"ben sağcı solcu değilim" diyerek aklınca siyasetten uzak durduğunu düşünen yurdum insanının "kendini sadece bir ideolojiye hapsetmek" geyikleri çevirdiği hededir. harbi diyorum yani futbolu siyasete alet etmeyelim diyenler ne kadar komik ve aptal görünüyorsa bu adamlarda öyle görünüyor. yani ideoloji sahibi olmayınca, politikadan uzak kaldığını zanneden arkadaşlar değilsiniz işte! düzenin tarafındasınız ve düzenin istediği insanlar oluyorsunuz. susuyorsunuz, karışmıyorsunuz, örgütlenmeyi öcü olarak görüyorsunuz.
ayrıca kendini sadece bir ideolojiye hapsetmek nedir yahu? yani bir insan inanır, hayata bakış açısı vardır ve bir ideoloji sahibi olur. o ideoloji uğruna, inandıkları uğruna mücadele eder. bunun neresinde bir gariplik var? yani "bir ideolojiye hapsolmak nedir la harbiden açıklasana" yani marksist leninist bir insan aynı zamanda nazi sempatizanı, etnik milliyetçi falan mı olmalı sizin deyiminiz ile "hapsolmamak" için? olum gidin ya şu sözlüğü bok etmeyin diyeceğim ama harç parasını çıkarmak için yazın inşaatlarda çalışan üniversitelilerin olduğu, beslenme sorunu yüzünden ölen bebeklerin olduğu, faturaların maaştan fazla geldiği, halkın her geçen gün biraz daha sefalete sürüklendiği türkiye'de akp'nin ekonomik politikalarını savunan bir troll olmak, bunları anlamayı mutlak engel.
eğer ülke ekonomisi gerçekten kötüyse şiddetle yapılmalı, ideolojiyle felan alakası yok bunun. ülke ekonomisi günden güne kötüye gidiyosa ve buna rağmen en iyi ekonomiler arasında gösterilmeye çalışılıyosa buna ne demeli? benzin 4 lira olmuşken, insanlar domates alamazken ve temel besin maddelerine zam üstüne zam gelirken enflasyonu eksi çıkartmak hangi ideolojinin ürünü? öyle bi ülke düşünün ki; hazineye sürekli para akışı sağlayan varlıklar bir bir satılmış, bankacılık sektörünün doğrudan % 40' ı dolaylı olarak % 60' ı yabancıların eline geçmiş, ülke için hayati derecede önemli kurumlar* yine yabancılara devredilmiş ve buna rağmen cari açık tarihi seviyelere çıkmış, en üst düzeyde faizlenme yapılmış ve tüm cumhuriyet tarihi boyunca yapılan borçlanmadan -ki o borç alınan paralarla sekiz yıl içinde satılan varlıklar yapıldı- daha fazla borçlanma yapılmış.
evet bu gerçekleri gören her bireyin anlayacağı gibi kötü bi ekonomisi vardır o ülkenin, bunu söylemekte idoloji felan değildir, ne yazık ki acı gerçkelerdir.
verilerin gösterdiği değerlerin asıl anlamlarını bikmekte saklıdır aslında. yani ideolojik falan değildir. şahıslar ekonomi konusunda bilgi özürlü olduğu için yaptığınız eleştiriyi anlayamaz ve ideolojiye yorar.
şöyle ki;
en basiti hep dillerdeki ''alım gücünün artması'' muhabbeti... evet bir ekonomist olmasam çok da sağlam yerdim bu iyimser durumu. ancak iş hiç de öyle değil. bir ülke de alım gücü bu kadar hızlı bir şekilde artıyorsa bu ülkenin ekonomik büyümesinden çok tüketim devleti haline geldiğini gösterir. devamlı ithalat yapılmaktadır ve diğer ülkere girişleri kısıtlanan ürünler bu ülkelere serbestçe girebilir hale gelmiş demektir. alım gücündeki son 10 yılda görülen ortalama %60'lık artış hiçbir ekonomik büyüme teziyle açıklanamaz. bu tür büyümeler ancak yarım yüzyıla yakın zamanlarda gerçekleşir büyüyen ekonomilerde. doğrusu da budur zaten. sosyal açıdan alışma süreci yaşamadan hızlı bir tüketim toplumu olma sürecine girilmesi olumsuz sonuçlar doğurur. bilişim suçlarının artması, tüketim mallarından doğan hastalıkların artması bunlara en başlıca örnekleri teşkil eder.
1940 yılların seferberlik ekonomisi ile günümüzdekini karşılaştırmak kadar abestir. elinde dönemin ekmek karnesini göstererek 60 yıl sonra bak o iktidarda açlıktan ölüyordunuz öcü bunlar demek te ideolojik tutsaklıkla (ne demekse) eşdeğerdir. ki farklılıklar kendi politikasının temsilini istemesi ve diğerlerini eleştirmesi kadar da normal bir durum yoktur. o zaman sosyalist ekonomi hiç bir şekilde kapitalizmi eleştirmesin. sonuna kadar da kabul etsin, hatta tersi de olabilir, oh ne ala.