ülkede hüküm süren köylü faşizmi

entry46 galeri0
    ?.
  1. site yaşamını dünyanın en asil ve modern yaşamı olduğunu düşünen yazarın halüsinasyonlarının dışa vurumudur. zira köylü tanımlamasının ve neticesinde kusulan kinin aslında doğu arap kültürü, yozlaşmış, yanlış algılanmış inançlar bütünü ile daha fazla ilgili olduğunu düşünmekteyim. yapılan hataların her daim en başında gelen kategorize ederken yanlış sınıflandırma kabusu açıkça burada da kendini gösteriyor. aynı zamanda bu kapital diktanın oyununa gelmektir ki zaten köylü sınıfının yok edilmeye çalışılması, sanayi ve çarpık site sosyalitesinin oluşturulmaya çalışılması bu anlayışın farklı prensip metodlarından yola çıkmak demektir. toplamında güzel gözlem fakat saçma tespitlerle noktalanmış bir yazı/konu olabilir en fazla.

    (bkz: köylüden hazetmeyen yazar faşizmi)
    7 ...
  2. ?.
  3. ?.
  4. Son derece yerinde bir tespit.

    eğitimsizlik başa bela, sosyal adalet noksanlığı başa bela ama en fenası okumuş cahillik. Çoğunluğun söylediği her zaman doğru olmayabiliyor. tabii ki demokrasiye inanmak gerekir ve fakat belli bir noktadan sonra demokrasinin, özgürlüklerin, adaletin tecellisi için tarafsızlık gerekiyor; işte böyle bir durumda da buna müsade edilmez hale geliniyor.

    Şöyle bir örnek vereyim; son seçimlerden sonra yapılan bir kamuoyu araştırması sonrasında; seçmenlere soruluyor (sağ görüşlü seçmenler bunlar) ve seçmenimizin hatırı sayılır bir kesimi (çoğunluğu değil ama oldukça yüksek bir oranı) ramazan döneminde lokantaların kapalı olması gerektiğini savunuyor; bugün ak parti'li olan pek çok belediye tesisinde alkollü içki satışı kaldırılmış durumda ya da göstermelik şimdi bu mu demokrasi bu mu adalet bu mu özgürlük sormak istiyorum.

    Bir örnekle daha açıklayayım; trafiktesiniz yol boyunca duraklamak, yolcu indirmek bindirmek yasak ve fakat onlarca araç bekleme yapıyor; sizinle birlikte de üç dört araç burada bekleme yapmanın trafiği kilitleyeceğinin farkında ama siz bu çoğunluğa ayak uydurmak zorunda kalıyorsunuz; şimdi bu mu uyumlu yaşam, sağduyu sormak istiyorum.

    Bir başka örnek; siz sokakta arzu ettiğiniz kılık kıyafetle dolaşmak istiyorsunuz ki hakkınız ve fakat o çok demokrat, çok özgürlükçü ve ne yazık ki taş çatlasa lise mezunu kesimden bir kısım şehir eşkiyası sizi taciz ediyor ve siz bir daha bu şekilde sokakta dolaşamıyorsunuz veya risk alarak sokağa çıkıyorsunuz; yani sizi bir şekle sokmaya çalışıyor. Oysa o zamana değin ne nedir görmüş bilmiş, insan hakları'ndan haberdar olan, tabularla değil özgür iradeyle hareket etmiş, ağzından köpükler saçmadan konuşmayı becerebilen bir kişi böyle bir davranışta bulunur mu sizce?

    yaşamı zorlaştıran işte aslı bu vurdumduymazlık ...

