özgüveni sıfırlayan esnaf

entry1 galeri0
    ?.
  1. öncelikle belirtme ihtiyacı hissediyorum, burada esnaftan kasıt dükkânı olan herhangi bir bireydir. "esnaf demek zaten o değil mi lan?" derseniz, ne bileyim ben hiç bilmiyorum ki. berber olur, manav olur, internet kafe olur ne bileyim. hepsine esnaf diyorum ben bu insanların. öyle değiller mi zaten? bence öyleler. sanırım öyleler. her neyse, tanıma geçip yazımıza seğirtelim.

    efendim kişide bulunan özgüven seviyesini diplere çekerek insanları depresyona sürükleyen, milletin sevgililerine "bnm neimi sefiosn ztn anlamıorm ki..." tribi atmalarına sebep olan, dükkâna girip çıkan müşterinin etkisiyle sinirden kendini sikme noktasına gelen esnaf üyeleridir bunlar. daha doğrusu, birer esnaftırlar. esnaf üyesi ne ola ki?

    nasıl yaparlar bu işi bunlar? sözlükteki pek çok başlıkta gizli bu esnaf aslında. açılmayan poşedin yarattığı tedirginlik olsun, müşterisine ayar veren duygusal berber olsun, müşterisinin götüne muz sokan manav olsun... hepsi hayatın içinden gerçekler bunlar. götüme muz girmedi henüz fakat berberden ayar yediğimi, açılmayan poşet için götümden boncuk boncuk ter akıttığımı bilirim. müşteriyi sevmez bu esnaf. onun gözünde dükkâna girenler sıradan insanlardır. müşterisine ayrıca bir saygı duymaz, ayrıca sevmez onu. "dükkâna giren her insana ayrı hizmet!" değildir anlayışı, "gireni çıkanı belli değil sikerim ha!"dır. kişiyi dükkânlara girmekten soğutur.

    lafı fazla uzatmadan, az ve öz anlatarak, esnaf örneklerimize geçelim.

    naci özmakas, 38, istanbul

    1.80 boylarında geoit şekilli bir abimizdi. okulların açılmasına çok az kalmıştı fakat ben hala istanbul'daydım. ufağım tabi. binbir ergenlik hezeyanı, "tipsizim" tripleri... saçlar da uzayınca hepten canavara dönüyorum. 15 yaşına kadar berbere babamla el ele gitmiş insanım. içimden bir ses, lan o kadar oldu mu diyor. yok o kadar değildir aslında, 10-11 yaşından sonra kendim gitmeye başlamıştım. her neyse. gözüme naci abinin dükkânı kestirdim. bacaklarını açmış erotik bir makas beni bekliyordu içerde. fizibilite raporuyla uğraşmadan, hiçbir şey düşünmeden bodoslama daldım. güvensizlik, özgüven yoksunluğu fışkıran sesimle "heih mıreba kola gelsin" dedim. diyebildim, çemkirdim adeta. neyden yapıldığını bilemediğim konforlu koltuklardan birinde yerimi aldım. neyse ki fazla sıra yoktu, beni baştan ayağa inceleyen naci abinin tacizlerine aldırmadan dükkânı incelemeye, soğuk havanın etkisini götümü sobaya dayayarak azaltmaya çalışıyordum. naci abinin müşterileri ayaklandıkça ne yapacağımı şaşırıyor ve düşünüyordum... "gel bakalım delikanlı" deyip koltuğu benden tarafa mı çevirecekti? kendisine bir bakış atmamı bekleyip "lütfen, gel otur..." dercesine bakacak mıydı? kısacası, koltuğa oturmak için ondan komut beklemeli miydim, yoksa müşteri kalktığında gidip kendim mi oturmalıydım? bunu hiç bilmiyorum, hala da bilemem. belki başka birisi oturacak? belki gökten 3 elma düşüp alacak orayı? yoo dostum yoo... mekân sahibinin izni olmadan koltuğa oturmamaya, ayaklanmamaya karar verdim. ve son kişi de kalktı oradan. naci abiyle ikimiz vardık sadece dükkânda. umursamaz tavrıyla biraz televizyona baktı ve makaslarını düzenledi. beklediğim bakış o anda geldi ve koltuğa vuran naci abiyi "gel baalım delianlı" derken buldum gözlerimin önünde.

    kıvrak bilek hareketleriyle ilerledim ve gösterilen yere oturdum. karşımdaki aynadan, utandığım yüzümü görebiliyordum. şimdiki aklım olsa "lan mal mısın neyinden utanıyorsun ki?" derdim. ama o zaman tipsiz olduğumu düşünüyordum. hala da düşünüyorum gerçi ama sorun etmiyorum. özgüvenimin sıfırlanmasına sebep olan bütün şeyler aynadan görünüyordu işte gözüme. o yarrak kürek surat karşımdaydı. bir an rahatsız hissettim. kendime gelmem, naci abinin ürkütücü sesiyle oldu:

    - nası keselim yagışıklı?

    birkaç saniye cevap veremedim. üçüncü kelimenin ne anlama geldiğini, ne yapmaya çalıştığını düşündüm. ironi mi yapıyordu? yoksa naci abinin gözünde gerçekten yakışıklı mıydım? birkaç saniye içinde bu düşüncelerimden sıyrıldıktan sonra, saçımı nasıl kestirmem gerektiğini düşündüm. düşünmeye çalıştım. baskı artıyordu. naci abiye cevap vermeliydim! ağzımı açıp konuşmalıydım! ama yoo, özgüven sıfırdı bende. "lan annem ne demişti, nasıl kesilecekti lan?!" diye düşünürken, kısa saçın bende iğrenç durduğunu fark ettim. orta halli bir memur saçı, benim en azından şirin görünmemi sağlayabiliyordu. babamın dayatmaları yüzünden 6 yaşından beri "okul traşı" oluyordum. fakat bu sefer özgürdüm ve istediğim gibi kestirebilirdim. rastalı yarimi düşünmeye vakit bulamadan "okul traşı olsun ama çok kısa olma" dedim. ne dediğimi fark edememiştim. naci abi de anlamamıştı. "nası, kısaltayım mı?" diye yineledi sorusunu. "okul traşı olsun. çok kısa olmasın." diyerek, cümlemi tamamlamayı başardım.

    o küçük ergen, o çocuk, o özgüvensiz, o kürek halimle hayatımın en ağır ayarını yedim naci abiden. göbeğini sırtımda hissediyordum gülerken.

    "hem okul traşı hem kısa olmasın ıhıha nıhıha hıhoha"

    ...

    o günden beri berbere "toparla abi şöyle çok kısaltma" diyorum. ama cümle çok uzun abi, özgüvenim el vermiyor lan kurmaya...

    daha kasap ve fırın var ama üşendim onları yazmaya lan, başka zaman artık.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük