önsöz

entry28 galeri1
    28.
  1. (bkz: türkler önsöz okumaz)

    kanısını haklı çıkartan ve bu kanıya göre türklerin ne denli pratik zeka sahibi olduğunu söylemeyi kolaylaştıracak yabancı bir yazardan bir kitap var elimde.
    şimdi bu kitabın çevirmeni on iki sayfalık bir önsöz, iki sayfalık da çeviri ile ilgili yazı yazmış.
    kitap zaten üç yüz küsür sayfa, üşengeçlik etmeyip ön on dört sayfayı okuyayım dedim. milletimizin kıymetini bilelim. öyleyse vardır bir hikmeti derler ya, hakikaten var. önsöz bölümünün hepsini okumadım ama goygoydan ibaret olduğunu anlamama yetecek kadarını okumaya çalıştım. ya yukarıda bir yerde bir yazarın dediği gibi yayınevi taktiği. ya da bendeki örneğiyle ilgili çevirmenin ego tatmini. yani hakikaten başka bir şey değil.
    alaka kurulabilir mi bilemiyorum ama bir filmi fragmanını izlemeden izlemekle eşdeğer olabilir. olabilir mi? yani, eğer olabilir diyosanız varın hesap edin işte önsöz okumadan ne kaçırdığınızı. c'est tout.
    0 ...
  2. 27.
  3. inanmışlığın zerresinde yargılanan tüm tutsak düşüncelere, özgürlük için çarpışan bedenlerin kararlılığında, şakağa dayanmış soğuk namlu hissiyatlarına, ipsiz darağaçlarına, gencecik fidanlara, susuz dudaklara ve tüm yarım kalan bakışmalara...

    şeklinde devam eden memleketin kırkikindileri adlı, haziran gibi piyasaya çıkacak üçüncü kitabımın önsözüdür.
    0 ...
  4. 26.
  5. Bir kitabın iç alemini önünüze sermesi gereken giriş cümlelerine verilen genel addır. Kitabın yazarı dışında birinin yazması makbüldür. Mümkünse bunun meşhur bir edebiyatçı olması o kitabı değerli hale getirir. Son zamanlarda okuduğuğum en güzel önsöz yazısı Hiç Sesler isimli kitaba aittir. kitabın önsözü en az kitap kadar okunmaya değerdir.

    --spoiler--
    Başlangıcı da sonu da belli olmayan bu şölende insanoğlunun ortaya koyabileceği en yüksek çıta yazmaktı. Yazmak, bilmeyi ve anlamayı da kapsadığı için yalnızca karakter transferi değil; hayâliyle, ıstırabıyla, hatasıyla ve doğrusuyla insana ait tüm unsurların yine insana geçmesi için köprü vazifesi görüyordu. Yazmak, aslında bilmenin değerini başkalarına ulaştırmak için ortaya konulmuş ve hiçbir zaman aşılamayacak büyük bir icattı. Yazı olmasaydı belki de hâlâ Âdem’i bekliyor olurduk. Varlığa kıymet yüklenilmesi, onun tanımlanmasıyla mümkündü. Kıymeti olmayan bir şeyden de bahsedilmezdi. Âdem’den önce ne vardı? Âdem, bir ifadeyle yazının diğeriyle anlamın vücut bulmuş hali miydi? Bu sorular diğerlerini kovaladı. Deniz, içindeki tüm canlılarla denizdi. Balığın suya, suyun da denize ihtiyacı vardı. Peki, Âdem’in ihtiyaç duyduğunun neye ihtiyacı vardı? Tren penceresinden rayları izlerken onlarca, yüzlerce yıl önce yaşamış insanların bendeki karşılıklarını düşündüm. Bin yıl önce yaşamış bir adamla aynı düşünceleri paylaşıyorsam, o adamdan ölü olarak bahsedebilir miydim? Belki de havanın soğuk oluşundan sıcak bir düşünceye sığınmak ya da soğuğu unutmak için zihnimi meşgul etmek istiyordum. Yolculuk çok uzundu ve hiç tanımadığım bir vagon dolusu insanla bu yolu geçirmek zorundaydım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum; fakat sanırım sabaha daha çok vardı. “Mırıldanmalarınızı duydum” dedi genç kadın.

    — Farkında değildim, kusura bakmayın. Rahatsızlık verdiysem öz…

    — Hayır, hayır. Rahatsızlık vermediniz. Bilakis memnun oldum. Benim de içinden çıkamadığım sorularım var. Bu arada ismim Havva.

