evet, belirtildiği üzere tarantula diye bir türü olan hayvan. zamanında rock bar açma hayalim vardı ismini tarantula koyacaktım. ama benim konum o değil tabii. yazılmamışı yazalım, muğlalı bir rock grubu. muğla çevresinde iyi tanınırlar. talat abi * kurucusu olduğu grupla 1986 yılında yaşamak seninle güzel albümünü kaydetmişti. kaset formatında albüm sınırlı sayıda elden ele dolaştı. muğla civarlarında sayısız konser verdiler. canım seninle olmak istiyor rock balad olarak, garajlar albümün lokomotifi olarak hayli ses getirmişti.
grup, 2008'de tekrar toparlanıp talat abinin oğlunu da gruba almasıyla doruk * yeni albüm çalışmalarına başladı. ve 1986'den 25 yıl sonra 2. albüm benimle olm.a. artık raflardaki yerini aldı. eski albümden 3 şarkı yer alıyor 10 şarkılık albümde. canım seninle olmak istiyor, garajlar ve yaşamak seninle güzel... albüm dinlediğim kadarıyla ses kalitesi olarak sorunlu biraz. bu zaten grubun kısıtlı imkanlarıyla çalışma yapmasından doğuyor şüphesiz. özellikle garajlar ilk albüm performansının hayli altında yorumlanmış. yeni şarkılardan, kadın dikkat çekiyor. biraz anadolu rock ritimli akıp giden talat abi'nin bir türlü ismini koyamadığı adını koyamadığım gene öne çıkan albüm şarkılarından.
grup diskografisi şöyle oluyor:
1986- yaşamak seninle güzel
2011- benimle olm.a.
edit: güven erkin erkal 'in grubun 80'ler sonrası rock müziğimizdeki önemine binaen söylemleri de vardır. o zamanlar devil var işte. whısky, akbaba daha sonra falan.
edit büdüt: grubun marşı canım seninle olmak istiyor'u kliplendirmesi hoş olmuş. zamanında haluk levent 'in talat abiden bu şarkıyı istediğini biliyorum. vermemişti talat abi. halukluk şarkıdır biraz.
hareketsizliğe doğru yaptığı hareketle, hem hareketi hem de hareketsizliği bayraklaştıran muhteşem avcıdır.
hayvanlar içinde bir hayvan simgeleştirilmek istense örümcekten daha iyi bir örnek bulunamaz!
hareketsizliğin olduğu her yerde örümcek ağı; temizliği yapılmamış oda, kullanılmayan eşya, giyilmeyen ayakkabı ve elbise, girilmeyen ev, hareketsiz olan her şey...
tıpkı insan ruhunun derinliklerinde terkedilmiş, çürümeye yüz tutmuş soylu duygular gibi...
tıpkı geçmişimize güzellik katan ancak bir kenara itilen kültürel ve ahlaki değerlerimiz gibi...
tıpkı artık sahip çıkmadığımız ve bir zamanlar hayatımıza değer katan akrabalığımız, komşuluğumuz, kardeşliğimiz, dostluğumuz gibi...
tıpkı kullanmadığımız için kaybetmeye yüz tutmuş insanlığımız gibi...
nereden geldiği belirsiz bir örümcek; artık kullanmadığımız, unuttuğumuz, kaybettiğimiz maddi ve manevi bütün değerlerimizin üzerine bir ağ örüvermiş, eskitmeye ve zamanla yok etmeye namzet göstermiş... hem teşbihte hem hakikatte!
sadece hareketsizliğin mi? aynı zamanda hareketin de şaheserini örümcek yazar!
hareketsizliğe doğru ilk hareketi bile ibretliktir. kullanılmayana, zayıflamış veya zayıflatılmışa doğru; sessizce, farkedilmeden, hızlıca ve sinsice geliştirilen ani bir aksiyon keyfiyeti... bazen hiç ummadığımız bir yerde aniden karşımıza çıkıverir örümcek ağları.
ama asıl hareketi avcılığında gösterir. hiç bir örümceği avlanırken gördünüz mü?
avı, onun menzilindeki en uygun mesafeye gelinceye kadar;
o bir buz kütlesidir!
o bir sabır taşıdır!
o bir heykel abidesidir!
tek bir hareket görseniz ya! göremezsiniz. sanki zaman donmuştur onun için.
hareketin içine bile hareketsizliği kamufle etmiş müthiş bir aksiyoncudur.
sonra?
ani bir hamle! ama ne hamle! ani, isabetli, kendinden emin ve soğukkanlı... sanki biraz önce taş kesilen o değildi! ve birden o korkunç bacaklarının arasına alıvermiştir kurbanını... o anda o kurbanın rolündeki bir sinek olmak istemezsiniz. onun bacaklarının arasında çırpınarak can vermek insanoğlunun en son hayal edeceği şey olsa gerektir.
göreceli olduğu için; insanın ona baktıkça görüntüsünün verdiği korkutucu asalete hiç değinmiyorum. ama her insana az veya çok tesir etme istidadına sahip olduğu da inkar edilemez.
ne yılan, ne fare korkunçluk konusunda bu hayvanı tek geçerim. milimetriklerinden büyük olanlarına kadar hepsinden korkar ve tiksinirim. adını duyduğum an bir ürperme alır beni ki sormayın... korktuğum ve kaçtığım kadar ilgimi de çeken hayvandır ama, araştırmayı hakkında yazılar okumayı severim. ama yazının kıyısında köşesinde bir örümcek resmi koymayın ne olur tanıyoruz biz onları zaten resme ne gerek var canııımmm?.
evlerin tavanına ağ yapan küçük çok bacaklı böcek. kendisi öyle bir bela ki bizim salonada medeniyet getirdi. resmen ali ağaoğlu projesi dikti köşeye. baktıkça imreniyorum. arada evin hanımı toz filan silkeliyor enişte bey maçlardan sonra taciz ateşi açıyor ama biz mutluyuz örümcek ailesi ile. zaten kurtulmaya çalışmak zor eve bizden daha hakimler.
en fazla karşımıza çıkan pek sevimli hatta hiç sevimli olmayan bir böcek türü. genelde büyükler pek korkulacak bi yanı olmadığını söyler ama yine de ısınamadım bende. şu da bir gerçek ki çığlıkta atmam.
mısır tarlasının ortasında, iki mısır ağacının ortasına ağ örmüş bir şekilde görülünce, gören insanın donup kalmasına neden olan ucube hayvan. Sanki her yan örümcek kaynıyormuş gibi hisseder, fena halde uyuşup kalırsınız.
Sevdiğim birkaç böcek türünden biridir. Çok artistik bir böcek olmasına karşın ağ örmeyen tipleride vardır. (ÖR: kurt örümcekleri) ayrıca çeneleri çok gelişmiştir. Zehirli türleri olsada yinede çok şirin böceklerdir. kız veya kadınları yemezler ayrıca korkmaya gerek yok.
gecenin 12 sinde karşımıza çıka bilen ürküten yaratık. Şu an beni gördü sanki utanmış gibi yavaşca arkasını dönüp duvarla aşağı indi. inşalla geri dönmez.
mısır tarlasında karşılaşılan türleri bazen çok büyük olabiliyor. bu sebeple mısır tarlasına girmeden önce 2 defa düşünün derim. el içi kadar sarı bacaklı bir tane görmüştüm, muadilinden de onlarca. zehirli olabiliyorlar.
nedir ne degildir bilmeyen çocuk bile gordugunde çiglik atar.
Tanrim bu hayvanlari neden bu kadar çirkin yarattin... Oysa ki çogu çok zarif, dokunsan bacagi kopuyor filan, kiyamam. Kedi bile denk getirdiginde çitir çitir yiyor biskuvi gibi.
ben de çok korkuyorum, ama ölduremiyorum da, odamda bir tane var diye gidip salonda uyudum aksam. Belki varligimi bile farketmezdi.
Bu arada kocaman gerçek ve tasla kapli bir yuzuk istiyorum boyle orumcekli. Ariyorum ama yok.
Yurt odamda, hemen yatağımın dibinde, duvardan yavaş yavaş yukarı çıkarken 4-5 cm büyüklüğünde bir tanesi görülmüştür. Fark edilir edilmez yataktan "ananı sikim" feryatlarıyla fırlanmıştır. Oda arkadaşlarıyla birlikte bi "anooovv bu ne lan" çekilmiş, ardından öldürülmesine karar verilmiştir. Hayatımızda bu kadar büyük örümcek görmedik abi. Hayvanın 2 tane kocaman dişi vardı. Arka bacakları 4-5 cm uzunluğundaydı yav. Her yerim kaşınmaya başladı amk psikolojim bozuldu. Allah'tan fark ettim yoksa o örümcek sikerdi beni.
Yatagın altından duvara tırmandıgı için 5 dakikadır izliyorum da... Çok güzeller.
O bacakların simetrisi, renkleri, dikkatli dikkatli hareket edişleri filan.
Öpesim geldi.
Bence çoğu kişi kültürleri, ve zararlı bildikleri için çirkin buluyorlar. Bu imaj onlarda korku hissine sebep oluyor çünkü.
Kutuya atıp özgürlüğüne salma zamanı geldi seni küçük örümcek. * yeterince koşturdun arkandan.
Edit: Sen de bana bu kadar iyi davranır mıydın çok merak ediyorum...
sırf öldürmemek için evimi paylaşıyorum bu ibnelerle. Çeşitli yerlere ağ örmüşlerse dokunmuyorum ama insan evin ortasına da ağ örmez ki arkadaş git duvar dibine ör ağlarını. Her sabah yüzüme gözüme ağ geliyor anasını satayım karşı duvardan diğer duvara geçiyorsun spaydik olmuyor böyle bir dahakine atacam dışarı.
Örümceklerin yolların karşısına nasıl ağ ördükleri uzun bir süre insanların kafalarını kurcalamıştır. Doğabilimciler eskiden örümceklerin ipliklerinin bir ucunu bir bitkiye bağlayıp yürüyerek yolun karşısına geçtiğine inanıyordu. Fakat 1889'da örümcek uzmanı Henry Christopher McCook, New Jersey'de gözlemlediği, suyun üstünde bir çalılıktan diğerine uzanan ağlara dayanarak alternatif bir teori geliştirdi. "Bunlar nasıl yapıldı" diye yazıyordu. "Havadan yardım almış olmalı". McCook ağların rüzgarla nasıl yol aldığına dair bir kanıt bulamadı. Ondan neredeyse yüzyıl sonra Panama'daki Smithsonian Tropik Araştırma Enstitüsü'nde bilim insanı William Eberhard, 65 farklı türe ait örümcekleri yakalayıp stratejilerini inceledi. içlerinden bazılarının bir "köprü ipliği" üretip bunu rüzgarla bıraktıklarını, sonra da bir ağaç dalına ya da taşa yapışmasını beklediklerini gördü. iplik yapışınca örümcek ipliği geri çekip gerginleştiriyor, sonra üzerinde yürüyordu. McCook, genişliği 8 metreyi bulan ve köy yolunun üzerinden aşan bir iplik görmüştü. Rekor ise Caerostris Darwini ya da Darwin'in Ağaç Kabuğu Örümceği'ne ait. Madagaskar'da yaşayan bu örümceğin ipliği 25 metreden geniş nehirlerin, göllerin üzerinden aşıyor.
Bir yöntem de "balon ipliği". Bu stratejiyi kullanan örümcekler havaya bir iplik salıp ucuna tutunuyor. Rüzgar örümceği havalandırınca,hayvan adeta bir şemsiyeyle uçan Mary Poppins gibi havada yol almaya başlıyor. "Örümceklerin balon yöntemiyle kilometrelerce öteye gittiğini gösteren kanıtlar mevcut." diyor Akron Üniversitesi'nde örümcek biyoloğu olan Todd Blackledge, "Bazıların atmosferde 300 metre kadar yükselerek okyanus ortasındaki gemilerin üzerine düşüyor." Fakat örümcekler söz konusu olduğunda her yanıt yeni bir soruyu beraberinde getiriyor. Örneğin "Uçan bir örümcek, 'ben burada ineyim' diyebiliyor mu?" diye soruyor Eberhard. "Bu hiç kimsenin yanıt aramadığı, çok ilginç bir soru."
(Popular Science Türkiye, Aralık 2014)