özgürlük ve dayanışma partisi

entry219 galeri8
    23.
  1. Avrupa Birliği kapısında Türkiye

    21. Yüzyıl başında Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusu ülke gündeminin başköşesine oturdu. Türkiye'nin sistem içi belli başlı güçleri, büyük sermaye, egemen medya, siyasal islam'ın 28 Şubat sürecinden ders çıkartarak kendini değiştiren kesimi ve silahlı kuvvetler gelecek stratejilerini AB'ye entegrasyon üzerine kurdu. Bunda egemen güçlerin kapitalist küreselleşmeye AB üzerinden dâhil olma tercihlerinin önemli bir payı olması kadar, Cumhuriyet'in 80 yıllık Batılılaşma projesinin varacağı hedef şeklinde kabul görmesinin de etkisi bulunuyor. Sendikal çevrelerin önemli bölümü Avrupa'da sosyal ve sendikal hakların kurumlaşmış olması üzerinden; Kürt muhalefetinin ana gövdesi kimlik ve kültür taleplerinin AB'de meşru bir zemin bulacağı beklentisiyle; halkın çoğunluğu da daha iyi bir yaşam düzeyinin ancak AB üzerinden gerçekleşebileceği umuduyla süreci destekliyor.

    Türkiye Kopenhag kriterleriyle iç hukukunu AB normlarına göre düzenlerken, Maastricht ekonomik kriterlerinin uygulanması da büyük ölçüde IMF ve DB programları aracılığıyla yürütülüyor. Burada egemenlerin ABD-AB tercihine sıkışmaları sorunu da yaşanmıyor. Çünkü ABD, özellikle 11 Eylül sonrasında, stratejik ortaklarından Türkiye'yi BOP projesi kapsamında "modernleşme" deneyini ihraç edebilecek örnek ülke olarak gösteriyor. Öte yandan Türkiye gibi nüfusu büyük, geliri düşük, kültürel farklılığı belirgin bir ülkeye AB kapılarının açılmasını, baş müttefiki ingiltere'nin de öteden beri karşı çıktığı "Federal Avrupa" projesinin gerçekleşmemesi anlamına geleceği için destekliyor. AB ise, müzakere sürecini başlatarak büyük bir pazara, geniş bir emek havuzuna sahip Türkiye'yi en azından yedekte tutmayı arzuluyor. Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik jeostratejik emellerinde Türkiye'ye ihtiyaç duyabileceğini hesaplıyor. "Hazmetme kapasitesi" testiyle de nihai kararı verme iradesini elinde tutuyor.

    Her koşulda 3 Ekim 2005'te başlayan AB ile müzakere sürecinin on yılı aşması bekleniyor. Bu da en az bu süreç boyunca tüm ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tartışmaların AB dolayımı üzerinden yapılması anlamına geliyor. Özellikle tarımda, işgücünün serbest dolaşımında, Gümrük Birliği'nin tarım ve gıda ürünlerine, hizmetler sektörüne uygulanmasında şiddetli tartışmalar yaşanacağı, hızlı bir değişime tanık olunacağı anlaşılıyor.

    Türkiye uluslararası alandaki gelişmeler ve uygulanan neo liberal politikaların etkilerine bağlı olarak iki kampa ayrılma eğiliminde. Bir yanda neo liberal, kapitalist küreselleşme savunucusu kanat; öte yanda ise statükocu, devletçi, şovenist kanat. Bir kutbu AB'yi yeryüzü cenneti gibi sunan, Brüksel'in tüm taleplerini kayıtsız şartsız kabul etmeyi emir bilen, piyasacı ve liberal kesim oluşturuyor. Diğer kutupta ise "milli hassasiyet" demagojisiyle bu süreçte mağduriyet yaşayan kesimleri arkasına alarak; burjuva demokrasisi kapsamındaki demokrasi, insan hakları, özgürlükler karşısında tepki örgütlemeye çalışan; yıkıcılık, bölücülük bahaneleri arkasına sığınan milliyetçi, tepkici cephe bulunuyor. Zaman zaman uygulamaların seyrine göre sermayenin, özellikle güçsüz kesimleri arasında saf tutma konusunda bocalamalar, savrulmalar yaşanabilecek. Her iki tarafın da ortak noktası kendileri gibi düşünmeyen herkesi aynılaştırarak karşı tarafta göstermeye çalışmaları ve projelerinin sınıflarüstü, emekçi taleplerinden, sorunlarından bağımsız olması.

    Bu süreçte toplumsal muhalefet güçlerinin bu kampların dışında kalarak, politik hatlarını eşitlik, özgürlük değerlerine sahip çıkarak, anti-emperyalist siyaseti ve enternasyonalist dayanışmayı birleştiren bir çizgi üzerinden yürütmeleri gerekiyor.
    2 ...
  2. 24.
  3. "Emeğin Avrupası", "sosyal Avrupa"

    Avrupa'yı değiştirmenin, "başka bir Avrupa"nın, emekten, eşitlikten, özgürlükten, katılımcı demokrasiden, ekolojiden, yurttaş haklarından yana bir "sosyal Avrupa"nın, "emeğin Avrupası"nın kavgasını içerden verenlerle, aynı mücadeleyi AB ile müzakere sürecinde dayanışma içerisinde sürdürmek politik etkimizi de artıracaktır. Böylelikle Türkiye'de sürdürülen özyönetimci, demokratik bir sosyalizm amaçlı; emeğin sömürüsünün ve kadına yönelik baskının sona erdiği, sürdürülebilir bir yaşama dayanan bir mücadele Avrupa ekseninde de güç kazanacaktır.

    AB'nin, yurttaşların karar verme mekanizmalarından uzak tutuldukları, katılımcılığı engelleyen anti-demokratik kurumsal yapısını, uyguladığı neo liberal politikaları, özellikle AB Komisyonu'nun elit karakterini eleştirirken, Avrupa'nın devrimci dönüşümü için mücadele hedefi de önümüzde. Öte yandan, Türkiye solcuları, sosyalistleri olarak uğruna uzun yıllardır mücadeleler verdiğimiz, bedeller ödediğimiz demokratik haklar ve kazanımlara ilişkin AB sürecinde sağlanan ilerlemelere de sahip çıkmak sorumluluğumuz var. Burada emek, demokrasi, insan hakları ve kadın hakları kavramlarının karşılığını yalnızca Avrupa'da bulabileceği "özcü" bir varsayıma dayanılmıyor. izdüşümlerimizin bulunabildiği başka coğrafyalarda da ortak zeminler oluşturmamak için bir neden bulunmuyor. "Sosyal Avrupa" ve "emeğin Avrupası" savunucularının Üçüncü Dünya'ya karşı ırkçı, emperyalist politikaların en ciddi muhalifleri, savaş karşıtı hareketin örgütleyicileri ve küresel adalet hareketinin de bir parçası olduklarını hatırlamak gerekiyor.
    2 ...
  4. 25.
  5. Bir arada yaşama kültürü

    Türkiye'de de milliyetçi-ırkçı hareketler tıpkı Avrupa'daki izdüşümleri gibi ekonomik adaletsizliklerin yarattığı toplumsal gerilimlerden kültür temelli bir çatışma için yararlanma gayretindeler. Bu bağlamda Kürt sorunu, Ermeni tehciri trajedisi, Kıbrıs ve azınlık haklarının demokratik bir zeminde tartışılmasını, özgürlükçü, hoşgörülü bir yaklaşımla önyargıların aşılmasını engellemeye çalışıyorlar. Milliyetçilik burada "öteki"leştirdiği kesimleri toplumdan tecrit etme, kendi siyasi eylemlerini "sıradan vatandaş" tepkisi olarak sunmadaki tecrübesini harekete geçiriyor. "Kızıl Elma" olarak adlandırılan zihniyetin "sol" olma iddiasındaki bileşenleri kadar, bazı sol eğilimli çevrelerin içinde yer aldığı "yurtseverlik" kampanyaları da niyetlerin ötesinde milliyetçiliği besliyor.

    Demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesini, neo liberal saldırının yarattığı tahribata karşı sosyal haklar mücadelesiyle birleştirmek için gayret sarf edilmelidir. Milliyetçi-ırkçı-mezhepçi provokasyonlara karşı her zaman en geniş güçleri seferber etme ve bu çerçevede toplumsal meşruiyeti bulunan eylemlerden ayrılmama anlayışı izlenmelidir.