    sağ düşünceyle sol düşünce arasındaki fark da işte tam bu noktada ortaya çıkıyor;

    sağ düşünce diyor ki, benim dinim, benim mezhebim;
    sol düşünce diyor ki isteyen istediğine inanır istediğine inanmaz; inanç özgürlüğü;

    sağ düşünce diyor ki, benim param; ayrıca (bkz: kapitalizm);
    sol düşünce diyor ki, bizim paramız; ayrıca (bkz: sosyalizm);

    sağ düşünce diyor ki, benim ırkım, benim milliyetim, benim ülkem;
    sol düşünce diyor ki, hepimizin ülkesi, hepimizin toprağı;

    işte tüm bu sebeplerden; kalp de düşünce de sol'dadır; sadece sizin için değil tüm insanlık için.

    edit: rica ediyorum tarafsız bir yaklaşımla ve sağduyu ile okuduktan sonra bir yorumda bulunun ve/ veya oylayın.
    17 ...
  5. ?.
  6. ?.
  7. mao'nun sosyal yaşamda işçi sınıfının konumunu da yanlış algılamış, zirai ve hayvansal besin öğelerinin dışa bağımlı hale getirilmesi, sanayi kazanımların sadece fason yöntemlerle sınırlı kalması konularının ülkenin sosyo-ekonomik yönlerdeki etkilerden bihaber yazarın halüsinasyonlarıdır ayrıca. dış ülkelerde bulunan köylü sınıfının potansiyel gücü, ülke sosyal yaşamındaki ağırlığı ve sanatsal-kişisel verime yönelik kazanımlarının ülkemize oranla çok daha yüksek olmasının nedeni olarak; dış odaklı politikalar ve yaranma çabası, ülke içerisinde işçi ve köylü sınıfını temsil edecek siyasal bir dengenin bulunmaması olarak tespitlenebilir. bununla birlikte eğitimin gerekli olduğu yerlerden elin ayağın çekildiği, ekonomik yaptırımların yetersiz kaldığı politikalarla ancak bu kadar eğitim sağlanabilirdi.

    evet köylünün eğitim seviyesi elbette düşük fakat bunun sorumluluğunu onlara yüklemek politik polyanacılıktan başka bir şey olmasa gerek. polyanalar sizi...
    1 ...
  8. ?.
  9. Eğitim seviyesi yükseldikçe, radikal eğiliminin daha da hırçınlaştığı ironik hal-i endam...
    1 ...
  10. ?.
  11. siz hiç otobüse minibüse vapura binmiyormusunuz kardeşim? gezdiniz mi anadolu köylerini? öyleyse ne bekliyordunuz ki? o gördüğünüz insanlar odtü/boğaziçi mezunu profesörleri, gerçek sanat insanlarını ya da nezih bilimadamlarını mı getireceklerdi başlarına? bunlar aziz nesin'i bile yakmak istediler zamanında ve 19 sanatçıyı da yaktılar nitekim.
    kabahat bu insanları cahilliğe mahkum edip, köy enstitülerini kapatıp, oy deposu yapmak için tarikatların, ağaların, şeyhlerin ve şıhların kucağına itenlerde. (bkz: ayaklar baş oldu)
    9 ...
  12. ?.
  13. sözü edilen köylüler dere yataklarına gecekondu kondurmuşlar, dere yataklarını tıkamışlar, hayvanlarını da beraberlerinde getirip apartmanlarda beslemişlerdir.

    vergi vermeyen, suyu, ceryanı kaçak kullananlar, insanı gece sokağa çıkmaktan korkutan da bu tiplerdir.

    o muhteşem adalara artık midye kokusu yerine kızarmış barsak dumanları hakimdir. 5 metre uzaklıktan kokular saçan, küstah pazarcılar, sabahları trenlerden boşalan gündelikçi umacılar, beyaz donlarla denize giren yassı-kara kafalı, terbiyeden yoksun çocuklar istanbul'u işgal etmişlerdir.

