gözle görülür bu gercegi bile sirf ucu kendi o sikik ideolojisine dokunuyor diye yalanlamak da ne bileyim.
ulan 2002 öncesinde ermenistan bile türkiye'den daha gelismisti. bu neyin muhabeti ulan.
hâla hüüü siyasal islam diye havliyorlar. sizin siyasal ateizminize, siyasal din düsmanliginiza sokim ben.
ön yargılar, yobazlık, insanların kutuplaşması, tembellik ancak yine de ülkemizde de çok başarılı sanatçılar, insanlar var. herkes doktor, mühendis olsa başka işlerimizi kimlere yaptıracaktık? terzici de lazım, şarkıcı da, oyuncu da, mühendis de.
Nepotizm (Sağ-sol, muhalefet iktidar fark etmeksizin birçok kesimde var bu, adam eşini dostunu çalıştırmayacağını söylüyor bir bakıyorsun baldızı çalışıyor), uzun vadeli olarak ülkenin ve vatandaşın kazanç elde etmesi düşüncesi yerine günü kurtarma, seçimi garanti altına alma ve birtakım insanların çıkarını sağlama düşüncesi (adam kayırma konusunda da demiş olduğum üzere bu zihniyet x şahsı, y partisi ile sınırlı değil. Ne yazık ki bu neredeyse her parti içinde görülüyor. Robert Michels'in Alman sosyal demokrat partisi üzerine yaptığı incelemeler sonucu ortaya attığı "oligarşinin tunç yasası" birçok dernek, vakıf ve parti için geçerli. Demokrasiyi savunan insanlar parti içinde diktacı konum alıyor. Zamanında Ahmet Taner Kışlalı bu konu üzerine yazıp çizmiş zaten. Dileyen okusun efendim.), "Biraz da kaymağından biz yiyelim" kafası, partizanlık-fanatizm, bilim ve eğitimden çok dine yatırım yapılması, değerli enerjinin boş-kısır döngü tartışmalara harcanması (yüzümüzü geleceğe dönmek yerine ne yapıyoruz geçmişe ve geçmişte kalması gereken sığ tartışmalara önem atfediyoruz. Kimin ne şekilde giyineceğini tartışıyoruz hala. Ne kadar da üzücü bir şey.), başarıyı kendi hanemize yazıp başarısızlığımızın faturasını da dış güçlere ve muhalefete kesmek.
Eğitim sistemi dememe gerek yok sanırım. Bunu küçük çocuklar bile biliyor yani. Her ile üniversite açmak, önüne gelenin profesör vesaire olması (adam Nuh döneminde drone, telefon vardı vesaire diyor ve bu adam da akademisyen üstelik, Erector'un kahvesindeki dayılardan biri dese tamam da) diye birçok şey saysak Manas destanı çıkar, evet.
Dindir.
Cehalet dinden gelir.
Azınlık ve Arap seviciliği dinden gelir.
Çağdaşlık ve ilerlemeye engel olan da dindir.
Eğitim sisteminin kötü olmasını sağlayan şey dindir.
Geri kalmışlığın sebebi dindir.
kadınların kendilerine verilen hakları görmezden, bilmemezlikten gelmesi. bilinçli olarak eğitimden uzak tutulması. özellikle "en az 3 çocuk" masalıyla sadece üreme mekanizması olarak algılandığının farkına vardığı halde kandırıldığını anlamaması.
ve bu kadınların doğurduğu çocukların önümüzdeki seçimde arap kardeşleriyle birlikte oy vererek ülkeyi daha çok bataklığa sürükleyeceği gerçeği.