Ayının ayağının altına kor atılacağını sanıp oynamaya başlaması budur.(klasik koşullanmada habercilik ilkesi)Natüralist anlayışta da vardır: kaderimiz bu neyse çekeriz derler. Belanın geldiği gibi gideceğini, gitmezse bunla yaşamaya mahkum olacağımızı düşünürler(stoacılar)
pragmatik argümanlarla düşündüğümüzde etnik, yani fiziksel bir sorun(sorun diyorum çünkü hedonik bir anlayışla düşünüyoruz günümüzde). bence dogmatikliğin bir yansıması.
şimdi ilgisiz diye silecek yöneticilere açıklamasını da yapayım.
efendim cahil insan kendisine soru sorulduğunda abuk subuk yanıtlar verir. çocuğu olur, "baba/anne bu niye böyle" diye sorar da sorar. ebeveyn cahil olduğu için bunlara adam gibi bir yanıt veremez. tembel olduğundan da bu soruların yanıtını arama zahmetine girmez. hâliyle çocuk sürekli olarak allah bilir yanıtı almaktan sıkılır ve soru sormayı keser. okulda niteliksiz öğretmenler, tapınaklarda niteliksiz ruhban, hastanede idiyopatik diyen doktorlar... sonuç olarak çocuk büyür ve kısırdöngü sürer. işte bu tamı tamına öğrenilmiş çaresizliktir. açıklaması "bilmiyorum ve öğrenmek için uğraşamam"dır.
hindistanda filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlar. tabi yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır,defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz. yıllar geçer, fil kocaman olur. bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir. ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. o özgür olamayacağına inanmıştır, kırılamayan şey, filin zinciri değil inancıdır artık. işte bu bir "öğrenilmiş çaresizlik" dir.
Hindistan'da filleri yetiştirmek için, küçükken kalın bir zincirle kazığa bağlarlarmış.
Tabi bu yavru filin o zamanlar zinciri koparabilmesi veya kazığı sökmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamazmış.
Yıllar geçer fil kocaman olur. Tabi ki büyüyünce gücü de artar.
Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz.
Çünkü özgür olamayacağına inanmıştır,artık kırılamayan şey filin zinciri değil, inancıdır.
Buna psikolojide ''öğrenilmiş Çaresizlik'' deniyor.
Ogrenme psikolojisi kapsaminda kpss'de takilmis olan konudur.
Milletimiz (sozum meclisten disari) yuzsuz bir millettir ve ogrenilmis caresizlik insanlarimiza vız gelir tırıs gider. Olmaz diye bir sey yok. Olacaaaakk der ve kendini rezil rüsva etme pahasina, her seyi dener. Bakti olmadi. O zaman biraz bekler ve tekrar dener.
Insanın olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğine dair inancıyla ortaya çıkan psikolojik durumdur. Martin seligman tarafından yapılan bir deney sonucu ortaya atılmış bir teoridir ve birçoğumuzu defalarca ümitsizliğe sürükleyip gerçekleştirmek istediğimiz eylemi yapabilecek olsak bile kendi bariyerlerimize takılıp kalmamıza neden olmuştur.
inanmadığım bir durumdur, defalarca farklı tedaviler denenmesine rağmen hiç pes etmediğim için iyiyim.
'...allah'ın rahmetinden ancak kafirler ümit keser.' (yusuf 87)
Hindistanda filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlarmış. Tabi bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz. Yıllar geçer, fil kocaman olur... Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına inanmıştır, artık kırılamayan şey, filin zinciri değil inancıdır. Buna psikolojide "Öğrenilmiş Çaresizlik" deniyor. Unutmayın... Çaresizseniz.. Çare ''siz''siniz!