    Kürt sorununda "gönüllü yurttaşlık" temelinde bir arada yaşamak hem uygulanma, hem de halkın sorunlarına çözüm üretme potansiyeliyle en uygun çözüm olarak ortaya çıkıyor. Demokratik kültürün en zayıf halkasını Kürt sorununun oluşturduğu bilinciyle, çözümün Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünü açacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Kürt kökenli yurttaşların demokratik, siyasal, kültürel haklarını kullanabilmeleri tartışma konusu bile yapılmamalı, toplumsal yaşamın doğal bir unsuru haline gelmelidir. Genel siyasi af dâhil, devletin sorunun demokratik çözümünde kararlılık göstermesi, bölge halkının eşit yurttaşlar olarak sosyal hizmetlerden, istihdam ve yatırım olanaklarından yararlanmasının sağlanması çözümün önünü açacaktır. Bir arada yaşama kültürünün sağlamlaşması, bölgesel eşitsizliklerin kamu eliyle giderilmesi için kararlı bir "bölgesel kalkınma planı" uygulanmasına; insanların kendi yaşamları ile ilgili kararları kendilerinin alabilmesinin önünü açan yerinden yönetim ilkesinin yaşam bulmasına da bağlıdır.
    2 ...
  6. 26.
  7. Hem özgürlük hem eşitlik

    Özgürlükçü sosyalist anlayış, eşitlikle özgürlüğün solun iki temel değeri olduğu ve birbirlerini besleyip, güçlendireceği on kabulünden yola çıkar. Hem demokratik, hem sosyal hakların özgürce kullanılabileceği, insanca yaşamın bir gerçek haline geldiği Türkiye'yi kurmayı amaçlar. Bir iş sahibi olmanın, emeğinin karşılığını alabilmenin, temel sosyal hizmetlerden eşit, parasız, nitelikli biçimde yararlanmanın özgür bir yurttaş olmanın getirdiği evrensel haklar olduğu ve kamunun sorumluluğu altında bulunduğu bilincini yerleştirmeye çalışır. Bunun insanların yaşam tarzlarına, inançlarına, bireysel tercihlerine müdahale hakkını kimseye vermediğine inanır. Bu anlamda bireysel hak ve özgürlüklerin, her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık ve dışlanmaya tepki olarak yükselen kimlik taleplerinin karşılanmasını özgürlükçü bir toplumun gereği sayar. Her insanın "çok kültürlü, çok kimlikli" Türkiye gerçeğinde anadilini konuşabilmesi, kendi kimlik ve kültürünü, cinsel eğilimini özgürce yaşayabilmesi talebine sahip çıkar.

    Özgürlükçü laiklik anlayışıyla, her insanın inanma ve inanmama özgürlüğünü; devletin tüm din, inanç ve mezheplere eşit mesafede bulunmasını, bu anlamda kamu kaynaklarından özel teşvikte bulunmamasını; kısaca devlet işleri ile din işlerinin birbirinden ayrı tutulmasını savunur.

    Buna karşın hayatın politik ve sosyal mücadele yerine, bütünlüklü bir anlayıştan yoksun, kimlik politikaları etrafında örülmesinin yanlışlığına dikkat çeker. Bu bağlamda çalışma ve yaşam alanlarının iç içe geçmişliği, bir bireyin birden fazla kimliği taşıması nedeniyle, farklı mücadele zeminlerinin ortaklaştırılmasının önemini vurgular.

    ÖDP, kapitalist küreselleşmeye entegrasyon sürecinde neo-liberal politikalardan yaşamı ve çıkarı olumsuz etkilenen, pusulasız kaldığı için umutsuzluğa sürüklenen ve/veya milliyetçi, tepkici, şeriatçı konumlara savrulan emekçi ve yoksul kesimlerin taleplerine soldan bir yanıt üretme, onlarla bu talepleri siyasallaştırarak buluşma misyonunu üstleniyor. Siyasetin temsil ve meşruiyet krizine karşı, siyasetin toplumsallaşması, insanların gündelik yaşamına nüfuz etmesi ile aşağıdan yukarıya siyasetin geri dönüşünü, umudun yeşermesini örgütlemeye çalışıyor. Kendini, özgürlükçü sosyalizm hedefiyle, toplumsal muhalefeti aşağıdan yukarıya inşa etmek, toplumsal hareketlerin yaratılmasına etkin bir biçimde katkıda bulunmak çabasıyla tanımlıyor. Asli sorumluğu kendi ülkesindeki eşitsiz ve adaletsiz düzeni değiştirmek, kendi halkının dert ve taleplerine çözüm bulmak olan yerel ve ulusal mücadelelerin ufkunun tüm yeryüzüne uzanabilecek genişlikte olması gerektiğine, dolayısıyla kapitalist küreselleşmeye karşı direnişin enternasyonalist bir dayanışmadan geçtiğine inanıyor.
    2 ...
  8. 27.
  9. MÜCADELE EKSENi VE EYLEM PLANI

    Özgürlük ve Dayanışma Partisi, insanın insanı sömürmesine, sermayenin emek, erkeğin kadın, zenginin yoksul üzerindeki hâkimiyetine, cinsiyet ayrımcılığına, baskıya, şiddet ve eşitsizliğe dayalı düzene son verilmesi için mücadele eder.
    Üretenlerin yönettiği, sınıfların egemenliğinin son bulduğu, ezen ve ezilenin olmadığı, toplumun üzerindeki askeri, polisiye ve bürokratik baskı ve denetimin ortadan kalktığı, ekonomik karar ve planlama süreçlerinin çalışan ve üreten çoğunluğun iradesine dayandığı bir dünyayı amaçlar.
    Kadınların ekonomik, siyasal ve toplumsal düzeyde ve gündelik hayatta erkeklerle eşit olduğu; insanlar arasında dil, etnik köken ve inanç farklılıklarına dayanan ayrımcılığın son bulduğu; uluslar arasındaki düşmanlıkların sona erdiği; ulusların kendi kaderlerini özgürce tayin edebildiği; insanın kendisiyle ve doğayla barıştığı ve barışın kuşattığı bir toplumu hedefler.
    Bu hedef doğrultusunda kapitalizmin sınırlarını bugünden aşmaya yönelen bir eylem ve mücadele planına sahiptir.
    2 ...
  10. 28.
  11. HALK EGEMENLiĞi VE SINIRSIZ SiYASAL ÖZGÜRLÜK!

    * Türkiye toplumunu 12 Eylül darbesinin yarattığı anti demokratik rejime hapsetmiş olan 1982 Anayasası'nın yapılan değişikliklere rağmen "geçici maddeleri" dâhil anti demokratik içeriği değişmemiştir. Tüm toplum kesimlerinin katılımıyla demokratik bir tartışma ortamı yaratılmalı, özgürlükçü, demokratik yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Anayasa, evrensel olarak kabul edilmiş insan haklarını ve uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış bireysel hakları çekincesiz içermelidir. Anayasada sadece demokratik hak ve özgürlükler değil, ekonomik ve sosyal haklar da güvence altına alınmalı, yurttaşların temel ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.

    * Siyasi Partiler Yasaları ile siyasete getirilen tüm kısıtlamalar kaldırılmalı; her türlü düşüncenin örgütlenme hakkı tanınmalı; hiç bir siyasi parti amaçları yüzünden kapatılmamalı, lider sultasına yol açan hükümler değişmeli, parti içi demokrasi esas kabul edilmelidir.

    * Kadınlar lehine pozitif ayrımcılık ilkesi anayasa, siyasi partiler ve ilgili tüm yasalarda yer almalıdır. Kadınların siyasal temsilini artırmak için tüm siyasi partilere kota zorunluluğu getirilmelidir. Tüm yasalardaki cinsiyetçi bakış açısı ve cezalandırma mantığı değiştirilmelidir.

    * Seçim Yasası temsilde adalet ilkesini sağlayacak şekilde demokratikleştirilmeli, barajlar kaldırılmalıdır. Yasada siyasi ittifaklara imkân tanınmalı, partilere propaganda konusunda eşit haklar sağlanmalı, Hazine yardımı esasları "adil yararlanma" ilkesi ile yeniden düzenlenmelidir.

    * Merkezi ve yerel hükümet memurlarının seçilmiş yerel yönetim organları üzerindeki üstünlüğüne son verilerek, genel ve yerel meclisler iktidarın kaynağı haline getirilmelidir. Halkın her düzeyde kendisini yönetmesi için örgütlenmesinin ve her tür barışçı eylemin önündeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Merkezi devletin yetkileri azaltılıp, yerel yönetimler ve yerel iktidarlar güçlendirilmelidir.

    * Silahlı devlet güçlerinin halk temsilcileri üzerindeki üstünlüğünün bir kaynağı olan MGK'nın anayasal statüsüne son verilmeli, Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı, orduya iç güvenlikle ilgili herhangi bir görev verilmesi yasal ve idari düzenlemelerle önlenmelidir; askerlik hizmetlerinin yerine getirilmesinde ahlaki ve vicdani normlar gözetilmeli, "vicdani redde" hukuksal statü kazandırılmalıdır.

    * Güvenlik ve istihbarat birimlerinin yurttaşlarla ilgili yasadışı bilgi toplamalarına, yurttaşların dosyalanmasına ve fişlenmesine son verilmeli, varolan bu tür kayıtlar yok edilmeli, yurttaşlar kendilerine ilişkin her tür polis kaydına istedikleri an ulaşabilmelidir.

    * Devlet içindeki örtülü, yasama denetimi dışına kaydırılmış olan veya hukuksal dayanağı olmayan tüm birimler lağvedilmeli; MiT ve benzeri birimler Meclis denetimine açılmalıdır. Örtülü ödenek kaldırılmalı ve bugüne kadar yapılan harcamalar Meclis denetimine açılmalıdır. Gizli yönetmelikler açıklanmalı, bu tür kuruluşların gerçekleştirdikleri yasadışı faaliyetlere karışanlar yargılanmalıdır. Terörle Mücadele Yasası bütün hükümleriyle birlikte kaldırılmalıdır.

    * F tipi cezaevi uygulamasına ve diğer tecrit esaslı uygulamalara son verilmeli, tüm tutuklu ve hükümlüler için insani yaşam koşulları sağlanmalıdır.