    ıstanbul'a dehşet saçan, doğu ürünü kapkaçcılar, tinerci cocuklar, hırsızlar, çeteler ve arap geleneklerine göre yaşayan türler düşünülürse girilen başlığın neden ''en güzel başlık'' olduğu anlaşılacatır.
    23 ...
  14. ?.
  15. vakti zamaninda hazine arazilerini arza acmayan özel mülkiyete tu kaka bakan zihniyetin basımıza getirdiği bir sistemdir bu.

    daha bir kaç yil önce bağira bagira siyasi rakibi cem uzan'in uzan holdingini 'devletin olanaklari miğdeye indiren' ve bürokratlarin alkişlamalariyla azan fasizimdir.

    kemal sunal filimlerinde zeytinburnulu kondular popilizmi ile bok olan ak gösteren sistemin ödeyeceği bedeldir bu.

    bir de utanmadan bazi solcu, milliyetci ve halkci oldugunu iddia eden dallamalarin kolladiği kesmin tepelerine cikmasidir.

    kendi iş yerimde bakiyorum müsteri protiplerine cogu gitmiş yerlerine ise pkk'lilar ile takunyalilar gelmiş. geri kalanlar ise zar zor ayakta duruyorlar.

    gümbür gümbür gelen ve bunu önleyecekleri yerde yasaklar engellemeye calisanlarin hala ayni mantikla velveleye devam ettiği bir de üzerine biz hakliyiz arkadas demesinden dolayi ortaya cikmiş olan carikli fasizmidir bu.

    bana ne ben cekmeyeceğim bunun faturasini. en kötü ihtimal koyarim cebime pasaportumu viva demir eyvallah der giderim günes dogmadan baska diyarlara.

    belki bir karayip adasi olur belki de iskandinav ülesi olur bilemiycem. karalar cok sinirlidir sular nereye götürürse artik.

    bezdim artik burokrat ve camii kavgasini seyretmekten, okyanusu seyrederim daha iyi...
    9 ...
  16. 0.
  17. kendini pişirip yiyen yüzdeler ile memleketin en ücra yerinden her yerine kadar metastaz yapmış uyanıkların rejimidir.
    yine bu halktan biri çıkıp bu makamlara yerleştiyse bunlar
    --spoiler--
    sabırla beklediler, tüm ezilmişlikleri ile beklediler. çoğaldılar, beklediler.
    --spoiler--
    ile değil ortamı uygun hale getirip kendi fikirlerini yayan uyanıklardır. onlar sabırla beklediler ve onların sesi en yüksek kademelere kadar çıktı. demokrasi!!! cahil(eğitimsiz) beyinlerden çıkarak gelen oylarla varılan noktanın adı demokrasi ise huzursuzluk da olur bez parçası rejimi de!

    köylü milletin efendisidir. evet atam; senin köylü diye tanımladığın ile cahili birbirine karıştırıp geleceğimize meze de yaptılar.
    2 ...
  18. 1.
  19. akp iktidarı ile birlikte tartışılmaya başlanan bir olgu bu. tartışılmasında da fayda var. ancak faşizm gibi artık herkesin herkesi tanımlama biçimine dönüşmüş bir kavramla değil. evet, "köylü sınıfı" diye nitelendirilen kesimin çoğunluğu ortada, ancak bu çoğunluğa faşist diyebilmek için çoğunluklarının arkasında bulunan bir güçten, hatta bizzat devlet gücünden bahsetmek gerekir. ki, bu türkiye için mümkün değil.

    mesele özellikle 1950'den itibaren hızlanan bir süreç meselesi. ekonomik gelişmeyi sağlamadan, tarım toplumunu dönüştürecek bir sanayileşmeyi gerçekleştirmeden, altyapı koşullarını iyileştirmeden köylüleri şehirlere göç etmeye zorlamak ve hatta bu göçü teşvik etmek en önemli sebep. ancak göçü teşvik eden siyasi anlayışın merkezinde de bu insanların zaten yaşadıkları yerlerde mutlu edilemediği, bir bilinç aşılamaktan çok idare edildiği, hatta yok sayıldıkları gerçeği var.

