bizim mahallenin berberi Cengiz. bizim kuşakta tüm erkekler ezik, kompleksli. aramızdaki muhabbet sen çirkinsin, sen daha çirkinsin. hep böyle. Cengiz kafanın şekline, saçın durumuna bakmaz. Yediden yetmişe herkese aynı traşı yapar. o da bir boka benzemez. traş olunca elimiz yüzümüz açılır daha yakışıklı oluruz diye gittiğimiz Cengiz bizi maymuna çevirdi her defasında. berberden çıkınca insan iltifat bekler. Ama bizim mahallenin çocuklarıyla hep dalga geçilir. allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Cengiz.
geçtiğimiz yılbaşı gecesi ilk defa dışarı çıkmamıştım. ailevi problemlerden dolayı annem ve kız kardeşimle olmam gerekiyordu. hem zaten deli gibi de yağmur yağıyordu. haliyle çok fazla hazırlanmadım da. eşofmanlarımla giydim ve babaanneme gittik. babamın arabası hyundai h100 ve amcamın arabası jaguar kapıda park halindeydi. saat 12'yi geçtikten sonra herkes yavaş yavaş evlerine dağılacaktı. önce jaguar ile babamı alsancağa bıraktım. alkolün de etkisiyle yol boyu kesiştiğim hatunların haddi hesabı yoktu. tabii amelelik yapıp müzik son ses camlar açık falan değildi. gayet de edebimle gidiyordum ama hem alsancak hem jaguar, e bakılmayacak kadar da çirkin değilim ki öyle olsam da zaten yine bakacaklarından hiç şüphem yok da neyse. üstüme pek alındığımı söyleyemem bu bakışları. muhtemelen arabaya idi. neyse babaanneme döndüm. amcam arabasını aldı ve evine gitti. teyzemleri de balçovaya bırakmam gerekiyordu ama onlar geç kalktı ve panelvan olan hyundai h100 ile onlara balçovaya bırakmaya götepeden yola çıktık. haliyle kimse dönüp bakmıyordu yolda. kaza yapsam dönüp bakmazlar lan bu arabayla diye içimden geçirerek yola devam ettim. bu arada tüm bu tripler o gün kendimi çok çirkin ve pasaklı hissettiğimdendi. teyzemleri eve bırakıp dönüyordum ki yolun kenarında iki tane taş gibi hatun ama harbi öyle bildiğin taş yani. kapaklarım kaymadı değil açık söylemek gerekirse. ikisi de avuç içleri yere bakacak şekilde ellerini aşağı yukarı kaldırıp resmen dur diyorlardı. mini etekli iki hatun, gecenin 4'ü, yılbaşı gecesi, damarlarda alkol dolaştığı gece. dedim; '' oğlum dört ayak üstüne düştün lan harbi götünden ballı bir adamsın. sen jaguarla yapama git hyundai h100'le bile tavla. hem de şunlara bak allahım. kendimi çok hafife almışım be. heyt yavrum! '' az daha ilerlemesem kendimle ilişkiye girecek, aynada kendime aşık olacaktım. yanaşıp camı açtım, ağzımı tam açtım ki hatunlardan birisi: '' çok naziksiniz, üzerimize su gelseydi mahvoldurduk. keşke tüm şöförler sizin gbi kibar olsa, yavaşlamakla kalmayıp bize yol bile verdiniz.'' içimdeki ses yeni kelimelerle kemiriyordu artık beynimi: '' sus söyleme, bir şey söyleme artık. kelimeler kanatır yarayı.'' hayatımda hiç bu denli göt olmamıştım. içime öyle bir şey oturmuştu ki o an böyle boğazımdan mideye kadar mı desem, yoksa hani ne bileyim. şu an bile doğru tarif için doğru kelimeyi bulamıyorum. nasıl koyduysa artık içime. ayrıca sadece özgüven kaybettirse iyi, ertesi gün bar'da, içime düşücek nerdeyse bir hatun. yemin ederim tersledim. '' ne bakıp duruyosun ki anlamadım? hayırdır, tuvalet mi var arkamda, çok mu sıkıştın. geç git. git ya! '' kız öyle bir kaldı ki... iki olayda da çok fazlaca alkol olduğundan, bence suçlu alkol diyorum ve boku onun üzerine atıyorum. kaderime sıçayım.
öze konulan şeylerin kaybedilmesidir. öze insanlık konmuşsa, insanca davranmakla öze olan güven asla yitirilmez.
öze sadece benlik konmuşsa benliği yaralayacak her şey öz güveni de yaralar.