günlerden 15 temmuz cuma. temmuz, olanca haşmetiyle üzerimize nem ve sıcak olarak çökmüş olduğu için üzerim bir salyangoz gibi yapış yapıştı. eve geldiğimde halimi gören valide "hemen duşa hemen, leş gibisin" dedi. ben de aç karnımın çığlıklarına aldırmadan girdim duşa. sonra biraz uzun kalmış olmalıyım ki annemin feryadıyla kendime geldim "deniiz hadi çık artık evladım, uyuyup kaldın mı".
çıktım, kurulandım yani kurulanma derken çeşme suyunun yerine ter suyum gelerek tenimin kuru kalmasına engel oluyordu. o yüzden lafın gelişi kurulanma tabiri kullandım, nemli nemli şortumu tişörtümü giyindim. yemeğimi yedim. yemeği yememle beraber bir ağırlık çöktü ve odama biraz uzanmaya gitmiş olan ben sabaha kadar ölü gibi uyumuşum. öğleye doğru uyandığımda açık olan tvye baktığımda duyduklarıma bir anlam veremiyordum. başbakan bu bir kalkışmadır diyordu. dışarısı sakindi, annem endişeliydi.
babam "hanım bırak endişelenmeyi, biz gençliğimizde darbenin nasıl bir şey olduğunu görmedik mi seninle" dedi ve ekledi "hadi bi çay koy da kendimize gelelim". darbede başbakan hapse girermiş, baskı ve işkence rejimi gelirmiş o zaman.
kafam çok karışık, ne olduğunu halen anlayabilmiş değilim. muhtemelen büyüdüğümde anlayacağım. eğer ölmeden büyüyebilirsem.
uçakların havalanması için haftalarca gerçekleştirilen çalışmaları sorgulama gereksinimi bile duymayan 'devlet yetkilileri' 15 temmuz'un kahramanı falan olamaz, bu konuda anlaştık.
kimsenin 'fikir beyan etme yükümlülüğü' diye bir şey yoktur, bu konuda da anlaşalım.
15 temmuz ile ilgili fikrini beyan etmek istemeyen öğrencilerin gayet doğal, insani ve demokratik haklarını kullandıkları da ayrıca aşikar olan bir husustur.
anlaşamadığımız bir konu kalmadığına göre yavaşça dağılabiliriz.