    bugün için de geçerli bu yok sayma tavrı. kimse anlama derdinde değil bu insanları. sadece sorun olarak görülüyorlar. bir tehdit olarak algılanıyorlar. müthiş bir iletişim kopukluğu var ortada. sanki memnunlar onlar hayatlarından, sanki birilerinin istanbul'daki huzurunu bozma gibi bir amaçları var, sanki örgütlenmişler ve gerçekten de "onlar" olmuşlar ve bir savaş başlatmışlar.

    en azından demokratik olduğunu iddia eden bir rejim var türkiye'de. bu insanlara da oy hakkı verilmiş ve bu insanlar kendilerine verilen değerin en üst noktası olduğunun bilinciyle seçme haklarını her defasında kullanmışlar. kendilerini hiçe sayan, dinlemeyen, bizzat yanında olması gerekirken olmayan her siyasi anlayışı cezalandırmışlar.

    "köylü sınıfı"nın iktidarı belirlemesi son seçime özgü bir durum değil ve sadece siyasi iktidarı seçmek bu sınıfın kendi hayat tarzını dayatması olarak açıklanamaz. çoğunluğu yok sayıp mutsuz edersen, sadece matematiksel bir gerçeklik olur seçim sonuçları. şaşı bakanlar şaşırır ancak, o da malum kişisel bir mesele.
    2 ...
  20. 2.
  21. 3.
  22. 4.
  23. 1950'lerin başına kadar hüküm süren şehirli faşizminin, ilk fırsatta nüfusun çoğunluğu olan köylü tarafından devrilmesi ile yaklaşık 50 yıldır yaşanan durum.
    paşa ismet tarafından temsil edilen şehirli asker - memur bürokrasisi, yıllarca köylüyü köyünde tutmak üzere çeşitli manevralar yapmışlardır fakat bu herkese "aydınlanma" şeklinde yutturulmuş ve köylüyü kızdırmaktan başka bir işe yaramamıştır. yüzyılın eğitim hamlesi denilen köy enstitüleri de, 1945 yılında yürürlüğe sokulmaya çalışılan ve sonra uzun yıllar uygulamaya çalışılan toprak reformu yasası da aynı bokun laciverdidir.
    1950 yılına gelin, diğinde, serbest seçimde anadolu insanı iktidara yerleşmiştir. ve ülkeyi yöneten köylü, kendine makinalar almış, köylerine yollar çekmiş şehire inmeye, yavaş yavaş ticaret yapmaya başlamış kimisi mürekkep yalamış, birçoğu paranuın yüzünü ilk kez görmüşlerdir. şimdi bilmem ama o dönem "tehlikenin farkında olanlar" artık dayanamayarak 10 yıl ara verdikleri egemenliklerine yeniden sahip olmuşlardır. oysa aydınlanmanın yolu ne makineleşmeden, ne sanayileşmeden geçmektedir. ülke ancak köylü şapka takıp klasik batı müziği dinledikçe aydınlanacaktır. hele ki bu köylü şehre inmezse tadından yenmeyecektir (zaten paşa babamız ankara'da saat 10'dan sonra köylülünün dışarı çıkmasını da yasaklamıştır, kutsal başkentin "imajı" bozulmasın diye).
    ama köylü yine rahat durmamış, 1965 yılında çoban sülü'yü iktidara taşımıştır. çoban sülü ya da morrison süleyman artık ne derseniz deyin, 2 defa yine "tehlikenin farkında olanlar" tarafından iktidardan alınmış ama iş işten geçmiştir bir kere. artık şehirde işportacılar, evininduvarınamakrameasankapıcılar, balıkekmekçiler, çakmaklaragazdolduranlar, dolmuşçular, değnekçiler, yankesiciler, çeteciler, çemişgezekköylüleriyarımlarşmadernekçiler, müslümcüler, boyayalımmıabiler, alamancılar, fotürşapkalar, sonmodelmercedesler, lahmacuncular, lahmacunyanındaviskiciler, müteahhitler, ülkücüler, türkücüler, türkübarcılar türemiştir.
    ankaralı, memur, paşa torunları gördükleri bu manzara karşısında 1990'lar boyunca özal'ı, 2000'li yıllarda tayyibi suçlamışlar, bir türlü paşa babalarına toz kondurmak akıllarından geçmemiştir. bir gerçek vardır ki bugün nüfusumuzun %35'i hala tarımla geçimini sağlamaktadır ve türk insanı -çok değil 2 nesil öteye gitsin en şehirli olan- köylüdür. bugün işverenler bile kendi içinde bir sınıf bilincine sahip olamamış, bizzat köylünün ta kendisidir. köylü nüfusun şehirleşmeye başlaması, sanayileşmenin doğal sonucu olduğundan ve köylünün şehirli olma macerası en az 100 yıl (2-3 nesil diyelim buna) gerektirdiğinden bekleyip görmek en doğru olandır.
    0 ...
  24. 5.
  25. ''ülkede hüküm süren köylü faşizmi'' şeklinde bazı kalıp cümleler kullanılarak halkın duyguları sömürülebiliyor ve gelecekte yapılacak sakıncalı şeylerin kılıfını şimdiden bu şekilde hazırlayabiliyorlar. bu sözler avrupa'da ve amerika'da sürekli dile getirilen ve insan hakları çerçevesi adı altında yapılan onlarca acımasız şeyi hatırlatıyor nedense..
    2 ...
  26. 6.
  27. anlayıştan ileri gelir..

