her görüşmeden sonra biraz daha alevlenir. evet az görüşen çiftlerdendik, hani şu long distance olanından. seviyorduk lan işte, long mong etkilemiyordu ama özlüyordum, hem de delicesine. uzun süre görüşememiştik, ilk gördüğümde ne yapacağımı bilemedim, sadece bakabildim. beklerken, delicesine sarılmayı, öldüresiye sıkmayı düşünürken sadece bakabildim. ayrılırken hiç bırakmak istemedim ama minibüs kalkıyordu. o son bakışı kazınmıştı artık kafama, her konuşmamızda aklımda o bakış vardı. bir daha görüştük, bu sefer sarıbildim ama sıkamadım istediğim kadar. e o da canlı sonuçta, yapamadım. ayrılırken o bakış yine oradaydı. o bakıştı belki de tüm duyguları ifade eden, hani kelimelere dökülemeyen, sadece hissedilebilen. evet anladım ki özlüyorum.
beklemektir, hüzündür her gece yastığımda bir küstüm çiçeği gibi açan.
eğer bilseydim en başta; kadermiş bu, kendimi benden çıkarır seninle çarpar aşka bölerdim. ama sen yine özlemezdin benim gibi. çünkü benim kaderim bu. doğduğum gün yazılmış. seninse aydınlığa bir çivi gibi çakılmış.
dudak izlerini bıraktığın tüm coğrafyalarda her dilde beni duyacaksın o ben olmasamda. ve hep birilerini özleyeceksin. bir gün beni belki. tek bir an bile.
bir çok sanatçının merdana getirdiği eserlerin kök nedeni.
'niyetim nacizane-i taciz değil, bilakis efkar-ı umumiyeden bir özlem teklifidir, şahsıma vereceğiniz her müsbet cevap harabe-i gönlümün dermanı olacaktır' gibi güzel yazıları türetmemizi sağlayan his.
günün en olmadık zamanlarında, gecelerin tamamında olur olmadık yerlerde olur olmadık kişilerle beraberken aklınıza o'nun gelmesidir. insan gözleri dolmasın diye aklını başka şeylere vermeye çalışsa da o akıl nedense hiç söz dinlemez.
özlemek olağan hayatınızı sürdürmeye çalışmaktır.
artık onsuz olan hayatınızı.