Olmak istediğiniz kişi sizin bedeninize girip karşınızda pis pis sırıtırsa ne hissederdiniz. Tüm zayıflıklarınızı, yenilgilerinizi, yalnızlıklarınızı, güçlü yanlarınızı v.b. her şeyinizi bilen ve ne yapacağınızı önceden kestiren bir başka sizle karşılaştığınızı düşünün. Öteki siz karşınızda duruyor ve açıkça söylemek gerekirse dostunuz olarak değil tam aksine düşmanınız evet en büyük, en güçlü, en yenilmez düşmanınız olarak duruyor ve sizi ciddiye almıyor, dalga geçiyor, diğerleriyle birlikte eziyor sizi.
Bir yerden sonra artık kendinize şunu sorabiliyorsunuz:
Hangisi benim? Yıllardır varlığına tahammül ettiğim ben mi ya da karşımda duran ve varlığına tahammül edemediğim öteki ben mi?
Bu yazıyı ben mi yazdım, yoksa ötekim mi?
Muhteva olarak çağının çok çok ötesinde bulunan bir uzun hikâyedir. Ve zaten net bir şekilde ifade etmeliyim ki bütün bu başarısını muhtevasına borçludur. Çünkü Dostoyevski'nin gençlik çağında yazdığı bir roman olması hasebiyle teknik açıdan bazı kusurlara tesadüf etmek romanın genel seyrinde şaşırtıcı olmayacak bir hadisedir. Karamazov Kardeşler ve Suç ve Ceza gibi romanlar okununca Dostoyevski'nin üslûp gelişimi ve roman tekniği kabiliyetinin ne derece arttığı daha yakından idrak edilebilir.
ötekileri düşünerek bir kurgu inşasında bulunurken, kendimin yine kendimin en büyük ötekisi olduğunu es geçiyor ve cehennem başkalarıdır yazgısından sıyrılmak isterken, kendimi ötekileştirip kendime cehennem kılıyorum. ama diğer yandan ötekisinin sonsuzluğunu tanımak ve ona bir bütün gibi davranmamak onla olan ilişkimde en dolayımsız ve mutlaklığa giden yol ise, kendimi kendime sonsuz bir çeşitlilik ve tutarsızlık içinde sunarak kendime bir insan olarak davranabileceğim en üst seviyede bırakıyorum: sonsuz, açık uçlu, bilinemez. tam da kendime mutlaklığı ve her türlü olabilirliği tanıyıp metafizik yoksunluğa maruz bıraktığım için de bu daimi ruh üşümesine arkadaşlık ediyorum. sanırım çıkarmam gereken sonuç şu ki: kendime yanlış davranırsam ve onu sınırlarsam daha mutlu bir yaşam süreceğim ama ona tam da olması gereken güzellikle yaklaşırsam da acı çekeceğimdir.
dosto amca'nın ironi dolu,belki de diğer kitaplarının aksine sizi kahkahalara boğabilecek nadide eseri.helal olsun seninle ağladık seninle güldük eşşiz adam.
(bkz: dostoyevski)
Kullanılmaması gereken kötü kelimelerden biridir. Kimsenin kimseden farkı yoktur. Fakat biz düşüncelerimizin bizden farklı olduğunu gördüğümüz birine bile öteki olarak maalesef ki bakabiliyoruz. Biz öteki diyorsak diğer ülkelerdekiler bizim için neler diyordur gerisini siz düşünün.
hakkın da yazılabilecek o kadar çok şey vardır ki şu kelime ile ilgili, ancak kısa bir açıklama ile yetinmek gerekirse ;
Kişinin kendisinden başka var olan bütün varlıkları tek düşünce ile kendisinden uzaklaştırmaya yarayan bir kelime.
Günümüz de ne kadar da kullanıyoruz aslında ( farkına varmadan) herkes bizim için farklı olmaya başladı.
Öteki kavramı pazara ait olmaya başladı. Birilerinin ağzında paralel birilerinin ağzında da öteki... Her tartışma ortasında ötekileştirme koşuyor imdada. Üstelik yerli yersiz. Sonuç öteki sanat, öteki postası, öteki dergisi, öteki giyim tarzı, ötekiyi fos anlatan kısa ve uzun metrajlı film furyası, öteki için yazılan şarkılar... Ötekilestirmeye maruz kalanların hak ve dürüstlükten anlayanlar dışında hiçbir ihtiyacı yok.
2009 yılında hayatını kaybeden, bilimkurgu edebiyatının özgün kalemlerinden J. G. Ballardın 2006 yılında yayımlanan romanı Türkçeye 2013 yılında Sel Yayıncılık tarafından kazandırıldı. Ve sanki seçilebilecek en isabetli yıl buydu; çünkü mekan olarak kendine bir AVMyi seçen, arkaplanına alışveriş çılgınlığı ve bilincini kaybetmiş bir toplumu yerleştiren, insanların nasıl ilginç bir şekilde AVMlerin etkisi altında kaldığını gözler önüne seren birkaç bin metrekarelik bir distopya olarak okunabilecek bir metin bu. Tüketim çılgınlığının yanında anlatının diğer bir boyutuysa şiddet. Olaylar AVMde öldürülen babasının cinayetinin izlerini süren ana karakter Richardın peşisıra sıra ilerliyor. Bu süreçte Richardın hem babasını hem kendini yeniden tanımasına seyirci olarak karakterlerin içinde de küçük çaplı bir yolculuğa çıkıyoruz. Fakat bu cinayet bir yana, yazarın asıl derdinin arka planda yaşananlar olduğu anlaşılıyor. Günümüz toplumlarının tapınağı haline gelmiş AVMler, alışveriş hırsıyla deliye dönmüş insanlar ve adeta baskıcı devlet yönetimlerinin mikro ölçekli postmodern bir kopyası haline AVMlerin iç işleyişi (yani alışveriş faşizmi) hem atmosferi oluşturuyor hem de yazar tarafından derin bir şekilde sorgulanıyor.
mabelimizin matizimizin hoş şarkılarından biri.
burda da ne demiş biliyor musun kank ?
hangi kan affeder bayım, kalbinizdeki kini ? demiş. adam biliyor işini ya.
dostoyevski nin bir şizofreni anlattığı dönemin eleştirmenlerince beğenilmemiş eseri. ayrıca tarafımdan her okumaya kalkışıldığında ruh sağlığımı ciddi anlamda bozduğundan mütevellit bir türlü tamamını hatmedemediğim eser. romanın kahramanı goldyadkin öyle garip hareketlerde bulunuyor ki okurken ben utanıyorum öyle bi ilginç.