    din denen ulvi bir gerçeği cahile teslim etti bu ülkenin entelijans kesimi cumhuriyetten beri. Sandı ki çizilmesi gereken yol avrupa ne yaparsa yapmak, bunu şiar edindi beyaz türkler.

    Götünü sileceği kağıdı en markalısından tercih ederken köylünün götü nereyle temas ediyor, ne yiyor ne içiyor düşündü mü? Film festivallerinin programını takip etmekten, yazın gidilecek konserlerin listesini çıkarmaktan, aman bu kozmopolit şehri nasıl terkederim de güneye kaçarıma kafa yormaktan başka bir bok gelmedi ki akılcağızımıza.

    çoluğa çocuğa fransız mürebbiyeler tuttuk, votkalı vişne suyuları içtik üzerimize 2 beden büyük gelen fraklarla, vals yaptık kadın erkek birarada olmalıdır çağdaşlaşmanın muassır medeniyetin ta ebesinin amına koydukta paşam ne değer kaldı bizde ne gelenek.

    büyüdüğünüz konaklarda ciciannenin sabah bayramlaşmanın ardından
    götürdüğü likörleri büyük bir iştahla anlattınız, babanızla gittiğiniz bayram namazlarını sanki dünya'nın en mühim ibadetini yapıyor gibi ciddiyetle naklettiniz..

    Ama insanlar yemiyor artık, o dalga geçtiğimiz misyoner kanallarının pay tv'lerinden yandaşlarının imanlarını sağlamlaştırıcı kurmaca hikayeleri bize uyarlayan adamlar o kapıcı çocuğu, o büfeci esnafı, anadolu aslanı değil artık.. Türkiye'nin en kaliteli okullarını bitirip sırf inandıkları için dünya'nın bir ucunda erkeklerini yitirme pahasına öğretmenlik yapıyorlar..

    tüm bunlar bize gülünç geliyor, inançlarıyla, yaşayışlarıyla, sevgileriyle taşak geçiyoruz makaraya alıyoruz. Ama ;

    "sevgiden beslenen fedakarlik duygusu, dejenere insanlara gülünç gelir... "
    4 ...
  28. 7.
  29. her önüne gelen, sosyalizmin ucundan yakalamış olsun ya da olmasın kendine göre faşizm tanımlaması yapıyor, hayır çok değil bu düşünce sisteminden dolayı 60 sene evvel milyonlar canını toprağa gömdü. faşizm sınıfsal olmadıkça, ona faşizm denilemez. kaldıki o gecekondularda yaşayanlar köylü olarak nitelendirilemez. sevgili toplum mühendisleri kavramları eğmesin, büğmesin, yaşlarına hürmetten bu konuda en azılı kimselerin ağzından konuşmasınlar.

    o halde şu anda var olan şey nedir? aslında faşizm gibi görünen şey, hiyerarşik, dinci bir tarım toplumu etkisi gibi gözüküyor. fakat değil, var olan şey hiçbir sınıfın adam akıllı kendi bilincinde olmaması. bunda da asıl suçlu 60 yıla yakındır sağ partiler tarafından yönetilen milli ihanet(eğitim) bakanlığındadır. tabi oradaki ihanet öyle basit bir vatan haini zırvasından öte, millet denen halkı körleştirmesinden dolayıdır. bunu da belirtmeden geçmeyelim.
    4 ...
  30. 8.
  31. bingöl'deki yaşayan hatice ana, yastıkaltı yaptığı beşi bir yerdesini bozdurup köyündeki oldies but goldies partisine gitmemiş hatice görüyor musun tüketimden bihaber hatice anayı, şark kurnazı seni... tıh tıh tıh.. nahiye'sinde gloria jeans yerine starbucks açmışlar diye gözüne uyku girmiyormuş naim efendinin.. tüh sana naim efendi.. Bowling salonundan sıkılmış, kaymakamlığa dilekçe yazmışlar golf sahası istiyoruz diye bilmem ne köyü.. Nasıl bir yüksek standart yakaladılarsa siyaset bilimi, sanat tarihi yalamış yutmuşlar ,Allah devlete millete zeval vermesin her fırsatı sunuyor, gitmişler çoban sülü'yü iktidara getirmişler. bilmem halkçılık, köylücülük diyen sosyalistlerin bir kere bile köylerine uğramamasından olmuş olabilir mi tüm bunlar? Halkçılık naraları atanlar genelde çekildikleri sigara dumanına boğulmuş cafe'lerde kapitalizmi tartışıyor.. Ait olduğu, sahiplenmesi gereken yerlere çoban sülü adım atmış. çoban sülü işkembei kübra'dan sallamış netekim senin derdin benim derdimdir demiş, akdeniz'i türk gölü yapmış ama tınlayan kim, halkın kafasında aristo var herakles var, locke var, godard var, traffaut var, odaklanamamışlar netekim.
    2 ...
  32. 9.
  33. insan haklarının insan olmayanları da kapsamasının hazin sonucudur. Eşit olmayanlara eşit davranmak da cilasıdır. Sebebi fazla ayran içmektir; kendilerini viski içmeye davet ediyoruz ki biraz vatandaş olabilsinler.
    0 ...
  34. 10.
  35. faşizm, ötekileştirme ya da senden olmayanı sana benzetme zanaatı değildir. faşizm bu kadar basit bir şey olsaydı şak diye zihinlerden silinir atılırdı. bu başlığın en büyük sorunu bu. fakat diğer taraftan, "göbeğini kaşıyan adamı" yani halkı savunmaya kalkanlar ise sıradan, basit vatandaşlar mı? hayır, burada yazan herkes gibi orta sınıfa mensup biri, yani "biz onlardanız cartuz, curtuz, milletin iradesi" gibi laflara girip, duygu sömürüsü yapmayalım. şimdi biliyoruz sizleride, yanınıza selpak satan bir çocuk gelse "ıyy git başımdan" dersiniz.

