öz güven varlığı bünyelere çok iyi gelmektedir. yapabildiğin şeyleri bilmek, yapamadıklarını da öğrenebilceğin hissinde olmak, eldekilerin kıymetini bilmek, onlarla mutlu olmak, elde olmayanların önemli olmadığını hissetmek iyi gelir insana. ama evet kocaman bir ama fazlası çok kötü durur ki bu fazlalık durumu genelde hayatta güven duyabileceği hiç bir haltı olmayan insalarda kendini gösterir. bu zat- ı muhteremler şuursuz bir özgüven içinde salak durumunda olduklarını bilmeden yaşar giderler. ama onları izlemek eğlencelidir, konuşmaları filan eğlendirir kişiyi(örn:tuğba ekinci)
hayatın tam kendisidir. az olanlar kendi yağıyla kavrulanlardır. çok olanlar düşe kalka zirveye çıkanlardır. orta karar olanlar ise hayatı acısıyla tatlısıyla yaşıyan orta kesim insanlardır.
çeşitli durumlarda gelip giden histir. bir şekilde artık o kadar da iyi olmadığınızı düşünmeye başladığınızda kaçıverir ve sizi eski dimdik duruşunuzu özler halde iki büklüm orta yerde bırakır. ancak işleri biraz da olsa yoluna koymaya başladığınızda "buyum işte ben!!!" diye mutlu mesut yola devam edebilirsiniz.
file benzemeye başladığınız günlerde aynalara küsmüşken birden bu gidişe bir dur deyip kilo vermeye başladığınızda ya da işinizden nefret etmeye başladığınız sırada en sevgili müdürünüzün sizi odasına çağırıp övgü dolu bir konuşma yaptığında yerine gelir ve her şey daha güzel görünmeye başlar...
bizler "Ruhun Yasaları" nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildiklerimiz duyduklarımızdan, okuduklarımızdan ya da bize söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken tek şey bakmak, dinlemek ve güvenmek...