    * Yasalar ve anayasa ile ilgili bütün düzenlemeler sırasında Paris Şartı, AGiT ilke ve kararları, Helsinki Nihai Senedi, ILO standartları ve Avrupa Konseyi ilke ve kararları ile elde edilmiş olan emekçi kazanımları asgari standart kabul edilmelidir.
    2 ...
  12. 29.
  13. ÜRETENLERiN YÖNETTiĞi, TOPLUMSAL iHTiYAÇLAR iÇiN BiR EKONOMi!

    * Temel ekonomik kararların sermayenin kar beklentilerine, kendini düzenleyen piyasa mekanizmasının buyruklarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre saptandığı bir ekonomi tasarlanmalıdır.

    * Ekonominin temel üretim ve yatırım kararlarında, şirket idareleri değil, halk temsilcilerinin ve emekçi örgütlerinin tavsiye ve kararları ile yönlenen demokratik planlama organları belirleyici olmalıdır. Bu kararların uygulanmasını gerek işletme ölçeğinde, gerekse bölgesel ve ulusal düzeylerde emekçi örgütleri ve temsilcileri denetlemelidir.

    * Neo liberal saldırının en belirgin uygulamalarından olan, emek kesiminin kazanımlarının yitirilmesi anlamına gelen özelleştirme uygulamalarına son verilerek, özelleştirilen tüm kuruluşların tekrar kamu mülkiyetine alınması için mücadele edilmelidir. Kamu işletmelerinde yolsuzluklara, usulsüzlüklere karşı o işletmede çalışan emekçilerin yönetim ve denetimin yanı sıra, yaşamı o işletmenin kararlarından etkilenen tüketicilerin, yöre halkının, işletme-doğa ilişkilerini gözeten çevreci inisiyatiflerin de denetim süreçlerine katılımları sağlanmalıdır.

    * Katılımcı bütçe uygulaması yoluyla, kamu bütçesinin demokratik, katılımcı ve eşitlikçi bir tarzla sendikalar, meslek kuruluşları, tüketici örgütlerinin ve diğer demokratik kitle örgütlerinin önerileri göz önüne alınarak düzenlenmesi öngörülmelidir. Bütçe mali sermayenin ihtiyaçlarına göre değil, toplumun eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, konut, toplu taşımacılık gibi temel gereksinimlerinin karşılanması önceliğiyle düzenlenmelidir. Kamu bütçesinde askeri ve bürokratik harcamalar en aza indirilmelidir. Faiz ödeyen bütçe anlayışı terk edilmelidir.

    * Kadınların toplumsal eşitsizliğinin giderilmesi yönünde düzenlemeler yapılmalıdır. Tüm insanların yaşamını ve toplumun sürekliliğini sağlamada gerekli olan, kadının yapması gereken işler şeklinde algılanan ve ücretsiz olarak yapılan bütün ev işleri, çocuk, yaşlı bakımı vb. işlerin ekonomiye katkı sağlayan ve servet yaratan işler oluşundan yola çıkarak; asgari ücret ve temel ücret belirlenmesinde ev içi emek görünür kılınmalı ve ücretlere yansıtılmalıdır.

    * Adil bir gelir dağılımının yaratılabilmesi için, harcamaları değil gelir ve serveti temel alan artan oranlı bir vergi sistemi uygulanmalıdır. Uluslararası parasal işlemlerden vergi alınmalı, sermaye kontrolleri yeniden uygulanmalıdır.

    * Araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetlerine önem verilmesi, gerekli kaynak ayrılması bir zorunluluktur. Ekolojik kaygılar da gözetilerek yüksek teknolojiye dayalı sanayilere ve teknoloji üretimine yönelmek, eğitim sistemini buna göre tasarlamak, kamu kaynaklarından gerekli fonları ayırmak gereklidir. Bilgiyi tekelleştiren Veri Koruma Yasası kaldırılmalı, yazılım hegemonyalarına karşı kamusal seçenekler geliştirilmeli, bilimsel gelişmelerin insanlığın ortak kullanımına açılması sağlanmalı, bu gelişmeler patentlenmemelidir.

    * Dünyada gözlenen en belirgin adaletsizliklerden birisi yoksul ülkelerin dış gelirlerinin önemli bir bölümünü IMF gibi uluslararası mali kuruluşlara, bankalara ve Kuzey'deki hükümetlere borç olarak ödemeleridir. Türkiye'nin de tüm ekonomik önceliklerini tahakküm altına alan bu uygulamaya karşı çıkılmalı; Üçüncü Dünya'nın borçlarının iptali talebi kapsamında bu boyunduruktan kurtulmak için kamunun dış borçları silinmelidir.

    * Herkes sırf bu ülkenin yurttaşı, doğal ve fiziksel kaynakların paydaşı olma kimliğiyle toplumsal refahtan pay almalıdır. Bu anlamda herkese yurttaşlık geliri ödenmesi bir hak olarak kabul edilmelidir.

    * Kamu açıklarını kapatmanın yolu, KiT'lerin tasfiyesi ile eğitim, sağlık ve diğer sosyal harcamaların ortadan kaldırılmasından geçemez. Verimsiz kamu girişimlerinin verimli hale getirilmesi için, teknolojik yenilenme, işletmelerin çalışanlarca denetlenmesi, muhasebe sistemlerinin saydamlaştırılması ve personel politikalarının siyasi tercihlerden arındırılması gerekir.

    * Küçük ve orta boyutlu işletmelerin ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Bu işletmelerin yarattıkları katma değerden haklarına düşen payı alabilmeleri için ucuz kredilerle, enerji ve ham madde destekleriyle, sağladıkları istihdama paralel olarak teşvik edilmeleri sağlanmalıdır.
    2 ...
  14. 30.
  15. HERKESE iŞ! EMEKÇiYE DAHA FAZLA HAK!

    * Bir insan hakkı olarak çalışma hakkının herkes için yaşama geçirilmesi yönünde, tam istihdam politikaları uygulanmalı ve iş gününü ücretler düşürülmeksizin kısaltma amacı genel bir ilke olarak benimsenmelidir. işsizlikle terbiye edilmeye çalışılan emekçilerin yanı sıra, yedek emek ordusu tehdidiyle haklarında kısıntıya gidilen emekçilerin sorunlarının kapitalizmden kaynaklandığı saptamasıyla tüm emek kesimi ortak mücadele etmelidir.

    * Hem mevcut işlerin daha fazla kişi arasında paylaştırılması, hem de daha kısa çalışma saatlerinden kaynaklanan boş zaman olanağını ücretlilerin etkin bir biçimde kullanabilmesi için çalışma saatleri azaltılarak ilk planda 35 saate indirilmelidir. Böylelikle emekçiler politik süreçlere daha aktif olarak katılabilirler ve adil bir ekonominin gerek duyduğu katılımcı bütçe, demokratik planlama uygulamalarının daha aktif bir öznesi olarak değerlendirebilirler.

    * Emek piyasasının cinsiyetçilikten arındırılması için mücadele edilmeli, kadınlar lehine pozitif ayrımcılık uygulanmalı, çalışma saatleri, ücretler ve tüm çalışma yaşamı buna göre düzenlenmelidir.

    * Sendikacılığın yozlaşmasına, çalışma yaşamının sendika tekellerinin hakimiyetine girmesine yol açan iş yeri ve iş kolu barajları kaldırılmalıdır. Sendikal hayatı düzenleyen kurallar emekçi taleplerini gözetecek şekilde değiştirilmeli, emekçilerin ekonomik örgütlenme, grev, toplu sözleşme ve sendikalaşma haklarını gerçekleştirmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. işçiler, kamu emekçileri, emekliler, örgütsüz emekçiler, işsizler ve kent yoksulları ortak bir kader duygusu içerisinde mücadele etmelidir. Kamusal alanı daraltmaya ve sendikasızlaşmaya yol açan neo liberal politikalara karşı emek hareketinin kazanım ve birikimleri korunmalı ve geliştirilmelidir.

    * Kadınların sendikalardaki temsiliyeti artırılmalı, en az kota uygulaması getirilmeli, çalışma koşulları ve temsilin önündeki engeller kaldırılmalı, buna uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

    * Sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme yasakları bütün kamusal ve özel işletmeler için ayrım gözetmeksizin kaldırılmalı, askeri personel ve güvenlik personeli de dahil bütün ücretliler için sendikalaşma yasayla teminat altına alınmalıdır.

    * Emekçiler, demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde ortak örgütlenmelidir. Ortak örgütlenme, yerel inisiyatifleri geliştirme, yeni bir sendikal kültür ve anlayış yaratma hedeflerine de hizmet edecektir. Bu kapsamda kamu çalışanlarının toplu sözleşme ve grev yapabilmelerinin ve siyasete katılabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

    * Ev işlerini, eğitimi, sağlığı, sosyal yardımı, emeklilik ve işsizlik sigortasını da içeren eşit, parasız, nitelikli biçimde bir sosyal güvenlik sistemi kurulmalı ve emekçilerin yönetim ve denetimine bırakılmalıdır.

    * Sigortasız işçi çalıştırma yasağının uygulanması için gerekli yasal ve cezai düzenlemelere işlerlik kazandırılmalıdır.

    * Kamu emekçilerinin özlük hakları demokratik bir biçimde düzenlenmeli, insanca yaşam ve mesleklerinde gelişimlerini sağlayabilecekleri düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir. Bu alanda sözleşmeli çalışma ortadan kaldırılmalıdır.

    * Emekçilerin çalışma alanlarındaki mal ve hizmet üretimimin düzenlenmesine katılmaları, üretim faaliyetlerinin bilgisini edinmeleri, ürettikleri mal ve hizmetlerin kullanımı konusunda söz ve karar sahibi olmaları için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

    * iş kazalarına ilişkin mevcut işçi sağlığı ve iş güvenliği yasası emekçiler lehine düzenlenmeli, iş yerlerinde sağlıklı bir çalışma ortamı kurulmalıdır. işyeri güvenliğinin sağlanması için işverenlere ağır yükümlülükler getirilmeli, iş kazaları sonucu sakat ve engelli hale gelenlerin ve bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerinin haklarının güvence altına alınması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. iş Kanunu esnek çalışma anlayışından arındırılmalıdır.

    * Uluslararası düzeylerde ortak toplu sözleşme, grev, eylem birliği yapma önündeki engeller kaldırılmalıdır. Tüm dünyada "hizmetlerin serbest dolaşımı" adı altında dayatılan, yoksul ülkelerdeki iş gücünün vasıfsızlaştırılması ve ucuz iş gücü olarak kullanılmasına olanak sağlayan GATS vb. anlaşmalara karşı çıkılmalı, işgücünün eşit koşullar altında serbest dolaşımı sağlanmalıdır.
    2 ...
  16. 31.
  17. EMPERYALiZMiN EGEMENLiĞiNE SON!

    * Günümüzde anti-emperyalist mücadele, hem doğrudan toprak işgalleri, hem de uluslararası sermayenin IMF, DB, DTÖ gibi kurumlarının yapısal programları ve borçlanma mekanizmalarıyla, enerji hatlarının kontrolüyle, fikri mülkiyet haklarıyla, bilimsel ve kültürel hegemonyayla ortaya çıkan yeni egemenlik ilişkilerini hedef almak zorunda. Böylece savaşlara ve işgallere karşı direnişle, emperyalizmin baskı ve sömürüsüne karşı dünya emekçilerinin enternasyonal mücadelesini ortaklaştıran bir anti-emperyalist hattın örülmesi büyük önem taşıyor.

    * Emperyalizme bağımlılığı pekiştiren ekonomik, diplomatik ve askeri anlaşmalar iptal edilmeli, askeri üsler kapatılmalıdır.

    * Emperyalizmin güvenilir müttefiki rolüne soyunarak, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar'da emperyalist tahakkümden pay kapmaya dayanan politikalara son verilmeli, bölge ülkeleriyle barışçı ilişkiler geliştirilmelidir. Bu ilişkilerin sadece hükümetler düzeyinde değil, toplumsal hareketlerin uluslararası dayanışması yoluyla gelişmesi ve kalıcılaşması için mücadele edilmelidir.

    * Uluslararası barışın bir garantisi olarak, ekonomik kaynakları, üstelik de insanlığı tehdit ederek tüketen tüm silahlanma harcamaları durdurulmalı ve radikal bir silahsızlanma programı geliştirilmelidir. Nükleer denemelere son verilmeli; nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar imha edilmelidir.

    * ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu ve dünyanın diğer bölgelerindeki işgal politikalarına karşı koşulsuz bir biçimde karşı çıkılmalı; işgal altındaki ülkelerin halklarının kendi kaderlerini özgürce belirleyebilmeleri için işgallere ve emperyalist müdahaleciliğe karşı mücadele geliştirilmelidir. Savaş ve işgal koşullarında kadına yönelik tecavüz savaş suçu sayılmalıdır.

    * Ortadoğu'da uzun yıllardır israil devletinin yürüttüğü işgal ve Filistin halkının haklarını tanımama politikalarına karşı Filistin halkının devlet kurma ve tarihsel haklarına sahip çıkma mücadelesi desteklenmeli ve uluslararası dayanışma geliştirilmelidir.

    * Kıbrıs'ta iki toplumlu, iki bölgeli, federasyona dayalı barışçıl bir çözüm yönünde, bir arada yaşama ve barış iradesini ortaya koyan Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının çabaları desteklenmelidir.
    2 ...
  18. 32.
  19. EMEĞiN AVRUPASI !

    * ÖDP kuruluşundan beri dile getirdiği enternasyonalist anlayışla, Avrupa'daki benzer partilerle ve toplumsal hareketlerle ortak zeminlerde buluşma kararlılığını vurgular. Avrupa'nın sosyalistleri, emekçileri, feministleri, ekolojistleri, savaş karşıtları ile yaşam ve kader birliğini, ortak bir gelecek tasavvurunu ulusal kaygıların önüne koyar. Kendi halkına karşı olan sorumluluğuyla Avrupa halklarına, dünya halklarına karşı sorumluluğunu bağdaştırır. Bu anlayışını Avrupa çapında siyasal ve toplumsal zeminlerde sürdürür, emeğin iktidarı anlamına gelen "emeğin Avrupa'sı" mücadelesinde Avrupalı emek güçleri ve toplumsal hareketlerle birlikte mücadele eder.

    * AB sürecinde ortaya çıkan insan hakları ve demokratikleşmeye yönelik olumlu değişimlere ve kazanımlara sahip çıkar ve bunların yaşamda karşılık bulması ve kalıcı bir siyasete dönüşmesi için çaba harcar. Demokrasi anlayışını burjuva demokratik hakların kazanılmasıyla ve temsili demokrasi anlayışıyla sınırlamaz; doğrudan demokrasiyi geliştirme yönünde söz, yetki, karar ve iktidarın halkta olduğu bir demokrasi perspektifi ile mücadelesini sürdürür.

    * AB sürecinde emeğin serbest dolaşımı hakkının kısıtlanmasına karşı çıkar, emeğin serbest dolaşım hakkını tüm dünyada savunur. Tüm AB ülkelerinde göçmenlere seçme ve seçilme hakkı, radikal bir silahsızlanma, üslerin ve nükleer silahların kaldırılması, üçüncü dünya ülkelerinin borçlarının iptali, Avrupa işçilerinin ortak sendikal yapıda birleşmeleri, kaynakların ortak kullanımıyla doğanın korunması gibi politikaları destekler ve bu taleplerin gerçekleşmesi için mücadeleye katılır.

    * Toplumsal haklar konusunda Avrupa Birliği'nin sınırlarını çizdiği, giderek sosyal hakların gerilemesi ile şekillenen Avrupa modeline karşı, yurttaşlık hakkı kapsamında herkese garantili gelir, parasız, nitelikli, ulaşılabilir eğitim ve sağlık hakkı, sosyal dışlamanın olmadığı kamusal bir sosyal güvenlik sistemine sahip bir modeli savunur.
    2 ...
  20. 33.
  21. KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATiK VE BARIŞÇI ÇÖZÜM!

    * Toplumda barış olmadıkça demokrasiye, demokrasi olmadıkça barışa ulaşılamayacağı gerçeğinden hareket ederek; farklılığın reddedilmediği, farklılıkları meşru kabul eden bir siyasal, sosyal ve kültürel yaşam ortamı yaratılmalı, bunun için gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.

    * Siyasal, demokratik ve kültürel haklarla, kendini geliştirme hakkı toplumun tümü için eksiksiz ve eşit olarak kullanılabilmeli; Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşların anadillerini geliştirebilmesi için kamusal eğitim-öğretim olanakları sunulmalıdır.

    * Devletin ve siyasetin çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı toplum gerçeğine kapalı yapısı, Anayasa, yasalar ve kurumlar dâhil olmak üzere, değiştirilmeli, demokratik bir muhtevaya kavuşturulmalı ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Sorunun çözüm yollarının bütün boyutlarıyla sınırsızca tartışılmasını önleyen yasal ve idari engeller kaldırılmalıdır.

    * Türkiye'de çatışmanın yarattığı toplum içi güvensizliğin, yabancılaşmanın ve önyargıların giderilmesi ve kültürlerarası gerginliklerin azaltılması, kültürlerarası alışveriş ve etkileşimin yaygınlaşması ve farklılıkları tanıma sürecinin gelişmesi doğrultusundaki girişimler desteklenmeli, geliştirilmeli ve eşit koşullarda bir arada yaşama kültürü toplumsal hayatın her alanında güçlendirilmelidir.

    * "Milliyetçi şiddetin" harekete geçmesi, toplumda "linç" kültürünün yaygınlaşması karşısında tüm demokrasi güçleriyle birlikte "barıştan ve hoşgörüden" yana bir seçenek oluşturmak için harekete geçilmelidir.

    * Doğu ve Güneydoğu'nun mevcut bölgesel eşitsizliğinin giderilmesi yönünde kamu kaynakları seferber edilmeli; ekonomik ve sosyal olarak geri bıraktırılmış ve çökmüş olan bölgenin yaşam koşulları düzeltilmeli; bölgenin iktisadi ve toplumsal sorunlarının çözümü için önlemler alınmalı, istihdam olanakları arttırılmalıdır.

    * Bölgede normalleşme sağlanmalı, çatışma ortamında bulundukları yerlerden göçe zorlananlara geri dönüş olanağı tanınmalı, evleri ve malları tahrip edilenlerin zararları tazmin edilmelidir.

    * Bölgede jandarmaya, silahlı kuvvetlere ve polise bağlı özel tim türünden tüm özel savaş birimleri ve
    koruculuk dağıtılmalıdır.

    * Siyasi Partiler Yasası'nın 83. Maddesi ve 4. Bölümü'nde yer alan yasaklar kaldırılmalıdır.

    * Bölgede yaşananlardan en fazla zarar görenler arasında kadınların olduğu göz önünde bulundurularak, kadın kimliği nedeniyle yaşanan taciz, tecavüz ve tespit edilen her türlü baskı yönteminin etki ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için gereken düzenlemeler yapılmalıdır.

    * Bölgede var olan aşiret sistemi ve geri kalmışlık sorunuyla ilgili özel tedbirler alınmalı, eve hapsolan, eğitim alamamış, ev ve çocukların bakımını tek başına üstlenmek zorunda kalan kadınlar için eğitim olanakları sağlanmalıdır.

    * Genel politik af ilan edilmeli, herkesin politik, toplumsal ve ekonomik haklarından yararlanabilmesi için gerekli yasal ve sosyal düzenlemeler yapılmalıdır.
    1 ...
  22. 34.
  23. SINIRSIZ DiN VE ViCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ!

    * Özgürlükçü laiklik anlayışı çerçevesinde ve evrensel insan haklarına aykırı olmayacak her tür inanç ve vicdan özgürlüğü kayıtsız şartsız güvence altına alınmalı; insanlar, ibadet, inanış, giyim ve yaşam tarzlarında serbestliğe sahip olmalı; hiç kimse farklılığından ötürü ayrıma tabi tutulmamalı ve aşağılayıcı muameleye uğratılmamalıdır.

    * Devlet bütün dinler, mezhepler ve inançlardan kendisini ayırmalı ve hepsiyle eşit uzaklıkta durmalı, kamu kaynaklarından özel teşvikte bulunmamalı, devlet işleri ile din işlerinin birbirinden ayrı tutulması özenle korunmalıdır.

    * Tüm okullarda zorunlu din eğitimi dersleri kaldırılmalıdır. 12 yıllık laik ve bilimsel bir temel eğitim, bütün öğrenim kurumlarında zorunlu kılınmalıdır.

    * Kamu hizmeti sunanlar, inanç ve kültürel kimliklerini kamu hizmeti alanlar karşısında bir tercih ve baskı aracı olarak kullanamamalıdır. Kamusal alanda hizmet alan yurttaşlar kılık kıyafetlerinden ötürü ayrımcılığa uğratılmamalıdır.
    2 ...
  24. 35.
  25. YARGIDA BAĞIMSIZLIK, HUKUKTA SAYDAMLIK!

    Hukuk sistemi, yurttaşların haklarının sınırlandırılmasına dayalı cezacı ve yasakçı anlayışlardan arındırılarak, bireyin devlet ve öteki bireylere karşı özgürlüğünü teminat altına alan bir anlayışla köklü biçimde değiştirilmelidir.

    Yargı bağımsızlığının sağlanması ve evrensel hukuk normlarına uyulması amacıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidara bağımlılıktan kurtarılmalıdır. içişleri Bakanlığı'nın yargı ile bağları kesilmeli ve Adalet Bakanlığı bünyesinde bir adli zabıta örgütü kurulmalıdır.

    Askeri ve sivil yargı ikiliği ortadan kaldırılmalı, disiplin suçları dışında asker kişiler de yerel ve tabii mahkemelerde yargılanabilmelidir. Askeri mahkemelerin disiplin suçlarına ilişkin kararlarının temyiz mercii Yargıtay, Danıştay olmalıdır.

    Mahkemelere başvuru ve dava takibi işlemleri saydamlaştırılmalı, bütün mahkeme bilgileri ilgili taraflar için her an erişilebilir kılınmalıdır.
    2 ...
  26. 36.
  27. ŞOVENiZME, AYRIMCILIĞA, CiNSiYETÇiLiĞE VE FAŞiZME SON!

    Irkçı milliyetçilik Türkiye'nin çok kimlikli ve çok kültürlü toplumsal yapısını sürekli gerilim halinde tutuyor, kimlikler ve kültürler arasında yabancılaşmayı, şiddeti ve çatışmayı körüklüyor.

    Tüm eğitim kurumlarında müfredattaki şoven, ırkçı ve cinsiyetçi anlayışlar ayıklanmalı; Türkiye'nin tarihi ve toplumsal yapısı konusunda ırkçılığa ve erkek egemenliğine dayalı öğretime son verilmelidir. Çocuklara, savaş yerine barış; ırkçılık yerine hoşgörü ve farklı kimliklerin eşitliği anlatılmalıdır.

    Türkiye'de yaşayan dillerin ve kültürlerin gelişiminin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

    Devlet aygıtındaki ırkçı ve faşist faaliyetleriyle bilinen kişiler yetkili makamlardan uzaklaştırılmalıdır.

    Farklı cinsel eğilimler üzerindeki her türlü baskıya karşı durulmalıdır.

    insanlar arası ilişkilerde ve sorunların çözümünde şiddetin bir araç olarak kullanılmasına karşı çıkılmalı, şiddet kültürünü yaratan ve geliştiren koşulların ortadan kaldırılması için mücadele edilmelidir.

    Türkiye toplumunda her yurttaş, kendisini güven içinde hissetmeli, diğer kültürler ve kimlikler tarafından baskı altına alınmamalıdır. Dinsel azınlıklara mensup yurttaşlarımıza yönelik ırkçı duyguların körüklenmesine karşı çıkılmalı, farklı kültür ve dini inanç taşıyan insanlarla bir arada yaşama kültürü geliştirilmelidir.

    Yüzleşmediğimiz bir tarihin, önyargıların, düşmanlıkların devam etmesi için uygun ortam yarattığı bilinciyle, Ermeni tehciri ve trajik sonuçları dâhil tarihimize ait her konu, yasaklardan uzak, tartışmaya açılmalıdır.

    Azınlıklar ve kurumları, eşit muamele görmeli, yasalar karşısında ayrımcılığa uğramamalıdır. Ana dillerinde eğitim yapmalarına, dini ve sosyal kurumlarını işletmelerine ve mülkleri üzerinde tasarrufta bulunmalarına yönelik zorluk çıkarılmamalıdır.
    2 ...
  28. 37.
  29. PARASIZ, NiTELiKLi, KAMUSAL EĞiTiM

    Kamu hizmetlerinin hızla ticarileşmesi, bu alanın piyasaya açılması, kamusal nitelikteki bu hakların hak olmaktan çıkarılıp metalaştırılmaya çalışılması, yurttaşları müşteriye dönüştürme çabaları bugün yaşadığımız yoksulluk ve yoksunluk görüntülerini daha da derinleştiriyor. Eğitim ve bilgiye ulaşmak, bir meslek sahibi olabilmek, anayasal bir yurttaşlık hakkıdır. Eğitimin eşit, parasız, nitelikli biçimde sunulması için mücadele etmek, eğitimin ticarileştirilmesine ve sermayenin bilim kurumlarını, bilimi kendi ihtiyaçları doğrultusunda kontrol altında tutmasına karşı direnmek büyük önem taşıyor.

    12 yıllık kesintisiz eğitim herkes için bir hak olmalı, bu hakkın kullanımından hiç kimse mahrum edilmemeli, insanların maddi koşulları dikkate alınmaksızın, herkesin bu haktan yararlanması sağlanmalıdır.

    Eğitim, eşitlikçi yapısını koruyabilmesi için, her yerde, herkese aynı nitelikte ve eşit koşullarda sunulmalı, eğitim hizmetine ulaşmadaki tüm engeller kaldırılmalıdır.

    Herkesin kendi yetenekleri doğrultusunda gelişimine olanak veren bir eğitim programı, okul öncesinden yükseköğretime kadar bütünlüklü olarak planlanmalı, eğitimde dışlama değil, kapsayıcılık esas olmalıdır.

    Anadilde eğitim hakkı herkes için sağlanmalıdır.

    Yaşamın her alanında olduğu gibi eğitimde de mevcudiyetini sürdüren kız çocukların mağduriyeti anlayışına son verecek düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmeli, kız çocukların okuma hakkını engelleyen tüm baskılar sona erdirilmelidir.

    Sadece okul binalarına sıkıştırılmış bir eğitim anlayışı aşılmalı, yaşam boyu eğitim hakkının tüm yurttaşlara olanak sağlayacak şekilde düzenlenmesine yönelik eğitim-toplum ilişkisi okullar ve üniversitelerle birlikte kurulabilmelidir.

    Bütçeden eğitime daha fazla kaynak sağlanmalı, eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir eğitim hakkı temel bir hak olarak kabul edilmeli ve bu anlayışın hayata geçmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

    Ticarileşmiş, dershanelere endeksli, özel okulculuğu teşvik eden eğitim anlayışı yerine, toplumun öz kaynaklarının eşitlikçi bir anlayışla yeniden dağılımını sağlayacak kamusal bir eğitim planlaması gerçekleştirilmelidir.

    Piyasanın ihtiyaçlarına göre değil, toplumun sağlıklı gelişimine ve insanların kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlayan bir eğitim ve öğretim modeli yaşama geçirilmelidir.

    Okullarda şiddet olarak ortaya çıkan kimi sosyo-kriminal davranışlar (yaralama, cinayet, hırsızlık, gasp, cinsel taciz v.b) eğitim sisteminin birikiminin bir sonucu ve göstergesidir. Geleneksel, muhafazakar, anti-demokratik eğitim yapısı, kararları, süreçleri ve uygulamaları değişmedikçe de devam edecektir.

    Özgürlükçü, katılımcı ve demokratik eğitim geleneğinin yaratılması için bugünden okullarda yerel- yerinden-sürekli katılıma dayanan (öğrenci-veli-yönetici-öğretmen) örgütlenmeleri oluşturulmalıdır.

    Okullardaki şiddetin yapısal kaynaklarının farkında olunmalı, çözüm için; teknoloji ve kriminal denetim değil, süreci demokratikleştiren güvenliği toplumsallaştıran bir yaklaşım benimsenmeli ve bu yaklaşım etkin hale getirilmelidir.
    2 ...
  30. 38.
  31. HERKESE SAĞLIKLI BiR YAŞAM, PARASIZ SAĞLIK HAKKI !

    Sağlık hakkı yaşam hakkının bir parçası olarak en temel yurttaşlık hakkıdır. Bu anlayışla sağlık hizmeti teknik değil, insani boyutu önde gelen, "herkese sağlıklı yaşam" çerçevesinde toplumun önceliklerinin ve kaynaklarının seferber edilmesini gerektiren bir kamu hizmetidir.Reform adı verilen uygulamalarla sağlık da bir kar alanı haline getirilmeye çalışılıyor. Sağlığın piyasa ilişkilerinden bağımsız olarak örgütlenmesi, özel sağlık hizmetine dayanan modelin terk edilmesi için mücadelenin en geniş kesimlerle sürdürülmesi büyük önem taşıyor.

    Sağlık için gerekli tüm kaynaklar bütçeden hiçbir kısıtlamaya ve tasarruf tedbirine tabi tutulmaksızın toplumun ihtiyaçlarına göre sağlanmalı, kaynak kullanımı ve sağlık hakkı arasındaki ilişki demokratik planlama ve denetimle hayata geçirilmelidir.

    Koruyucu sağlık hizmetlerini temel alan bütüncül sağlık hizmeti anlayışı yaygın ve tüm yurttaşları kapsayacak şekilde kamu tarafından üretilmeli ve yasal arka planı bir an önce tamamlanmalıdır. Tedavi edici hizmetleri ticarileştiren ve yeterli maddi gücü olmayanları dışlayan sisteme son verilmeli, tüm hastaların yararlanmasına olanak sağlayan bir sağlık sistemi oluşturulmalıdır.

    Sağlığın çevre ve doğaya ait boyutları ihmal edilmemeli, bütünlüklü bir sağlık politikası oluşturulmalı ve koordine edilmelidir.

    Sağlıklı yaşam için spor bilincinin yaygınlaşabilmesinin olanakları ve ortamı oluşturulmalıdır.
    3 ...
  32. 39.
  33. HERKESE SOSYAL GÜVENLiK HAKKI!

    Sosyal adalet ve barışın sağlanmasında birincil öneme sahip olan, toplumsal dayanışmanın ön koşulu kabul edebileceğimiz sosyal güvenlik tüm yurttaşlar için bir haktır. Bugün bu hakkın herkes için kullanımı bir yana, bizzat ödedikleri primlerle bu sistemin doğal üyesi olan çalışanlar bile bu haktan yoksun bırakılmakta, sosyal güvenlik alanındaki dönüşümle sosyal adalet ve barış bozulmakta, parası olmayanların geleceği karartılmaktadır.

    Tek bir sosyal güvenlik sistemi altında tüm yurttaşların eşit, nitelikli bir sosyal güvenlik hizmetinden yararlanması en temel haktır. Bu hakkın sağlanabilmesi için gerekli yasal ve idari düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmeli, "sosyal güvenlik reformu" olarak sunulan hak gaspı doğuracak düzenlemeler durdurulmalıdır.

    Sosyal güvenliğe ayrılan kaynakların sermaye için ucuz fon-lama aracına dönüşmesi engellenmeli, sermayenin bu alana yönelik müdahalelerinin önüne geçilmelidir. Sistem sosyal dışlanmanın olmadığı, tüm yurttaşları kapsayan bir esasa dayanmalı, sistemin tüm giderleri bütçeden sağlanmalı, sistem vergilerle finanse edilmelidir.

    Çocuklar, işsizler, çalışamayacak durumda olanlar, emekliler, dul ve yetimler, yaşlılılar, kimsesizler, sokakta yaşayanlar ve toplumun tüm mağdur kesimleri için çalışma koşullarına bağımlı olmaksızın, insanca yaşamın gerekli koşulları toplumsal kaynakların dayanışmacı bir anlayışla dağıtılması çerçevesinde yerine getirilmelidir.
    1 ...
  34. 40.
  35. TARIMDA TAHRiBATA SON!

    Kırsal nüfusun refaha kavuşturulması, bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi ve iç göçlerin yavaşlatılması için neo liberal ekonomi politikalarından ağır darbe yiyen tarım, hayvancılık, balıkçılık ve ormancılık sektörleri yeniden yapılandırılmalıdır. Tarımsal alana yönelik iMF, DB ve DTÖ ile yapılan anlaşmalar iptal edilmeli, bağımsız, demokratik ve sosyal bir tarım programının uygulanmasına geçilmelidir.

    Tarım sektörüne yönelik uygulanacak politikalar, doğal kaynakların sürdürülebilirliğini, küçük çiftçi üretimini, toprağı, suyu, biyo-çeşitliliği, canlı yaşamın bütünlüğünü gözetmelidir.

    Kadınlar başta olmak üzere tarım üreticilerini üretim zincirinin her halkasında söz ve karar sahibi yapan, toprağın çok parçalı yapısını ortadan kaldıran, "işleyene toprak" ilkesini temel alan, yoksul köylülerin taleplerini gözeten bir tarım ve toprak reformu yapılmalıdır.

    Demokratik planlama çerçevesinde, tarım üreticilerinin ve tüketici örgütlerinin aktif katılımıyla etkin bir tarımsal üretim planlaması gerçekleştirilmelidir.

    Küçük üretici ve köylülere enflasyonun altında kredi tahsisi ve ucuz kredi kullanımı sağlanmalıdır. Destekleme alımları tüccara yarayan biçimlerde değil, üreticiler lehinde olmalıdır. Tarıma yapılacak destekler tüketicinin sırtından, yüksek fiyat politikalarıyla değil, bütçe kaynaklarından yapılmalıdır. Üretici ile tüketici arasında dolaysız ilişki teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Temel gıda maddelerinin yoksullara ucuz fiyatla ulaşması sağlanmalıdır.

    Tarım emekçilerine yönelik bir ekonomik ve sosyal güvence ağı geliştirilmelidir. Kırsal kesimde kadınlara yönelik özel bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulmalıdır. Tarımda üretime emeği ile katılan tarım işçilerinin emeklerinin karşılığını alması, eşit yurttaşlar olarak kamu hizmetlerinden faydalanması sağlanmalıdır.

    Tarım alanlarının yağmalanmasına, doğanın tahrip edilmesine ve erozyona karşı mücadele edilmelidir.

    Gündelik tarım işçileri ve hane halkı çalışanları da dâhil, tarım sektöründe çalışanların sendikalaşma ve sosyal güvenlik hakkının yaşama geçirilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır.

    Ziraat Odaları ve Tarım Satış Kooperatifleri Birliği yasasının anti-demokratik hükümleri yeniden düzenlenerek, bu kurumlar üreticilerin gerçek örgütleri haline getirilmelidir. Tarım üreticilerinin sendikalaşma mücadelesinin önündeki engeller kaldırılarak, üretici birlikleri üreticiye teslim edilmeli, kolektif üretim için yönetimleri çiftçilerden oluşan bağımsız ve demokratik üretici birlikleri ve kooperatifler geliştirilmelidir.

    Damızlık hayvan yetiştiriciliği ve tohum üretiminde çiftçilerin çok uluslu şirketlere bağımlı hale getirilmesi engellenmelidir.

    Doğayı ve yol açacağı sağlık problemleriyle insan yaşamını tehdit eden "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar" (GDO) tarımda kullanılmamalı, GDO'lu ürünlerin ithaline ve girişine izin verilmemelidir.

    Ülkemizin sahip olduğu zengin biyolojik çeşitlilik ve yerli gen kaynakları koruma altına alınmalı, biyolojik çeşitliliği koruma konusunda imzalanan uluslararası anlaşmalara uyulmalı, uygulama süreci bakımından gerekli hukuki süreçler ve teknik altyapı hızla organize edilmelidir.

    Ulusal Biyogüvenlik Koordinasyon Komitesi çalışmaları şeffaf hale getirilerek, hızlandırılmalıdır. Komite çalışmaları ziraat odaları, çiftçi sendikaları, tüketici örgütlenmeleri ve diğer toplumsal örgütlenmelerin katılımına açık hale getirilmelidir.
    1 ...
  36. 41.
  37. KATILIMCI BiR YEREL YÖNETiM!

    Halk yararına olan, merkezi yönetimin belirleyiciliğinin daraldığı, yerel yönetimlerin yetkilerinin arttığı ve kamusal hizmetlerin satılmadığı bir yerel yönetim anlayışı yürütülmelidir. Merkezi hükümet, ulusal ölçekteki nedenlerden kaynaklanan göçler, düzensiz nüfus artışı ve bölgeler arası eşitsizlikler gibi güçlüklerin çözümüne yardımcı olma dışında yerel ve bölgesel yönetimlerin kararlarına karışmamalıdır. Yerel ölçekte yönetimler güçlendirilmeli ve demokratikleştirilmelidir.

    Kadınların yerel yönetimlerde temsilini artırmak için "en az temsil" hakkı getirilmelidir. Kadınların kentsel olanaklardan yararlanması güvence altına alınmalıdır. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz vb. için gönüllü kurumlarla yerel yönetimler ortak olarak kadın danışma merkezleri açmalıdır.

    Eşitlikçi ve demokratik yerel yönetimler ve yerinden yönetim için, halkın karar süreçlerinde doğrudan söz sahibi, uygulamada ise sürekli denetleyici olabilmesi için; her yurttaş kamusal politikaların geliştirilmesini ve belirlenmesini, yaşadığı kentte öncelikli yatırımların nereye yöneleceği, sosyal yatırımlara ne kadar pay ayrılacağı gibi temel konularda kararlara katılabilmelidir. Mahallelerden başlayarak semt, ilçe ve ildeki yurttaşların doğrudan veya temsilcileri ile katıldığı, acil ihtiyaçlarını ve önceliklerini belirlediği toplantılarda yerel yönetimlerin gerçekleştirecekleri yatırımlar saptanmalıdır.

    Yönetimin eylem ve işlemlerinin yöneticiler, uzmanlar ve halk tarafından tartışılacağı zeminlerle yerel demokrasi güçlendirilmeli, hem karar alma hem de uygulama süreçlerinde yurttaşların ve demokratik kitle örgütlerinin görüşlerine başvurulmalıdır. Yönetime katılmanın farklı biçimleri (halk oylaması, referandum, halk toplantıları, belediye meclis toplantılarına katılma, il ve ilçe meclisleri) bir arada bütünlüklü olarak uygulanmalıdır.

    Kentsel ve kırsal alanların yönetimi, eko sistemlerin sosyal yaşamla birlikte düşünülmesini gerektirir. Yerel yöneticiler, yeşil alanın insan yaşamıyla ilişkisini iyi kavramalıdır. Kente, kentin değerlerine karşı işlenen, kente zarar veren eylemler kent suçu olarak ele alınmalıdır.

    Bölge ve kent planlamasına ilişkin kararların alınması ve uygulanmasında tarihsel mirasın ve tarihsel dokuların korunması esas alınmalı, toplumsal ve tarihsel dokunun sahiplenilmesi için çalışmalar yürütülmeli, gündelik taleplere çözüm getirse bile, hiçbir gerekçeyle tarihsel dokunun tahribine izin verilmemeli, tarihsel çevre, ulusal ölçekteki denetim mekanizmalarıyla koruma altına alınmalıdır.

    Özellikle yerleşme ve kentleşme sürecinde, süreci denetim altında tutacak, yönlendirecek bir planlama kaçınılmaz bir gerekliliktir. Meslek örgütleri ve sendikaların da içinde yer alacağı demokratik planlama sürecinde bölgesel ve kentsel kalkınma planları oluşturulmalıdır. Böylelikle ekonomik, sosyo-kültürel, çevresel ve jeolojik veriler ışığında belirlenen gereksinmeler doğrultusunda bir kentsel gelecek tasarlanmalıdır.

    Ülkemizde yaygın afet riskleri dikkate alınarak (deprem- sel-heyelan-çığ-endüstriyel/kimyasal etkiler), yerleşim ve sanayi alanlarına dönük "afet merkezli planlama çalışmaları" yapılmalıdır. Mevcut yerleşim kararları gözden geçirilmeden yeni adımlar atılmamalıdır. Sürece başta TMMOB ve üniversiteler olmak üzere ilgili kurumların katılımı sağlanmalıdır.

    Marmara Denizi'nde olması muhtemel deprem nedeniyle ve diğer risk saptanan bölgelerdeki hazırlıklar, riski azaltmaya dönük ve kamusal sorumlulukla yürütülmelidir.

    Söz konusu bölgelere yeni göç edenlerin konut, arsa ve altyapı ihtiyaçlarının giderilmesi için yerel yönetimlere merkezi hükümetten özel destekler sağlanmalıdır. Buralarda yaşayanların iş, eğitim ve sağlık sorunlarının hızla çözüme kavuşturulması için bir yatırım programı uygulanmalıdır.

    Merkezi yönetimin bölgeler ve kentlere ilişkin genel düzenleyici ilkeleri ışığında, kentsel yaşamın yeniden düzenlenmesi, kent arazilerinin kullanımı ve kent planlaması ile ilgili karar süreçlerinde, yerleşim, ulaşım ve alt yapı hizmetlerinin sağlanmasında yöre sakinlerinin doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla verdikleri kararlar belirleyici olmalıdır. Kent arazileri üzerinde spekülasyona son verilmelidir.
    1 ...
  38. 42.
  39. EKOLOJiK YIKIMA KARŞI YENi BiR iNSAN DOĞA iLiŞKiSi!

    Evrensel ölçekte süren ekolojik krizin "gezegen riski" boyutlarına ulaştığı göz önüne alınarak, insan-doğa ilişkisini bozan, doğayı tahrip eden, kara dayalı ucuz sanayileşme ve sınırsız kalkınmacılığın önüne geçilmelidir. Enerjide özelleştirme uygulamalarına son verilmeli, enerjide seçeneklerin belirlenmesi ve enerji kaynaklarının kullanımı kamuda olmalıdır.

    Üretim planlamasında geri-döndürülemeyen kaynakların kullanımına dayalı enerji ve sanayileşme politikalarına son verilmeli, özelleştirmelerle enerji sektörünün bütünsel yapısının bozulmasından ve doğal kaynakların israfından titizlikle kaçınılmalıdır. Kalkınma planları, yerel, evrensel ve küresel kısıtlılıklar hesaba katılarak hazırlanmalıdır. Ülkenin doğal kaynak envanteri çıkarılmalı, bunlara değer biçen, büyüme ve kalkınma hesaplarında bunlardaki tahribatı, eksilme veya artışları gösteren bir muhasebe sistemi geliştirilmelidir.

    Sanayi tesislerinin, kara ve demiryollarının, hava alanlarının, barajların ve enerji santrallerinin planlama ve inşasında yöre halkının onayı alınmalı ve referandum mekanizması işletilmelidir.

    Fosil yakıtlara bağımlılığa dayalı enerji politikaları gözden geçirilmeli; ısı ve elektrik enerjisi üretimi politikalarında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına öncelik verilmeli, ucuz, temiz, yeterli ve güvenilir enerji temini için uzun vadeli bir planlama yapılmalıdır. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile yerli teknoloji üretimi özendirilmelidir. Yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji yatırımlarına kaynak ayrılmalı, toplam enerji üretimi içindeki payları hızla yükseltilmelidir. ilgili bütün kuruluşların ve üniversitelerin eşgüdümüyle yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının envanteri çıkarılmalı ve veriler sürekli güncelleştirilmelidir.

    Her türlü insan etkinliğinde doğal çevre ve insan sağlığı gözetilmeli, tüm insan etkinliklerinin, insan sağlığına ve doğal çevreye yapacağı tahribatın maliyeti, işletme ve yatırım maliyetlerine toplumsal ve çevresel maliyet olarak eklenmeli; yatırım tercihleri ve teknoloji seçimleri bu toplam maliyetler üzerinden yapılmalıdır.

    Çevre ve enerji konularındaki tüm stratejik kararlar saydam bir tartışma sürecinin ardından "ekolojist bir anlayışla" toplumsal yarar doğrultusunda ele alınmalıdır. Bu çerçevede, karar verme mekanizmaları uzmanların ve yurttaş inisiyatiflerinin görüş ve katkılarına açık olmalıdır.

    Konutların, teknolojilerin, sanayi tesislerinin ve sanayi ürünlerinin enerji tüketimleri ve çevreye saldıkları emisyonlarla ilgili standartlar oluşturulmalı, enerjinin tüketiminde verimlilik ve enerjinin tasarrufu konusunda ulusal bilinç yaygınlaştırılmalıdır. Ulaşım politikaları, ekolojik kaygılar ve enerji etkinliği göz önüne alınarak planlanmalıdır.

    Çevreyle ilgili uluslararası sözleşmeler imzalanmalı ve yükümlülüklere uyulmalıdır.

    Çöplerdeki katı atıklar yeniden kullanıma sokulmalı ve geri kazanma oranı yükseltilmelidir.

    Ülkemizin kirli sanayilerin, enerji verimliliği düşük geri teknolojilerin ve zararlı atıkların taşınma alanı olmasına izin verilmemelidir.

    Tarımsal alanların ve ormanların yapılaşma ya da sanayi tesisleri kurma yoluyla amaç dışı kullanımına son verilmelidir.

    Enerji alanında stratejik yönelimler ilgili bütün kesimlerin katılımıyla belirlenmeli, karar süreçleri demokratikleştirilmelidir. Nükleer santrallerin inşasından vazgeçilmelidir. Mevcut elektrik santralleri ve dağıtım hatlarındaki kayıpları önlemeye yönelik yatırımlar yapılmalıdır.

    Rüzgâr, güneş, dalga, jeo termal, biokütle enerjisine öncelik veren bir enerji politikası benimsenmelidir.

    Hayvan hakları" korunmalı ve etkin olarak savunulmalıdır. Türcülük reddedilmeli ve tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyulmalıdır. "Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler" yaklaşımı ışığında, 15 Ekim 1978 tarihli "Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi"nde yer alan hususlar benimsenmeli ve yaşama geçirilmesi için çalışılmalıdır.
    1 ...
  40. 43.
  41. ÖZGÜR VE YARATICI BiR KÜLTÜREL ORTAM!

