ön-türklerde düğün, eğlence veya şölen sırasında davet sahipleri armağanlar hazırlar ve konukların bunları yağma edercesine kapışmasını isterdi. zamanla güç ve misafirperverlik sembolü hâline gelen bu âdet anadoluya da taşınmıştır. günümüzde havaya para saçılması, tabak-çanak kırılması ve çocuklara para toplatılması bu adetin değişime uğramış şekli olarak bilinmektedir.
zorunlu not: burada bahsedilen yağma eski anlamını kaybedip günümüzde farklı bir anlama gelen bir kelimedir. günümüzde rıza gösterilmeyen iş anlamındadır. (bkz: yağma yok) . bu adetten bahsetme nedenim tarihsel aşamalardan sonra kelimenin ve adetin uğradığı değişimdir.
şöleni düzenleyen bey, davet ettiklerini yedirip, içirdikten, giydirip kuşattıktan sonra, hatununun koluna girerek otağdan çıkardı. bütün davetliler, davet sahibinin otağını, sürülerini ve diğer mallarını yağma ederlerdi.
dede korkut kitabının onikinci hikayesinde, salur kazan'ın mallarını nasıl yağmalattığını şöyle anlatır:
"üç ok, boz ok yığınak olursa, kazan evini yağmalatırdı. yine evini yağmalattı. ama, dış oğuzbirlikte bulunmadı. yalnız iç oğuz yağmaladı. ne zaman kazan evini yağmalatırsa, helalinin elini alır, dışarı çıkardı. ondan sonra bütün mallarını yağma ederlerdi."