öğretmenlik yapmakla aynı şey değildir. "öğretmenlik yapmak" gerçekten pek çok mesleğe göre kolay ama öğretmen olmaya kalkan bazı şeyleri tersten görmeye başlar.
o yüzden öğretmen olmanın nasıl bir yük olduğunun, bu yükün kurumsal zımbırtılarından, beyaz yakalı dertlerinden büyük olduğunun biraz olsun anlaşılmasını istiyorum açıkçası.
o yüzden konuşacağım uzun da olabilir canı isteyen okusun:
ben şiir severim bir kere, parada pulda atanmada bile gözüm yoktu şiir sevdiğim için edebiyat okudum. geçinmek için atandım. atanmadan önce de öğretmenlik yaptım ama önemli değil buralar.
şiirin -daha geniş tanımla sanatın- benim küçük hayatımdan daha değerli olduğuna inandım, onunla ilgilendim. öğretmenlik "yaparken" fark ettim; öğretmen olmanın başka bir şey olduğunu. kendi öğrenciliğime döndüm önce. öğretmenlerime söylemek isteyip söyleyemediklerimi düşündüm.
bir lise öğrencisinin arkadaşlarına söylemekten utandığı bir şeyi seçip de bir öğretmene söylemesinin, böylesine gururunu kırıp yardım istemesinin ne kadar zor olduğunu ben hatırladım. o zaman anladım şiirle sanatla işin bitmeyeceğini. yemin ederim "bana güvenirler anlatırlar, çok severler" demek istemiyorum ben bir bok olduğum için değil, o öğrenci beni bir şey zannettiği için gücüm yeter sandığı için gelip bana anlatabiliyordu. yoksa "hangi öğrenci beni daha çok seviyor, en sevilen öğretmen benim" yarışına girenlerden en çok bana gına geldi ama biliyorum işte; derdini açması için ne kadar güvenmesi gerektiğini de o güveni gücüm yetmez de boşa çıkarırsam ne kadar vicdan azabı çekmem gerektiğini de biliyordum. zaten ne kadar çeksem de yetmedi bazen.
bir çocuğun hayatında, hiç çabalamadan yanlışlıkla bile yer ettiğimde, nasıl getirip en büyük derdini kucağıma koyduğunu gördüm. onunla bir şey yapmamı bekliyordu, onunla dünyasını yerinden oynatmamı bekliyordu. oynatamazsam yazıklar olsun dedim ama oynatamadım.
anadolu irfanı tabii; babası annesini aldatanlar, annesi babasını aldatanlar, evde şiddete tanık olanlar, şiddet görenler, tacize uğrayanlar... bunların nadir şeyler olduğunu ve hemen müdahale edildiğini düşünmeyin çünkü hiç öyle olmuyor. evinde şiddet gören çocuk için "aile içidir karışamayız." diyen müdür, "cesareti olan uğraşsın babası hapisten çıkmış, beni karıştırma" diyen rehberlikçi karşılıyor bu olayları.
öğretmenlik yapanın herkes yanında ama öğretmen olmaya çalışan yalnız kalıyor.
birileri bu mesleğin ne kadar kolay ne kadar rahat olduğunu söylerken, şiddet gördüğü eve göndermek zorunda olduğum çocuğun bir şey yaparlarsa kurtarayım diye evinin kapısında beklediğimi hatırlıyorum. umursamazsanız kolay tabii. ben hiç çocuk sahibi olmayı düşünmüyorum mesela. kapattım o defteri yerim kalmadı sorumluluk alacak.
bütün bunların yanında bir de gerçekten öğrenci yetiştirmeye çalışıyorsanız, gerçekten ne öğrendiklerini nasıl insanlar olacaklarını önemsiyorsanız; öğretmenlik biraz zor bir meslek.
belki başka yerlerde kolaydır.
Asi olmayi ve haftada iki kez zorunlu pcr testi vermeyi reddeden ogretmen bozuntularinin sayisi her gecen gun artiyor. Bunlardan birisi de benim arkadasim.
Bir de ogretmen olacaklar, topluma ve cocuklara ornek olacaklar. Bu yavsaklarin is akitlerinin tek tarafli olarak feshedilmesi, velisi asi olmayan cocuklarin da egitim haklarinin sinirlandirilmasi gerekiyor. Ancak belki boyle hastaligi yenebiliriz.
eskidendi o idealist ve kaliteli öğretmenler. şimdikilerin, özellikle de devletteki öğretmenlerin çoğu memur kafasında. ek dersleri yatsın, seminerlere katılınmasın yeter. özel sektörde kanları emilen öğretmenlerimizi tenzih ediyorum. hem kaliteli olmaları hem de eşek gibi çalışmaları gerekiyor. umarım şartları biraz daha iyileştirilebilir.
öğretmen olmak bazı eğitilmeyecek tiplemeleri belli efor ve çaba ile eğitmektir. maalesef buradaki öğretmen ve eğitim düşmanlığına bakıldığı zaman aradan çokça fırlayanlar olmuş.
Van'da fedakar öğretmen, öğrencilerine kapıda eğitim veriyor
Van'ın Tuşba ilçesinde görevli sınıf öğretmeni Gamze Arslan, uzaktan eğitim sürecinde evde internet imkanı olmayan öğrencileri için evlerinin önünde birlikte ders yapıyor.
Enteresan olan şu, ileride anne baba olduklarında öğretmenlere kin, öfke kusan bu yazarlar, çocuklarım için diyerek ilkokul 1. Sınıfta namı en yüksek olan hocanın sınıfına kaydolsun diye hocaya ve okul yönetimine binbir yalakalık, okula bağış vb. eylemler yapacak.
olmak neyse de hadi olamamak da ayrı bir sıkıntı. 1 milyona yakın atanmayı bekleyen ögretmen oldugu tahmin ediliyor. bu insanlar en az 4 yılını ogretmen olmak icin fakultelerde curuttu. çoğumuz muhtemelen yıllarca atanmayı bekleyeceğiz.