un kurabiyesi vardı. adını hatırlamıyorum. sarı paketli böyle, gofret gibi tek yemelik.
en iyi pastanenin kurabiyesinden bile güzeldi o adı sanı bilinmeyen 30 kuruşluk (o zamanın parasıyla 300.000 lira) kurabiye.
silindirik bir kutu içinde renk renk bonibonlar... hepsinin tadı aynıydı ama olsundu, renklerine göre değerlendirirdik. ben en çok yeşil olanını severdim mesela.
hala görüyorum ama alıp da yemiyorum, yetmiyor çünkü. çocukken de yetmezdi zaten, iki kaşıkta biterdi. sonra kaşığı boş kutunun içine koyardık ama lanet olasıca bir türlü dik durmaz, sürekli düşerdi. biz de son çare olarak kutuyu kaptığımız gibi farklı amaçlarda kullanırdık.
beyaz ambalajında sana yağ. margarin ama o zamanlar sana yağ derdik. şimdi hala var ama o heyecan veren ruh yok.
sucuk, evet sucuk. şimdi son teknoloji ile üretilen sucukların o zaman ki sucukların yanında lezzet anlamında çok gerilerde olması ne kadar ilginç.
tipi tip sakızları. içinden çıkan karikatürlere gülerdik ama çoğu zamanda eleştirirdik komik deiğl diye 10 yaşlarında çocuk olsak da.
eti puf ve eti cin. özellikle eti cin, bağımlılık yaratmıştı.
patlayan mantar ve tabancası, çıtırpıtır ve kızkovalayan. füze ve dönerek çok yüksek sesle patlayan maytaplar. karpit patlatmak( çok çetrefilli bir işti, resmen kimyager gibi elementleri toplar ölçüleri ve araç gereçleri kusursuz planlardık) uzaya adam göndermek kadar büyük zevk verirdi.
her bahar da bakkala gelen çok miktarda plastik top. bir tane alır patlatana kadar teperdik.
içinden hayvan ve araba resimleri çıkan sakızlar. seriyi tamamlayana hediye gönderiyorlardı. ben hayvanlar serini tamamlayıp gönderdim ama hediyem gelmedi.
delikli şeker vardı minicik pakette ama polo değil ha ? naneli de değil hafif renkli şeylerdi. hemen de bitiyordu.
ayrıca şunu fark ettim. ben burada yazanların çoğunu hala bi yerlerden bulabiliyorum. * her yerde satılmasa da üretimleri bitmiş değil. bu şekerleri de götürenler vardır eminim.