    bu ülkenin sorunlarını yaratanlar, elbette her zamanki gibi egemen sınıftır. bundan başkası düşünülemez fakat orta sınıfa mensup bazıları olayı kişiselleştirip, muğlaklaştırarak çıkmaza sokuyorlar. her zaman yineleyeceğim, sorun sınıf bilincine sahip olmayan işsizlerde. bu sorunda şu andaki iktidar ve diğer tüm iktidarlardır. 12 eylülcülere alkış tutan, sattımsa ben sattımcılara eyvellah diyen de bu halktır, canını sakarya'da verende. ama egemenlerin çanak tutucuları bu halkın üstünden geçinmesini iyi bilirler. şehirli olup, tarlalardaki "benim köylümden", fabrikalardaki "benim işçimden" ve en önemlisi "benim tüsiadım"dan bahsederler. bu iki farklı kısmı birbirine getirmek ancak popülizmdir. bu tür durumlara, sınıfsız kaynaşmış toplum yalanlarına ihtiyaç yok, gidin adam gibi söyleyin "ben köylüden anlamam, hayatımda pamuk tarlasını görmemiş" adamım diye. gidin ve söyleyin, rahat bırakın bizide.

    son bir not etmeden geçemeyeceğim, bir bilgi, hani şu köyden yana "şehirlilerin" anlayacağı türden bir bilgi. sosyalizmin ağzında "köylücülük" gibi abudik gubidik laflar göremeyiz. iyi seyirler dileriz böylelerine.
    2 ...
  36. 11.
  37. Durum sadece insani değerlendirmelerle açıklanamaz boyutlara ulaşmıştır. Herkes eşit insani haklara sahiptir, yasalara göre eşittir elbette. Ancak dikkat edilmesi gereken her insanın aynı eğitim sürecinden, aynı sosyal ilişki bolluğundan nasibini almamış olmasıdır. Bir insan ilk başta sosyal ilişkilerinde dayatmacı olma hakkına sahip değildir. Düşünün insanların içinde kendi kültürel anlayışını, yaşam şeklini hiçbir kesintiye uğratmadan uygulamaya kalkarsalar ne olacaktır. Başkaları nasıl onları kendilerine benzetmiyorsa onlar da başkalarını kendilerine benzetmemelidir. Ortak kurallarda toplum içi yaşam şekillerinde orta yol bulunmalıdır. Ama bulunamayacaktır. Çünkü kitle partileri değersizlikten beslenerek bu insanlara -yıllarca onları cahil bırakan kendileri değilmiş gibi- siz de varsınız ,alışkanlıklarınızla, kırsal kültürünüzle yaşamın içine katılma hakkına sahipsiniz diyecektir, demektedir de zaten. Bunu insanlar kendilerine verilen değer olarak algılıyorlar ki yanılgıdır. Kendi rant şebekelerini kurmak için geçmişten bu yana halkı kullanırlar. Onların davranış ve yaşam şekilleri onları rahatsız etmez ; çünkü şebekeyi besleme olanağı yoktur başka türlü. Nitekim iktidardan sonra kendi eşleri, çocukları lüks arabalarda gezer, havuzlu villalarda partiler düzenlerler.
    Bu bulmacanın eksik parçaları hala tamamlanmadı mı?
    0 ...
  38. 12.
  39. 13.
  40. domates, kabak vs. fiyatlarının enflasyona göre değil de köylünün isteğine göre zam görmesidir. hoş buna faşistlik denmez ya neyse. olsa olsa serbest piyasa ekonomisinin b.kunu çıkarmaktır.
    neticede eğitimsizlik ile köylülükü * birbirine karıştırmış kişi söylemi. yanıltıcı, yıpratıcı.

    edit: bende kendimi ertuğrul özkök sandım bir an. kusasım geldi.
    1 ...
  41. 14.
  42. treni kacirmiş bir devletin ahvadigumuz olduğumuz ve devletcilik anlayisinin treni yakalamamiza engel oldugu bugunlerde sapla samanin karsitiği dönemlerden geciyoruz.

    köylü ile köylüğün nedense bazi zihinlerde zihinlerde karistirildiği bir ülkede kavramlari bilmeden herkesin fikrini zart zurt söylediği bir devirde yasiyoruz.