    Sermayenin kültürel ve sanatsal yaşamı ticarileştiren ve kısırlaştıran egemenliğinin kırılması için, kültür emekçilerinin ve yaratıcılarının, kültürel ve sanatsal üretim, eğitim yayın ve sergileme araç ve ortamları üzerinde özerk kültür ve sanat konseyleri aracılığıyla söz ve denetim hakkı sağlanmalıdır.

    Tek tek sanatçı ve yazarların olduğu kadar, sanatçı, yazar ve düşünür gruplarının da fikirlerini geliştirmeleri, ürünlerini meydana getirmeleri ve topluma sunabilmeleri için,yerel ve merkezi yönetimlerce geniş kamu fonları yaratılmalı, ayrım gözetilmeksizin yaratıcıların kullanımına açılmalıdır.

    Kültür endüstrisinde çalışanların, diğer çalışanlar gibi kendi meslek alanlarındaki üretimde söz sahibi olmaları, çalışma ortamlarını aşağıdan yukarıya denetlemeleri için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

    Medya üzerindeki RTÜK ve benzeri denetim organları lağvedilmeli, bunun yerine medya çalışanları ve izleyicilerinden oluşan kuruluşlarca, kişi, kurum ve topluluklara yönelik hak ihlalleri denetlenmeli ve uğranan zararların tazmini için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

    Kültürel gelişmenin evrensel bir temel üzerinde sürebilmesi; uluslararası etkinlikler, buluşmalar, ortak üretim ve gösterim olanaklarının yaratılabilmesinde kullanılacak kamu fonlarının tahsisiyle mümkündür. Fonların kullanımı, doğrudan doğruya kültür emekçilerinin örgütleri eliyle yürütülmelidir.
    1 ...
  42. 44.
  43. KADINLARA ÖZGÜRLÜK!

    Hukukun erkek egemenliğini esas alan yapısında köklü bir değişime gidilmeli ve kadınlara karşı cinsiyetçi hükümler yasalardan ayıklanmalıdır. Eşitlik Çerçeve Yasası çıkarılmalı, buna uygun mekanizmalar oluşturulmalıdır.

    Kadınların bedenleri ve yaşamları üzerindeki her tür denetime son verilmeli, kendileri üzerinde sadece kendilerinin söz hakkı olduğu kabul edilmelidir. Hukukta "kadınlara karşı suç" kavramı oluşturulmalı, bekâret kontrolü gibi uygulamalar cinsel şiddet kapsamında görülmelidir.

    Kamusal ve özel bütün yaşama ve çalışma alanlarında ve savaşta erkek şiddetine karşı kadınlara yardım sağlayan danışma merkezleri ve sığınma evleri, merkezi ve yerel yönetimlerce finanse edilmeli ve kadınların yönetimine bırakılmalıdır. Erkek egemenliğinin, bütün toplumsal düzeylerde ve çalışma alanlarında sona erdirilmesi amacıyla, kadınlar ev işlerine mahkum edilmemelidir. Kadının ücretsiz ya da düşük ücretle çalıştırılmasına son verilmeli, kadınların her alanda eşit hak ve eşit ücretle çalışma hakkı teminat altına alınmalı, kadının eğitim ve çalışma hakkının yerleşip kökleşmesi için pozitif ayrımcılık ilkesi yasayla desteklenmelidir.

    Ailenin kadın emeği üzerinden örgütlediği işler toplumsal örgütlenme içinde çözülmeli, geleneksel cinsiyetçi işbölümünün bu hizmetlerde yinelenmemesi sağlanmalıdır. Yerel yönetimler ve kamu kurumları tarafından finanse edilen, kullananlar ve çalışanlarca denetlenen yemekhaneler, çamaşırhaneler, kreşler açılmalı, yaygınlaştırılmalıdır.
    1 ...
  44. 45.
  45. GENÇLERE SÖZ VE YÖNETiM HAKKI!

    Gençlerin siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşama aktif katılımlarını engelleyen anayasal ve yasal engeller kaldırılmalıdır. Gençlik ve öğrenci örgütlerinin siyasal partilerle bağ kurmalarına kısıtlama getirilmemelidir.

    Seçilme yaşı 18 olmalıdır.

    Hiçbir özel ve kamusal iş ve görev için askerlik yapmış olma şartı aranmamalıdır.

    Gençlerin ve çocukların öğrenim görme, yeteneklerini diledikleri gibi geliştirme ve diledikleri mesleği seçmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

    Anaokullarından başlayarak, yüksek öğretimin sonuna kadar öğrenim ve eğitim herkes için parasız olmalıdır.

    Özgürlükçü ve demokratik bir eğitim için, ilköğretimden başlayarak, okulların yönetimi, müfredatın belirlenmesi, boş zamanların düzenlenmesine öğrencilerin aktif olarak katılmaları yasayla teminat altına alınmalıdır.

    Çalışan gençlerin diledikleri dalda öğrenim görmeleri, meslek içi eğitime devam edebilmeleri için çalışma saatlerinde düzenlemeler yapılmalıdır.

    Çırakların ve kısmi zamanlı çalışanların sendikalaşmalarının önündeki engeller kaldırılmalı, sigortalı çalışma zorunluluğu getirilmelidir.

    Gençlerin sosyal, kültürel, sportif ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gerekli maddi fonlar ve diğer olanaklar, okullar, yerel ve genel yönetimlerce sağlanmalıdır.
    1 ...
  46. 46.
  47. EMEKLiLiK YAŞAMIN EN HUZURLU ÇAĞI OLMALI!

    Ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda emeklilerin yaşamını kolaylaştıracak önlemler alınmalıdır.

    Toplumsal yaşamda emeklilerin katkılarından yararlanılabilecek düzenlemeler ve kurumlaşmalar yaratılmalı, birikimlerini toplum için kullanma olanakları sağlanmalıdır.

    Emeklilerin tamamı, kamu kurum ve kuruluşlarının dinlenme tesislerinden yaralanabilmelidir.

    Emekliler, ulaşım hizmetlerinden, elektrikten, haberleşme hizmetlerinden indirimli ve öncelikli yararlanmalıdır.

    Sigortalı olsun olmasın, yaşlı ve emeklilerin tamamı yeterli sağlık ve emeklilik hizmeti alabilmelidir.

    Toplu sözleşme hakkı olan bir emekliler sendikası için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Emeklilerin isterlerse huzurevlerinde, isterlerse evlerine gönüllü hizmet götürülerek yaşamlarını insanca sürdürmelerinin koşulları yaratılmalıdır.
    2 ...
  48. 47.
  49. ENGELLiLERE DAHA ÇOK ÖZEN VE HAK!

    Sağlık, eğitim, iş, çevre, kent yaşamı gibi tüm yaşam alanlarında engelli yurttaşlarımızın diğer yurttaşlarımızla birlikte eşit olanaklarla insanca bir yaşam sürdürebilmelerini sağlayacak her türlü önlem alınmalı; bu konuda her türlü eğitici ve bilgilendirici faaliyet kamusal bir hizmet olarak yapılmalıdır.

    Engelli yurttaşlarımızın yüz yüze kaldığı eşitsizlikleri aşabilmek için pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. istihdam için varolan kota arttırılmalı ve sonuçlar Türkiye iş Kurumu ve engellilerin örgütleri tarafından denetlenmelidir. Engelliler için özel bir sosyal güvenlik şemsiyesi oluşturulmalı, iş bulamamış ya da çalışamayacak durumdaki engellilere her ay asgari geçim düzeyini sağlayacak bir ücret ödenmelidir.

    Engelli bireylerin tıbbi bakım ve rehabilitasyonları konusunda sunulan hizmetler arttırılmalı, ücretsiz bakım yapılmalı; cihaz, protez gibi ihtiyaçlar parasız olarak sağlanmalıdır.

    Engelliler diğer yurttaşlarla eğitim konusunda eşit haklara sahip olmalı, engelliler için fırsat eşitliği yaratılmalıdır. Engelli yurttaşlarımızın eğitimi için uzman eğitimciler görevlendirilmelidir. Engellilerin ihtiyaçlarını karşılamak için düzenlenmiş yardım servisleri kurulmalı, tam ulaşılabilirlik sağlanmalı ve ailelerden oluşan gruplar ve ilgili kuruluşlar eğitim sürecinin her safhasında yer almalıdır.

    Engellilerin çalışabileceği özelliklere sahip işyeri ve iş araçları tasarımının yapımı ve yeni teknolojilerin kullanımı teşvik edilmelidir.

    Yerleşim ve çalışma alanlarının planlanmasında, kamu ulaşım araçlarında engellilerin yaşamını kolaylaştıran düzenlemeler yapılmalı; bina ruhsatları buna göre verilmelidir.

    Tüm yerel yönetimlerde engelliler bürosu oluşturulmalı, başta büyük kentler olmak üzere illerde engelli örgütlerinin temsilcilerinden oluşan "Engelli Danışma Meclisleri" kurularak buradan çıkacak tavsiye kararları belediye meclislerince yaşama geçirilmelidir.

    Engellilerle ilgili her türlü sorunun çözümünde kendi örgütlenmeleri aracılığıyla engelliler sürece katılmalı, söz ve karar sahibi olmalıdır.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük