türk ve moğol ırkının kutsal başkentidir. orta asya'da kurulan tüm türk ve moğol devletleri biraz büyüdüklerinde ötüken'i başkent yapmak için harekete geçmiştir. ötüken için asya bozkırları üzerinde çok kan akmıştır.
--spoiler--
kaşgarlı mahmud, divânu lügati't-türk'te; ötüken" "tataristan çöllerinde bir yer adı. uygur iline yakındır." şeklinde tanımlamıştır. ayrıca kaşgarlı, çizdiği haritada, basmıl bozkırlarının altında, "feyafi-yi tatar" tatar bozkırlarını ili nehri'nin sol tarafında (batısında) göstermiştir.
--spoiler--
yaygın inanca göre; burada oturan bozkır imparatorluğu hükümdarı tüm dünyaya hükmedecek kapasiteye sahiptir. bunun örnekleri de vardır.
türklerin kutsal yerlerindendir.
orta asya'daki türklerin 1000 yıl araıksız hükmettiği şehirdir. burası türkler için daima özel bir anlam ifade etmişir. türkler devasa güçlerinin ötüken ormanından geldiklerine ve burda kurulan türk devletlerinin çok başarılı olacaklarına inanırlardı, nitekim öyle de oldu. ancak 1000 yıllık bir egemenlikten sonra bu kutsal şehir, yabancıların eline geçmiştir.
Ötüken'in Bir şehir değil de orman olduğu Hüseyin Nihal Atsız'ın devamlı üzerinde durduğu konudur.
Atsız kimi aşağılık kompleksine sahip Tarihçiler gibi Türklerin göçebeliğinden hiç mi hiç gocunmamış Türklere "batılının" tanımladığı "medeniyet" tanımına uymuyorlar diye sahte tarih yazmaya çalışmamıştır. Göktürklerin üzerinde fazlasıyla durulduğu 1900lerin başında Türklerin Göçer zamanlarında yerleşik bir kültüre sahip oldukları açısından hiçbir kanıt yoktur. Lakin bahsettiğimiz üzere Aşağılık kompleksine sahip tarihçiler yüzyılın başında yükselen "Batı tarzı bilimsel ırkçılık kuramlarına" Uyum sağlamaya çalışıp sosyolojinin "barbar" tanımına girmemek için Ötüken'i elde hiçbir kanıt olmadan bir anda şehre çevirmişlerdir.
Günümüze gelindiğinde ise özellikle 2000lerin başlarında ve 90ların sonlarında göktürk kitabeleri ve çevresinde yapılan kazılarda Göktürkler zamanında yerleşik bir kültürün çok yaygın olmasa bile varlığını sürdürdüğü görülmüştür. Bu açıdan bakılınca zamanında yaygın olmayan lakin elde edilen buluntularla gelişmişlik arzeden bu yerleşik kültürün Göktürklerin BAşkent yerleşim yeri olan Ötüken'de olmamasında da bir neden yoktur. (ha güvenlik nedeniyle en güvensiz savunma tarzı olan Surlarla örülü bir kent hayal edilmesin, O surlar Kıçı kırık batılı kavimlerin veya korkak çinlilerin eşitlerinden birbirlerini savunmaya yeter ancak, Bozkırda Surlar geçersizdir, hatta sefilliktir)
Haliyle Ötüken'in gayri bilimsel şehir olma iddiası çağının bilmine göre Tarihçi Atsız ve zeki velidi togan kişilerce çürütülmüş. günümüze gelindiğinde bulunan yeni buluntularla bilime uygun bir şekilde yeniden dirilmiştir denilebilir.
HA tabi bu yerleşik kültür Batı sosyolojisindeki "Polis" veya benzeri "medeni" kentleşmelere uyar mı? Uymaz.
Lakin Batılı kendisinden çok daha eski olan çin Medeniyetini bile adam gibi araştırmamış hakkında bir halt bilmeden batıdaki siyasi evrimi Dünyadaki siyasi evrim olarak bilimin içine sokmuştur.
not: BEn de atsız gibi göçebeliği bir eksiklik değil bir nimet olarak görürüm. basitçe tanımlamayla "insanların çoğunu köleleştiren kimi zümreleri egemen kılan Kölenin sırtından yaşayıp Yattığı yerden felsefe üretenlerin düşünceleri değersizdir ve medeniyet değildir" yine basitçe "Batı" o "göçebe barbar" Türk kağanlarının mantık çerçevesinde tamamen dünyevi olarak kimseye hesap vermeden kimseye bağlı olmadan koydukları yasalarla, iktidarın benzeriyle ancak 16 yylın başlarında karşılaşmaya başlamıştır. Hatta Osmanlı yasaları bile kimi dirayetsiz padişahlar harici "islami ortacağı" yaşayan bir topluma göre dünyevidir meşruiyetini mantıktan alır.
Gök Türk'lerin kutlu şehri veya ormanıdır. Ötüken yış şeklinde kullanılmıştır. Yış sözcüğü orman anlamına geldiği için Ötüken'in ormanlık bir alan, tepe olduğu rivayet edilir.
bildiğim kadarıyla, şu anda neresi olduğu net olarak kestirilemeyen kutlu toprak.
orhun ve selenga ırmakları arasındaki bölge denir; fakat bu iki ırmağın arasında türkiye'yi beşe katlayacak kadar toprak vardır, ikisinin birleştiği bir yer de yoktur. fakat muhtemelen, doğu tarafındaki, ırmakların birbirine yaklaştığı yerden başlayıp; aralarının açıldığı yere kadar giden, haritada görülmesi bile insanın içini kıpır kıpır etmeye yeten yerdir.
atatürk portresini yere çalan türbanlı öğretmen için aşağıdaki yorumu yapan internet portalı.
Denizli'de, Atatürk portresini indirip çiğnediği iddia edilen resim öğretmeni Demirtaş'ın akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı!!? Atatürk'ten nefret edenlerin sığındıkları liman iyice belli oldu aslında. Artık 'türban'; Müslüman Türkle derdi olan siyonist fahişelerin altına saklandıkları örtü resmen.
Dışı yeşil içi kızıl; 'karpuz' kılıklılar Erbakan'la türedi, RTE ile, Gülen'le gelişti.
islam'la Atatürk'ü kapıştırarak, her ikisini de yıpratma peşinde olanların, gerçekte yahudiler olduğu, onlara bağlı olarak faailiyet gösteren partili partisiz, vakıflı vakıfsız, ama her halikarda masonik örgütlerle bağı olan, yahudi menşeli tarikatlarla göbek bitiştirenler olduğu, ne Müslüman ne de Türk olarak kaale alınmamaları gerektiği çok açık şekilde anlaşılmaya başlandı.
Artık öyle bir noktaya gelindi ki, böyle ucube teşebbüslerde bulananlar, onları teşvik edenler ve hatta bu çeşit haberler kabak tadı vermeye başladı.
Müslüman Türk milleti içine bu fesadı yerleştirenlerin açık kimlikleri, beslendikleri kaynaklar, çok sesli olarak ilan edilmediği takdirde bu saçmalıklar daha çok sürecek demektir...