    gecenlerde gazeteda okudum bebek camiisinin imaminin camide dügün yaptiğini. eh bu durumda bu hocanin arkasinda saf tutulmaz ve cenaze namazi bile kildirirmaz. dini tartismalara girmeyeceğim ama sosyolojik olarak ve yasamsal olarak en geri kalmiş olan birim köylerdir.

    kendilerini korumak ve çağa ayak uydurmamak için muhafazarliğa sarinirlar. köyden gelip sehre kapaği atinca kozalak gibi ne sehirli ne köylü olan yaratiğa dönüsürler.

    söyle bir bakiyorum cevreme zevksizlik ve öküzlük dört bir yani sarmiş. festivallere bakiyorum calan müziğe. izzet altinmeşe konserlerini bile mumla aratan kara bir kalabalik ile karsilasiyorum.

    gazetelere bakiyorum davarliik girla.

    televizyon ise deterjani acik alanlara hitap eden gecekondu yayini ile dolu.

    ticaret desen boku cikmiş tokatcisi bol olan bir meslek olmuş.

    hertaraf kroluk ve lahmacun kokulari bezenmiş.(sözlüke buna dahil)

    gecenlerde bir taksici ile konusuyordum. taksici biraz kelle idi benim gibi. dereden tepeden konusurken bir ara meyva tuccarliğini yaptiğini ve bu suretle tokata ciktiğini beyan etti bana. niye yaptiğini sordum ona. cevabi zevk icindi. bende dayanamadim sordum ona 'zevk için ben senin cocugunu kessem ne yaparsin diye sordum. -dedim ya kelleydim- durdu söyle bir bakti. büyük bir filozoflukla 'ben bunu geçmişte yaptiklarimdan dolayi hakkettiğim için bir şey demeye hakkım yok' dedi.

    velhasil kelam lafi uzatip serbest cagrisimlarla cosmanin bir alemi yok.

    bugunlerde akli malik azinliklar bir gözlerini kapatip kendi vahalarini kurmak zorundadir.
    2 ...
  43. 15.
  44. sehrin köylüleri yutup, kendine benzettiği bir açıdan doğrudur. köylüler, kendi yaşam tarzlarını şehir kültürüne entegre edip yaşamaya çalışırlar. onlar gibi giyinip, onlar gibi hareket ederler.

    belki de en büyük hataları budur. belirli bir zümrede yer alabilmek için meziyetlerini yüksek sesle söylemek, aldıklarını, giydiklerini sergilemek onların görgüsüz olarak nitelendirilmelerine ön ayak olur. bilmeden kendilerini daha çok aşağılamış olurlar.

    fakat, sınıf farkının ortadan kalktığının belgesidir beraberce şehirde yaşamak. biliriz ki, osmanlı da hiçbir köylü padişahı hayatı boyunca görmemiştir. onun yeri köydür, orda yaşar orda ölür. fakat, cumhuriyet sonrası tanınan şehre göç hakkı köylülere bu sınıf farkının ortadan kalktığını biraz olsun benimsetmiştir.

    diğer bir yandan, kendi kültürlerini yaşatmaya çalıştıkları da doğrudur. tuvaletleri kendi yaptıkları evin dışına inşa etmeleri, diğer bir ev ile bağırarak haberleşmeleri...

    bu durumlar bir iki örnek verince çok münferit gibi durabilir, fakat bir çok kişinin aynı hatayı yapması büyük sorunlara yol açabiliyor tabi.

    kısacası, köyden şehre göçenler iki arada bir derede kalmış gibiler. onlar sadece diğer insanları biraz iterek kendilerine yaşam alanı oluşturmaya ve tek düze olan hayatlarını biraz olsun neşelendirmeye çalışıyorlar. ne kapitalizmden haberleri var ne faşizmden. onların gereklerini yapıyorlarsa bile bilmeden yapıyorlar. bir kişiyi bilmeden yaptığı birşey için suçlayabilir misiniz?
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük