bir kısım yazarların henüz yeni ısınmaya başladığı
bazılarının, kalemi kağıdı bırakıp hayatı sorguladığı
bir kısmının su içtiği bişiler atıştırdığı
sınav gözetmenine, önde oturan vatandaşa şuna buna gıcık olanların bulunduğu
az da olsa bazılarının tozu dumana kattığı sınavdır.
12 sene olmuş; unutulanlar dışında değişen bişey yok.
bir sene boyunca emek harcayan arkadaşlar şu dakikalar da emeklerin karşılıklarını yavaş yavaş almaya başlamışlardır inşallah . allah yardımcınız olsun .
öğretmenleri olarak girecek olanlara başarılar dilediğim sınav.
mat-2 bölümünden sorumlu olanlar dikkat etsinler bu sene her bir net önceki senelere oranla daha fazla öğrencinin önüne geçmeyi sağlayacak.
gireli-kazanalı tam 6 sene olmuş. dün gibi hatırlıyorum tam bu gece yani cumartesi gecesi arkadaşımın ablasının düğününde yeterince dağıtmak yetmezmiş gibi birde üstüne bara gidip saat 3e kadar eğlenmiştik. elimizde kadehi her kaldırışımızda 3 kişi, 3 össci, 3 yeminli kalemşör birbirimizin gözüne bakıp "lan boku yedik bu saate kadar durulur mu?hemde barda"
kısacası azizim saat 5 gibi eve girdim, kapıyı bir açışım vard ki sanırsın 40 yıllık hırsızım o derece korkuyorum ebevenylerimden (gerçi lisede ki bölümümünden üniversitede ki bölümüme kadar hiç karışmadılar sağolsun) 1 saat uyku ve sınav stresinden eser yok. aldım kalemimi silgimi (okunmuş şeker, türbeden gelen su/toprak hatta sirke yoktu o zamanlar) gittim sınava.
ve kazandım. daha doğrusu o gece sarhoş 3 kişiden 2si kazandı, hatta moralini bozmak gibi olmasın ama deli gibi çalışmadığımız sene kazandık bu sınavı.
belki elinden geleni yaptın bu sene, günlerce çalıştın, sosyal hayatını sıfıra indirdin ama unutma bu sınav herşey değil eğer kazanamazsan, yok kazanırsan zaten şunu farkedeceksin lan ne saçmaymış sınav. kazanamazsan devam et, ilkinde olmazsa ikincisinde, ikincisinde olmazsa üçüncüsünde, üçde olmazsa zaten bokunu çıkarma iş bul çalış.
girip kazanmış biri olarak şunu söyleyebilirim bu sınav bundan sonra karşılaşacağn sınavların en kolayı.
aslında öss o kadar koymaz adama. aslında sadece sınavlardan biridir. bizi asıl yoran; bunu kendi tercihimiz ve hayallerimiz dogrultusunda değil, yaşamla ölüm gibi bir zorunlulukmuş gibi kalıplara sokan çevremizdir. iyilik yapayım derken kazıgın en buyugunu atarlar. bırakın tınlamayın. mumkunse şunu bi okuyun: (bkz: oss 2008/#3537437). her şeyi unutup sakinleşicem triplerine girip rol de kesmeyin. neysek "o"yuz.
not: şey bi de rica etsem, hani ben yarın bu sınava gircem falan ya... şey.. artı oy verseniz her yazdıgıma.. hani moral olur? şimdi eksi oylarsanız falan benim moralim bozulur kazanamam sınavı.. yani ne bileyim yanımda bu insanlar falan der belki sayenizde kazanırım bu sınavı? ne dersiniz? olmaz mı? canın sağolsun... ***
kolay gelsin yahu.
neyse.
heyacan normal birşey cağnım, korkmayın demek istiyorum.
ayrıca sınavda konsatrasyon bozulsada önemli değil, bir 30 saniye gözlerinizi kapatıp, şakaklarınızı ovuştursanız geri ısınırsınız sınava.
ama motivasyon bozulursa dikkatli olmak lazım.
ciddi anlamda sınav esnasında motivasyonun bozulmasından daha yararlı birşey olamaz.
zira heyecanın tek sebebi o motivasyondur. motivasyon bozulduktan sonra bir 10 dakikanız yanar, üç virgül beş atarsınız, ne yapacağınızı şaşırırsınız.
ama o 10 dakikayı atlattıktan sonra evdeyken nasıl sallamaz biçimde soru çözüyorsan, sınav öyle bir vaziyet alıyor. o 10 dakikada sakın sınavdan çıkmaya kalkmayın.
nasıl yani diyenler için; bak şimdi türkçe testi bitti diyelim, matematik kısmısına geçtin ilk 5 soruyu yapamadın. işte motivasyon o noktada kopuyor. otur 10 dakika sakinleş. bunu diyorum işte. aksilik bu her an herşey olabilir.
ben ayağa kalkıp geri oturdum. çıkıp giderseniz sonra çok pişman olursunuz.
az önce kanal1'de canlı yayına katılan ösym başkanı ünal yarımagan'ın sunucunun sordugu "hocam bu seneki katılım gecen senekinden az. bu, bu sene sınava girecek adaylar için bir şans mıdır efendim?" sorusuna "tabii ki, tahminlerimize göre her iki ögrenciden biri örgün eğitim ya da açık ögretim bölümlerine girecektir." dediği sınav.
şimdi bu adam yüreklerimize su mu serpmiş oldu? anlamadım ki...
öss'ye hazırlanan gençlerin oldukça büyük bir bölümünü strese sokan olay. senelerce dersaneye git, çuvalla para dök, sonuç? üç saatte yüz elliye yakın soruyu çözeme. olur mu öyle şey? bir türk genci olarak senin görevlerin aşağıda sıralanmıştır, oku ,feyz al..
1) oks'yi kazan.
2) liseye, ayrıca da hayatının en güzel geçeceği yıllara ilk adımını at.
3) sınavlarla boğuşmaya başla
4) lisede bölümünü seç, yalnız dikkatli ol,sıradan bi seçimle bile hayatın kayabilir...
5) "lan acaba ben bu bilgileri niye öğreniyorum ki, ne s.kime yarayacak endoplazmik retikulum, çukur ayna vs.?" diye sorma, sadece düzene uy ve çalış.
6) lise sona başla.
7) öss stresine de başla.
8) dersaneye kayıt ol.
9) hafta içi okul,hafta sonu dersane ve ev üçgeninde bir sene boyunca mekik doku.
10) öss'yi kazanama, üstüne üstlük ailenden tonla azar işit.
11) seneye tekrar kayıt ol, itiraz yok, devam.
tüm bu kurallara bağlı kaldığın sürece ülkene, devletine, milletine ne kadar bağlı bir birey olduğunu görenler seni takdir edeceklerdir.
lise 3'e kadar [bizim zamanımızda liseler 3 yıldı evlat] çok çok çok başarılı bir öğrenci olmadım hiçbir zaman ama çok zekiydim. hani zeki ama çalışmıyor'daki gizli özneydim. lise sona iteleyerek geçtiğimde bu sınavın hayatımın en önemli sınavı olduğunu fark ettim. önümde bir sene vardı. düşündüm. her yol "o" yol ayrımına geliyordu. o yol da ikiye ayrılıyordu. "1 sene it gibi çalışıp hayatımı(?) kurtarmak mı?" yoksa "1 sene it gibi gezip hayatımı(?) mahvetmek mi?"... bu yol ayrımının kendimizi kandırmaktan başka hiçbir şey olmadığını sonraları anladım, anlatcam dinle bi. sonra karar verdim, karının kızın olmadığı bir dersaneye gidip [maltepe dersanesi] 1 senemi hiçe sayarak ders çalışıp üniversiteye girecektim. hakikaten de 1 sene boyunca it gibi ders çalışıp, dersanelerin deneme sınavlarında gerek ankara gerekse türkiye'de dereceler yaparak götümü tavana vurdurmuştum. öyle ki, lise sondaki devamsızlık hakkımızı sonuna kadar tükettikten sonra [raporlar neyim de dahil], hocaların da gösterdiği anlayışla ders dinlemek yerine öss dene sınavları çözdüğümüzde neredeyse tüm okul başıma toplanır yapamadıkları soruları bana sorarlardı. ben de artist artist anlatırdım ama iyi niyetle. öss'ye 3 ay kala girdiğim hemen her deneme sınavında; türkçe, tarih, felsefe, matematik, fizik, kimyadan istisnasız full çekerken* biyolojiden her dem sıçardım. ve kendi sınav statejimi belirlemiştim; türkçe, tarih, felsefe, matematik, fizik, kimya full gelecek, biyolojiden yaptığım her soru ise sadece ekstra olacaktı. o yüzden biyoloji dışındaki tüm dersler benim için hayati önem taşıyordu.
sınava sayılı günler kala, başta okuldaki öğretmenlerim, arkadaşlarım ve sonra aile ve akrabalarım ham puanda türkiye'de derece yapacağımı, zeki ama çalışmıyor dönemlerim nedeniyle 40 üzerinden 34 gelecek olan ağırlıklı orta öğrenim başarı puanım nedeniyle toplamda yine de fena olmayacak bir başarı yakalayağım hesaplanıyordu. sorun da buydu zaten. hesaplayan onlardı, benim adıma, benim bundan sonraki hayatımın nasıl olacağını hesaplıyorlardı.
sınav gecesi gördüğüm zilyon tane kabus hasebiyle uyuyamamış pazar gününe yorgun kalkmıştım. annemin yataktan beni kaldırıkenki o merhametli bakışları içinse şu an için bile hayatımı verebilirim. [bundan sonra, kurban bayramlarında hayvanların gözlerinin içine bakın. işte sınav sabahı siz de öyle bakıyor olacaksınız hehehe] "sağlam bir kahvaltı"dan sonra, "şeker, şu, kalemler, silgi, kalemtraş" artık allah ne verdiyse nevaleyi toplayıp, önde annem ve babam, arkada ben bir gün öncesinden babamla keşfettiğimiz, 3 saatlik sahne performansımla hayatımın o andan sonrasını belirleyeceğim deney alanı yani başkent lisesi'ne doğru yola koyulmuştuk. hava yağmurlu, gece kabuslardan dolayı uyuyamamış olan bense havayla doğru orantılı olarak içime kapanmış, radyodaki "sınava girecek olan herrrrkese başarılar" diyen adam hakkında "demesi kolay yavşak" diye düşünürken kendimi deniz gezmiş gibi hissediyordum. [burası yalan. oy toplamak için yapıyorum. hatırla sevgili de hazır bitmişken, son demlerinden ben de nemalanayım istedimdi]
annemle babamla öpüşüp, nevaleleri ve geceden üst cebime koyduğum tek dal sigarayı alıp merdivenlerden ağıııır ağır çıktım. tuvalette iki nefes sigara çekip attıktan sonra aynaya attığım bruce willis bakışını ise bir ben bilirim bir allah. "hadi oğlum, bitiriyoruz" gibi kendimi gaza getirmekten ziyade kendimle geyik yaparak [ki ben kendimle çok eğlenirim] rahatlatmaya çalışma çabasından başka bir şey değildi bu.
ve sınav...
matematik 30'da 30 giderken, öss 2000'i bilenler için konuşuyorum, ilk yarı deniz tarafına bakan kaleye hücum eden ben o meşhur "karınca sorusu"na gelip takıldım. takılmak ama kelime anlamının tam olarak hakkını veren bir ifadeydi burda zira 15 dakika, mübalağasız 15 dakika o soruyu çözmek için bekledim. nedeni ise, yukarıda yazdığım gibi, biyolojideki açığımı ancak ve ancak saydığım o derslerden fire vermeden telafi edebilirdim. 45. dakika'da, daha 30 tane matematik sorusu çözmüş birisi olarak tüm motivasyon ve konsantrasyonum sıfırlanarak kitapçıkları kapatık ayağa kalktım. o an gözetmenin bakışını unutmuyorum. annemin sınav sabahı beni kaldırdığı andaki gibi şevkatle bakıyordu yüzüme. "yapma evlat" der gibiydi. annem geldi aklıma doğal olarak. ama o'nun "için" değil, o'nun 1 sene boyunca "sınavı bitirmeden çıktığın için kazanamadın bik bik bik" diyerek beynimin etini yiyeceğini düşündüğümden oturup, diğer sorulara geçtim. tüm sorulara baktım, yapabildiklerimi yaptım konsantre sıfır bir halde. "nasıl olsa 1 sene daha hazırlancam, bunu saymıyoruz aaa valla olmaz lütfen" diye düşünerek.
sınavdan çıktım sonra. yaklaşık bir 15 dakika önce. annemle babamın suratına dediğim ilk laf "olmadı" imiş. inanın sevgili dostlarım, hatırlamıyorum. onlar da haliyle bir şey demediler.
sonra sınav sonuçları açıklandı 237 maksimum sayısal puanı olan o sistemle 199 almışım ki baraj 120 idi. yani aslında fena sayılmayacak bir puandı ama benim için bir skandaldan öteye geçmiyordu. sonra bir şey oldu ve ben o sene üniversiteye girdim. olan şey ise babamın lafıydı. "sen bilirsin oğlum ama şunu da düşün 'ya seneye de aynı şey olursa'". hakkını yemem. babam dedi diye tercih yapıp o sene üniversiteye girmedim. ben istediğim için, 1 sene daha o çileyi çekemeyeceğim için, hadi çektim, 1 sene sonra aynı kabusu yaşamamak için üniversiteye girdim. ve üniversitenin ilk 1 ayı hep aynı rüyayı görerek uyandım. annem geliyor "oğlum hadi kalk öss'ye geç kalacaksın". sonra da diyorum ki "off hepsi rüyaymış, şimdi o soruda takılmayacağım, yapamazsam geçerim..."
ama tabii ki rüya değildi. uzatmayalım
sonuç? 4 senede üniversiteyi bitirip şu an çok mutlu olduğum ve bence fena da kazanmadığım bir işteyim. diyeceğim o ki, belki hayalini kurduğunuz yere giremeyeceksiniz, belki sınavınız iyi geçmeyecek ve 1 yıl daha hazırlanacaksınız. ama unutmayın sonuç olarak iş sizde bitiyor. bu sınav da dahil "hiçbir şey" sizin "hayat"ınızı "sizin" etkilediğiniz kadar etkileyemez. şimdi içinizden bazıları "ama bir net bile hayatımızı tümden değiştirebilir" diyecektir. hak verir ve eklerim; yolda karşıdan karşıya geçerken 1 saniyelik geç haraket etmek de hayatınızda çok şeyi değiştirebilir. sınav ne ola ki?
ve ne olursa olsun, sınav bittikten sonra sınavı "elinizden geldiğince" düşünmemeye çalışın. tatilin tadını çıkarın zira bu yazdan sonra kimse size bu kadar toleranslı olmayacak. çünkü asla bir daha bu kadar koyun gibi hissetmeyecek/hissettirmeyeceksiniz kendinizi. ahahaha.
ha bi de benim yaptığım gibi bir soruda çok fazla takılmayın. koyun götüne gitsin.
not: karınca sorusunu 20 saniyede çözdüm ikinci baktığımda.
1-0 çifte şans ile öss yenilmez dediğimdir. erdoğan teziç yükselen bir performans çiziyor, gol atacağı kanısındayım. erdoğan teziç tek başına takım maşallah, çıkar tek başına da oynar.**
sabahın köründe pek cok üniversite adayının yollara dökülerek girecegi sınavdır.
girecek olanlara şimdideb başarılar.
bilinen suku bu yıl sınava girenlerin %50'ye yakını örgün ögretime girebilecek diyorlar , nedeni ise liselerin uzatılmasıymış... bu yıl mezun yokmus. *