sadrazam talat paşa, bir gün neyzen tevfik e devlet dairelerinin birinde katiplik önerir. neyzen tevfik: "katip olacağım da ne olacak?" diye sorar. teşekkür beklerken böyle bir soru ile karşılaşınca şaşıran talat paşa, memurluk katlarını alttan üste sıralar: önce şu, sonra bu...
neyzen in hala hoşnut olmadığını sezince de, şöyle sürdürür: daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...
neyzen'in yanıtı yine bir soru olur: ya sonra?
talat paşa, bir an duraksar, sonrası padişahlıktır çünkü. ister istemez: hiç! der. bu yanıt karşısında güler ve şöyle der neyzen tevfik: "ben bugün de 'hiç'im! sonu 'hiç' olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var ?"
sayın kainat liderimizi cumhurbaşkanlığından sonra ne keser sorunsalıdır.
halifelik?
peygamberlik?
yoksa???
"bektaşi yıllar sonra çocukluk arkadaşıyla karşılaşır yolda. arkadaşı hayli yükselmiş, paraya ve üne kavuşmuştur aradan geçen zaman zarfında. başkalarınca takdir edilmeye can, edindiği payelere demir atanlarda görülegelen ego şişkinliğinden muzdariptir farkında olmadan. hep kendinden bahseder. sündüre sündüre anlatır geçmişteki başarılarını ve gelecekle ilgili parıltılı planlarını. 'peki ya sonra ne olacaksın, ardından ne gelecek?' diye sorar deminden beri ses çıkarmadan dinleyen bektaşi. arkadaşı gülümser: 'sonra iki tuğlu paşa olacağım.' beriki sorusunu yineler: 'ya sonra?' arkadaşı onu şöyle bir süzer: 'sonra üç tuğlu paşa olacağım.' bektaşi, dayanamaz gene sorar: 'sonra?' arkadaşı bocalar; 'sonra mı, hiiiç,' der fazla düşünmeden.
'bak gördün mü' diye atılır bektaşi, 'o kadar uğraşmaya ne gerek var, ben daha şimdiden senin dönüp dolaşıp geleceğin yerdeyim.