her anı sevgili yanında yok iken onunla beraber yaşamak.
uyurken birden uyanmak ve yanına bakmak, yanında kimsenin olmadığını farketmek ve yeniden uyuyamamak.
zamanın geçmesini her şeyden daha çok istemek..
sadece özlemek ve başka bir şey yapamamak.
arada bir beraber gidilen kafelere tek başına gitmek ama sanki karşında o oturyormuş gibi dalmak düşlemek sevgiliyi.
sunum yaparken bir anda sanki insanların arasında onun olduğunu sanmak, kitlenmek o anda ve sunuma sevgilinin olmadığını bilerek devam etmek, yine özlemek.
hiç sevmediğin halde sırf sevgii seviyor diye onun yediği tavukluk salatayı onun sevdiği mekanda yemek, yalnız başına yemek.
zamanın geçmesini deliler gibi istemek, onsuz bir şey yapamamak, yaptıklarından zevk alamamak.
ardından bir pişmanlık duygusu çöktüğünde daha fazla özlemek ama bu defa somut olarak özlemi sanki bir acıymışçasına yaşamak.
evinin önünden geçerken kala kalmak öylesine kitlenmek yine hiç bir şey yapamadan.
sadece beklemek, bekleyebilmeyi öğrenmek, gerçekten özlemek ne demekmiş iyice, sonuna kadar, bütün hatlarıyla, dibe batana kadar öğrenebilmek, severken daha da sevmek, aşıkken daha da aşık olmak gibi bir şey somutlaşan özlem.
ama sadece yine beklemek,
yalnız uyanmak,
yalnız yemek yemek,
her zaman gidilen barda son oturduğunuz masada yalnız oturup eğlenmeye çalışmak..
sanki sevgili her an içeri girecekmişçesine eğleniyor gibi görünebilmek için.
kısacası sevgili yanında yokken uzağa gitmişken acı çekmek, hayatın senden alıp götürdüğü saçma zamanların telafisi için sevgilinin *.
aslında hiç görmezsin onu rüyanda. rüyaların bile kontrollüdür, gizlidir ya her şey..
ama bir gün gelir öyle bir özlersin ki, öyle bir özlersin ki, aklına geldiğinde ürperirsin.
her aklına geldiğinde, soramadığında, sevildiğinden şüphe duyduğunda.
canına tak eder.
o gece rüyana girer.
elini tuttuğunu görürsün, gözlerinin içine güzel güzel baktığını.
yaradan da acımış olmalı halime..