bildiğiniz üzere mübarek ramazan ayı münasebetiyle oruçlarımızı efendi efendi tutuyor, orası burası ayan beyan belli olan o biçim bayanallara yan gözle bakmıyor, oruçlu insanların önünde gidip yemek falan yemiyor; hele hele su içip sigara falan tüttürenlerden olmayıp, onları ikaz ediyor ceplerine de tesbih sıkıştırıp evlerine yolluyoruz.
velhasılı dün eminönü'nde kurulacak büyük bir iftar çadırının istihbaratını alıp, salih'le iftarları beleşe getiririz diye önceden kuyruk falan varsa hemen gireyim düşüncesiyle atladım vapura... akoyim oruç ağız keşke dışarı çıkmaz olaydım. vapurun sote yerlerinde sigara içenler mi dersin, oruçlu martılara zorla simit atıp sabırlarını deneyenler mi dersin, cocacolalarından birer yudum alıp yutkunmadan dudak dudağa öpüşüp, sevişmelerine cola tadı verenler mi dersin... hepsi vardı.
ilk başta sessizce sote yerlerde sigara içenlerin yanına yaklaşıp kulaklarını çektim:
etu: hiştt bayan ayıp değil mi oruçlu milletin önünde daly.rak gibi sigara içiyosunuz he?
hanfendi: ayhh size ne be. istediğim zaman istediğim yerde sigara içerim özgürlük var bu ülkede.
etu: bana bakın türbansız hanımefendi, birinin özgürlüğünün bittiği yerde diğerininki başlar. bu laf da size kapak olsun şimdi s.ktirip gidin beni de küfür ettirmeyin oruç ağız.
hanfendi: ay bak polis çağırıcam şimdi defol başımdan be manyak şeyh.
etu: denizin ortasında ne polisi çağırıcan sığır. ayrıca çağır lan, kamuya açık alanda sigara içiyo diye şikayet etmezsem sizi ahahaha.
etu: sus lan tamam millet şimdi anallaşma var sanıcak ne bok yerseniz yiyin puh allahın belaları!
sigaracıların daha bir tanesiyle bile başa çıkamazken, öpüşüp yiyişenlerle hiç başa çıkamazdım... başka bir şey düşünmeliydim. hem de acayip terlemiştim akoyim. oruçlu oruçlu dışarı çıkmam zaten hataydı. "en güzel oruç yatarax geçirilen oruçtur" sözü geldi aklıma. hemen vapurdan indikten sonra tekrar in-bin yapıp döndüm eve.
ben gittiğimde salih uyuyordu. üzerine pike örtüp takkesine de öpücük kondurduktan sonra, balkona accık zikir yapmaya çıktım. püfür püfür esiyordu. uyku da bastırmıştı. tam o anda fark ettim ki mahallede birtakım sigara içen ajanlar dolaşıyordu. bunlar kesin dış dalgaların özel olarak yetiştirip mahallemize milletin orucunu bozsunlar diye yolladığı casuslardı.
ne yapsam ne etsem diye telaş yaparken aklıma hanalikulade bir fikir geldi. zaten vapurda analdığım ders bana yetmişti. bir daha aşağı inip millete laf analatmakla uğraşamazdım. geçen seneki ramazandan kalma oruç baba sirkesini buzdolabından çıkarıp kapağını açıp kokladım. akoyim sanki bozuk sirke olsa dökmeyecektim...
hemen gül esanslı takkemi takıp, boynuma da 99'luk tesbihimi geçirip son ses teypten kabenin yolları şarkısını başlattıktan sonra "hiyaaaa" yapıp atladım balkona. bir elimle sirkeyi tutarken, diğer elimle yumruk yapıp allahuakbar diyerek ilgiyi üzerime çektim:
etu: lan casus p.çler, oruçsuz ibneler. atın o sigaraları yoksa yakarım.
casuslar: ne var lan daly.rak sana mı sorucaz sigara içip içmemeyi babanın orucu mu lan tutarız tutmayız. elleh elleh.
etu: bakın son kez ikaz ediyorum. atın o sigaraları.
başladım buz gibi leş sirkeyi başlarına dökmeye. süper de sıkılıyordu akoyim tam isabet yaptım hepsine. leş gibi bir oraya bir buraya kaçıştılar. sigaralarını ağızlarında söndürdüm ibnelerin. bu da onlara 40 yıl yeterdi...
işim bittiğinde boş sirke şişesini de aşağıya müzeyyen senar'ın rakı kadehini fırlattığı gibi fırlattım... çok keyifliydim akoyim. bugün bütün oruçlar benden diye bağırdım mahalleliye. herkes sevinçli, herkes neşeli... ramazan buydu işte.