zamanında en mutlu dakikalarınızı aynanın karşısında kendinizi izlerken, incelerken geçirdiğiniz o zamanların artık aynaya baktığınızda yavaş yavaş hüzne dönüşmesidir. yaşlandığınızı anladığınız zamanlardır. ömrünüzün yavaş yavaş ellerinizin arasından akıp gittiğini anlarsınız. alnınızda oluşan çizgiler, eskisi kadar sağlıklı gergin bir cilde sahip olmamanız, durduk yere her yerinizin ağrımaya başlaması ve bunlara engel olamamanız hayatın nasıl hızla akıp gittiğinin göstergesidir.
çevrenizdekiler artık sizin isminizin sonuna abla, teyze, hala takısını yerleştirip sesleniyorsa, çevrendeki insanların artık evlenmiş çocuk çoluğa karıştığını görebiliyorsan, anne ve babanın artık iyice yaşlandığını anlayabiliyorsan, hayatın sana attığı kazıkların sayısını bile hatırlayamıyorsan, eskiden tek solukta hızla çıktığın merdivenleri şimdilerde ise ancak nefes nefese kalarak ağır adımlarla çıktığının farkına varabiliyorsan, artık doğum günlerin sana mutluluk değil sadece hüzün veriyorsa yaşlanmışsınızdır işte.
ömrünüz ellerinizin arasından hızla akıp gidiyor, siz buna kendinizi inandırmak istemeseniz de e aynalar yalan söylemez.***
henüz olayların yeni yeni farkına varmaya başladığınız zamanlarda, yaşı sizden büyük olanları gördüğünüzde, onların yaşına gelmek için gereken süre sizin için kocaman bir dünya kadardır. asla geçmez sanılır o süre.
ilkokul, ortaokul derken, liseye başladığınız ilk yıl bir bıkkınlık gelir. lisenin bitmesi gereken o 3-4 yıl gözünüzde öyle büyür ki bitmez sanılır. sonra bir bakmışsınız mezun olmuşsunuz. o gün de "ulan hangi ara geçti bu kadar zaman" diye hayıflanır, arkadaşlardan ayrılmanın acısını yaşarsınız.
sonrası üniversite ya da bazıları için çalışma hayatı. liseden sonra ki ilk birkaç sene en güzel zamanlardır. reşit olunmuş, kısmen özgürlüğe kavuşulmuş, daha rahat bir yaş dönemidir.
herkesin yaşadığı 17 yaş öncesi, 18-20 yaşa ulaşmak için gösterilen çaba da sonradan çok gülünç gelecektir.
20 yaş sonrası çok tehlikeli. bütün ciddi kararlar için 30 yaş sınırı koyularak yaşamaya devam ederken, yine nasıl bir hızla geçtiğini anlayamadığın zamanlardır.
kariyer, evlilik, çocuk derken, akışına kapıldığın hayat seni önce yolun yarısına, sonra ikinci baharına ve artık yolun sonuna getirmiştir.
yaşadığı hayattan memnun olanlar için sorun yok ama hala içinde çoğu şey ukde kalanlar için, durum gerçekten çok acı. boşa geçen, istenilen şeylerin yapılamadığı bir hayat yaşamış olmak, ölüyor olmaktan daha yas gerektiren bir durum.
acı gerçektir.
17 yaşını çok sevmişsindir, sonra hop bir bakmışsın 22 olmuşsundur. ve bu zamanın nasıl geçtiğini anlamamışsındır. nihayetinde farkedersin ki yaşın 40 olunca da böyle hissedeceksindir. bu böyle gelmiştir, böyle gidecektir.
hayat dediğin en fazla ne ki zaten.
canlı varlıklar için geçerli olan cümledir. önemli olan usulca ve sakince bunu kabullenmektir. daha da önemlisi bu akıp giden zaman zarfında elle tutulur ne verdiğiniz yanınızdaki insanlara, sevdiklerinize ve tabi yaşadığınız topluma.
ölünce "vay orospu çocuğu" denilmesi muhtemelen çok kötü bir hadisedir, hoş siz bunu duymazsınız ama yakınlarınız rencide olur.
genç yaşlarda pek farkedilmeyen hadisedir. yaş ilerleyip orta yaşlarda bu biraz daha kendini fazla belli eder. artık atik, zinde bir birey olmaktan yavaş yavaş çıkarken zamanın ne kadar hızlı geçtiğine onay verirsiniz istemeden. maziyi ziyaret edersiniz usul usul. yaşlanmaya doğru koşar adımlarla gittiğinizin bilincine varırsınız. 20 yaşındaki sizden eser yoktur artık. ileriyi düşünmekten geçen ömrünüz, artık geçmişi düşünerek, geçmişte yaşadığınız mutlulukları yad etmekle geçer.
o yaşlarda insan tekrar gençleşmeyi de bir hayli ister. ellerinin arasından su misali akıp giden ömrünü izler birşey yapamadan. her yaşın bir güzelliği vardır elbette ama kim ister ki sevdiklerinin oyun masasından bir bir kalkıp gitmesini. yaşlılık bunu kabullenmeyi ve bir gün sizinde o masadan sessiz sedasız kalkacağınız anlamına geliyor.
"keşke zamanı durdursam" yerine artık "keşke zamanı biraz yavaşlatabilsem" demeye başlıyorsunuz. siz yavaşlatmak istedikçe aksi şey daha da hızlanıyor gibi geliyor. orta yaşlardan bir bakmışsınız yaşlılığın o ahşap, eski püskü kapısındasınız. içinizden geçer içerde umarım kimse olmaz da kapıyı açmazlar diye ama nafile illaki içerde biri olur ve o kapı açılır. bu sefer kaybetme korkusu daha da ağır basmaya başlar. bir bakmışsınız canınızdan çok sevdiğiniz, onun bir tebessümü uğruna kendinizden her konuda feragat ettiğiniz hayat arkadaşınız yanınızda gözlerini kapatır ve ruhu sizden uzaklaşır. bir daha gözlerine bakarak onu sevdiğinizi söyleyemeceksinizdir. hayat denen oyunda masada tek kalmışsınızdır artık. onun sizi bir yerlerden izlediğini bilseniz de yanınızda olmayıp, elini tutamadığınız için yüzünüz düşer. bir zamanlar korktuğunuz yaşlılık bu sefer yanında yalnızlığıda getirmiştir. bu sefer aklınıza gelen tek şey "bir an önce ölmektir".