    — Memnun oldum. Ben de Cahit. Cemil Cahit.

    — Ailece yolculuk yapıyoruz. Babam Müslüm, abim Edip, bunlar da kardeşlerim Turgut ve Cemal. Yan vagonda da komşularımız var. Milena Hanım, Arthur Bey ve oğulları Samuel de buradalar. Onlarla istasyonda tanıştım.

    — Merhaba, memnun oldum.

    — Siz hangi insanı yaşadığınızı düşünüyordunuz? Buna benzer bir şey söylemiştiniz az önce.

    Müstakil bir kimlikten bahsetmiyorum. insanlar diyorum, insanlar bence ölmüyor. Yüzyıl sonra birileri hislerinize sahipse siz ölmüş olamazsınız. Her şeyi bir bütün olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. insanların fiziki özellikleri bile birilerine benziyor. Her çocuk, ailesinin hem fiziksel hem de karakteristik özelliklerine sahip olarak doğuyor. Bunlar bile insandan insana geçerken hissin, hayâlin geçmemesi mümkün mü? Hiçbir şeyin ziyan olmadığı bir yerde, insan ziyan olabilir mi? Şu karanlık ormanda siz varsınız, orman da içinizde aslında. Gördüğünüz, hissettiğiniz, bildiğiniz her şeyde siz varsınız. Her şeyden de sizde var.
    — Ama hepimiz toprak olacağız.

    — Bir anlamda doğru; fakat topraktan yine insana karışacağız. Bunlar zincirin halkaları gibi geliyor bana. Şimdiki halka konumundan başka bir halka konumuna geçtiğimizde, hâlâ zincirin parçası olduğumuzu, hatta zincirin ta kendisi olduğumuzu söyleyebiliriz. Meselâ elinizde bir kitap var.

    — Evet. Eski bir sofistin savunması.

    — Siz bu kitabın neresindesiniz?

    — Onca satırın altını çizdiğime göre, sanıyorum her yerindeyim.

    — işte o sofist yalnızca düşünce alanınıza değil, bu kanalla tüm kimliğinize sirayet etmiş, sizde vücut bulmuş.

    Şimdi siz bu kimseyi her şeyiyle ölü olarak nitelendirebilir misiniz?

    — Sanırım hayır. Söylemek istediğinizi çok iyi anladım.

    Konuşurken etrafımdaki insanların söylediklerimi dikkatle takip ettiklerini gördüm. Bir anda başka insanlar da bu konuşmaya dâhil oldu. Behçet, Sıtkı, Sezai, ilhami, Kaan ve Sergey beyler ile Sylvia, Nilgün ve Özge hanımlarla tanışmış oldum. ismini hatırlayamadığım başkaları da vardı. Havva dışında kimse söze girmiyor, bütün vagon bana bakıyordu.

    — Hepimiz bu tren gibi aynı yöne gidiyor, birbirimizin izleğini takip ediyoruz. Buna rağmen yaşadığımız tüm hayatlar orijinal; fakat başkalarının hayatlarından arındırabileceğimiz bir hayatımız yok. Birey, bütünü oluşturan parçadır. O halde herkesin bütün iddiasında bulunma hakkı vardır.

    Havva da susmuştu artık. Hitabetim çok zayıf olmasına rağmen insanların sessizce dinlemelerinden ve kalabalığın her dakika artmasından endişeleniyordum. Gömleğimin üst düğmesini çözüp ceketimi koltuğun arkasına astım.

    — Şimdi hanginiz, evet hanginiz ayna karşısında gördüğüne “ben” diyebilir? Hangi hayâlin takıldığı rüzgârsınız? Peki, bu karşımızdaki şey nedir, ayna kimdir?

    Herkes üzerime doğru gelmeye başladı ve tek tek kulağıma bir şeyler fısıldayıp “Bu sözlerimiz hep sende kalsın, almak isteyen seni bulsun” dedi. Ne demek istediklerini pek anlamadım. Yüzümde ise sert ve soğuk bir şey vardı. Bir de uyuşmuşluk hissi.

    — Uyandırmak zorunda kaldım, kusura bakmayın. Son istasyona gelmek üzereyiz. Camda yüzünüzün izi çıkmış.

    — Oh! Rüyaymış demek.

    — Efendim?

    — He, yok yok size söylemedim. Uyandırdığınız için teşekkür ederim.

    Trenden indiğimde hava aydınlanmıştı. Geldiğim yerin neresi olduğunu bilmiyordum. Neden burada olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Uzun süre raylara baktım; insan yüzlerine, ışıklara, birilerini bekleyenlere, yolcu edenlere… Sonra heybetli bir kapıdan içeri girdim. içeride büyük bir masa kurulmuştu ve az önce rüyamda gördüğüm bütün insanlar masanın etrafında oturuyordu. Dizlerimin bağı çözülmüş, şaşkınlık içinde insanlara bakıyordum. “Soframıza buyurmaz mısın?” dedi biri. Hiçbir şey söyleyemeden bir sandalyeye oturdum. Az önce rüyamda etrafıma toplanmış insanların yanındaydım ve hiçbiri bana bakmıyordu. Ellerimin titremesi geçmeden beni içeri davet eden kişi geldi yanıma ve “O duyduğun iç sesin” dedi, “belki de hiç sesin.”

    insan ne okuduğu ne gezdiği ne de yaşadığı kadardır. insan, evrenin önü ve sonu belli olmayan bilmek sularından beslendiği kadardır. Suyun kenarında durmak, o sudan içmek anlamına gelmez; fakat o sudan içmek için illa suyun kenarında olmak gerekir.

    Kadim dostum Nurdal Durmuş bir sofra kurmuş, suyu genişletmek adına bir çaba göstermiş ve bu kitabı doymanız için avuçlarınıza bırakmış. Cemil Cahit’i sofraya davet ettiği gibi, sizleri de davet etmiş. Bu kitapta kim olduğunu bildiğiniz, bilmediğiniz insanların hikâyeleri var. Hepsinden daha çok hayâlleri var. Ne yaşıyorsanız, birilerinin de aynı duyguyu yaşadığını ya da yaşayacağını unutmayın. Bu aslında sistemin bizlere verdiği ve milyonlarcasının farkında bile olmadığı çok kuvvetli bir iletişimdir. Rüzgâra yaslanın, onu dinleyin, ona konuşun. Bir gün mutlaka cevabını alacaksınız. Kitabın neresinde olduğunuza siz karar verin. Hiç Sesler, herkesin olduğu kadar, hiç kimselerin de hikâyesidir.
    --spoiler--
    0 ...
  6. 25.
  7. bir çok kitapta bulunan olmazsa olmazlardandır. yazar ya da arkadaşı bol kepçeden o sayfada sallarlar. olay budur yani.
    0 ...
  8. 24.
  9. ben gidip başıma belalar aramışım,
    o kalıp mevlasını bulmuş.
    boynuna o yeşil fuları sarma çocuk,
    gece trenlerine binme, kaybolursun.
    solkaklarda mızıka çalma çocuk
    vurulursun.
    *
    1 ...
  10. 23.
  11. yayınevlerinin sayfa sayısı artsın da fiyatlamayı ona göre yapalım mantığından doğmuş gereksiz ve anlamsız bölüm. Hayır, çok önemli bir şey varsa kitabın sonuna da konulabilir. Anlamadığım zaten okumak için elime aldığım kitabı bana açıklayan bir önsöze ne gerek olduğu. Angut muyum ben izah ediyorsun en önde önden bir söz hazırlayarak.
    1 ...
  12. 22.
  13. Yazarın boşu boşuna kalem salladığı bölüm.
    0 ...
  14. 21.
  15. kitap okumayı seven ve cok kitap okuyan biri olarak, kitapta kesinlikle atlamadığım, mutlaka okuduğum bölümüdür önsöz.
    her kitapta olmasa da çoğu kitapta kitapla ilgili ön bilgi verilir bu kısımda. o yüzden önsözü okunmadan bitirilmiş bir kitap, kesinlikle tam anlamıyla bitirilmiş bir kitap değildir.
    0 ...
  16. 20.
  17. "inanmışlığın zerresinde yargılanan tüm tutsak düşüncelere, özgürlük için çarpışan bedenlerin kararlılığında, şakağa dayanmış soğuk namlu hissiyatlarına, ipsiz darağaçlarına, gencecik fidanlara, susuz dudaklara ve tüm yarım kalan bakışmalara..."

    12 eylül öncesi ve sonrası yaşananların anlatıldığı bir makaleden alıntıdır. kendimden izin aldım, yazdım.
    0 ...
  18. 19.
  19. kişisel olarak es geçmediğim bölümdür kitaplarda lakin Türk yazarları kitabın öyle yerlerinden alıntı yapıp "bak burada şunu demek istemiş, buna değinmiş, gizli bir anlam bırakmış işte benim bilgim aydınlığım" falan filan diye spoilerin anasını yücelten önsözler yazmaktalar bazıları işi abartık 30 sayfa bile yazmaktadır ki bırakın kitaptan hayattan soğutmaktadırlar insanı.
    bu yüzden önsözleri sonsöz olarak kitabı bitirdikten sonra okumakta yarar görüyorum. tabi yabancılar yazıyorsa daha insaflı oluyorlar baştan da okunabilir
    0 ...
  20. 18.
  21. akademik kaynaklarda danışman hocalara ve katkısı olanlara teşekkür mahiyetinde yazılar içeren bölümdür.
    0 ...
  22. 17.
  23. araştırmacının veya yazarın okuyucuya iletmek istediği mesaj, kişisel görüş, dilek ve teşekkürlerinin bulunduğu bölümdür.
    0 ...
  24. 16.
  25. son derece yüzeysel ve sığ ama bi o kadar da cuk oturan sözlere sahip hoş şarkı. zatin gülşen bu yüzden seviliyor. bayağı ama açık sözlü. adamın kafasını ayrıntılarla yormuyor. seversen kalbimde yerin hazır yok silersen kasımpaşa da indirelim biz. yetmez mi? bi de vasat aşklardan geçenler derken ki o özgüven nedir hocu? işte bunu seviyorum.
    1 ...
  26. 15.
  27. anlamsız bir şekilde hoşuma giden şarkı. bakayrım davarlara yazayrım duvarlara tarzı sözleri var ama olay müzikte. pek bir oynak pek bir fıkır. kaliteli bir dj nasıl et atmamış ki.
    1 ...
  28. 14.
  29. klibinde yemekteyize katılmış aslan adında bir zatın oynadığı gülşen parçası. bu adam yarışmada milletin önüne tatlı diye bildiğin muzu kızartıp koyduydu.
    0 ...
  30. 13.
  31. 4 senedir kavram olarak entry girilmeyen kelime. gülşen de anmasa umrumuzda değil lan.
    2 ...
  32. 12.
  33. sözleri müzikleri kadar güzel olmayan ama genede başarılı olan şarkı.
    0 ...
  34. 11.
  35. harika ötesi gülşen şarkısı, iki gündür sürekli dinliyorum gülşen yine yapmış yapacağını.*
    0 ...
  36. 10.
  37. en popüler kitapların okunma oranı en düşük olan sayfalarına verilen isim.
    1 ...
  38. 9.
  39. hacı naptın senlik gülşen şarkısı.
    --spoiler--
    severse soldan, silerse sağdan inersin hoppa dönerse gözüm
    --spoiler--
    0 ...
  40. 8.
  41. dayım orta okuldayken bana suç ve cezayı verdiğinde kitapların önsözlerinin önemine dair yarım saatlik bir konuşma yapmıştı. anladığım şey önsöz okunmadan kitap okunmaz, okunsa da anlaşılmazdı. o yüzden oturup sayfalarca önsözü okuyup hiçbirşey anlamayınca kitabı okumaktan vazgeçmiştim. ancak birkaç yıl sonra okuyabildim kitabı. sonrasında kitaplarda sadece yazarların hayatları anlatılıyorsa okudum önsözleri.
    0 ...
  42. 7.
  43. kitapların okunulmayan bölümü olup kitapla hiç bir alakası yoktur. Adam bir aşk romanı yazarken önsözün de kendi anısını veya didaktik bir bilgi vermektedir. Bu yüzden okunmaması meşru karşılanabilir.
    0 ...
  44. 6.
  45. kitapların okunulmayan bölümü.
    0 ...
  46. 5.
  47. gülşen'e yakışır şarkıdır. bu kadın yazıyor da söylüyor da demek istiyor insan.
    0 ...
  48. 4.
  49. defalarca dinlenebilecek manyak ötesi şarkı. * deli gibi sabahtan beri bunu dinliyorum.

    yok böyle bi siktir çekiş ya. gülşen herkese siktir çekmiş bu şarkıda. sadece bi pop şarkısı değil. sözleri çok iyi. dikkatli dinlemek lazım. demet akalın şarkıları gibi değil kesinlikle.

    "sevsem de siktir ederim, sevmesem de tepemi attırmayın kimseye eyvallah etmiyorum artık" diyor gülşen.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük