sözlerinin başından ve sonundan kesilmeden izlenildiği veya dinlenildiği taktirde kişiyi hayretler içerisinde bırakan ilim irfan sahibi kişidir. her fırsatta islamda kadının yerinin ne kadar yüce olduğunu anlatmaya çalışan bu zat medyamız tarafından malzeme yapılmış ve çok ağır hakaretlere maruz kalmıştır.
"hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir" gibi bir abuk bir söz sarfeden , hemi de bir hukukçu olan üstüne üstlük "tasavvuf düşünürü" olarak tanımlanan ( benim için " tasavvuf düşünemeyeni olan) ömer bey dergahında da buna benzer seçme saçma kelamlarla oraya gelenleri uyutuyor işte. kadınları aşşağılayan beyanatını okuyunca aklıma "bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün" sözü geldi.
TRT'de program yapan Ömer Tuğrul inançer "Ekonomik özgürlük aldatmasından vazgeçin, ben kocama muhtaç değilim deyip ailesini dağıtıyor, kocama muhtaç değilim diyor ama elin adamının patronun hizmetinde çalışmayı haysiyetine uygun buluyor, eş yoktur, eşitlik yoktur, benimle eşit değil ki eşim olsun, o benim zevcemdir" demişşş.. ++kendi himayesinde çalışan hatunlara bakış açısını gösteriyor.
++hatununa bakış açısını gösteriyor.
++kendisinin de sadece nefes alan bir şey olduğunu gösteriyor.
te Allahım, nereden bitti bu insanlar bir anda.. köylü, "bu hastalıkları ülkemize hep dış mihraklar yolladı, eskiden yoktu, bir anda oluverdi." diyor. lan asıl mikrop ağaçlarda değil ki..
kadının çalışma hayatına girmesiyle aile kurumuna olanlara dikkat çekmesi doğrudur. koca kahrını çekmeyenler patronlarının lafını çekerler. kadınlar iş dünyasına girdikçe hayat aileler için daha pahalı olmasına rağmen hem de. kadının para kazanması gerekiyordu çünkü tüketim ekonomisi kadın üstünden döner.
Bu sefer çalışan kadınlara saran yobaz. konuşmasından bazı satırlar:
"Evlilik kurumunun bugünkü empoze edilen, Ben kendi ayaklarımın üzerinde dururum, kadının ekonomik hürriyeti gibi aldatmacalardan vazgeçilmesi lazımdır. istatistikle meşgul olanlar boşanmaların kimler arasında olduğunu bir istatistiki anket yapıversinler."
"Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor."
"Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır."
Şimdi tüm bu tümceler daha önce bahsettiğim Hitler dönemindeki fikirlerle örtüşür. Hitler döneminde de bir kadının "kadın" sayılabilmesi için evlenmesi icap eder. inançer de bununla yetinmiyor, "kula kulluk" etmesi gerektiğine kocasına koşulsuz biat etmesine indirgiyor. Bunun da yanında bilgisinin ne denli sığ olduğunu gösteriyor. "Eş" kelimesini ilk anlamıyla ele alıp "eş" ve "eşitlik" durumundan bahsediyor. Oysa evlilik kurumundaki "eş" kavramı "karı-kocadan her biri" diye tanımlanır. Bu durumda "eş" olmanın birinci kıstası "insan" olma durumudur.
Peki bu "dindar" zat, Allah'ın yarattığı kulların eşit olduğunu unutmuş mudur? Ee derdi din iman olmayınca elbette unutur.
Yani nasıl insanlar olduk biz anlamadım. Ama Temmuz'un sonunda yaptığı bu talihsiz konuşmaya kadar Ömer Tuğrul inançer sevilen bir din adamı, tarikat lideri imiş. Nasıl insanlar olduk derken hoşgörülü, iyi bir hatip, bilgili bir insan olarak görünen bu kişi bile hamile bayanlara bakınca aklından neler geçiriyor acaba? "Karnı şişmiş" bir bayan görünce "Demek ki şu kadar zaman önce seviştiler diye muhasebesini mi yapıyor kafasının içinde... Yapsın, buna da lafımız yok. Ama bir insan, normal, sağlıklı bir insan bundan neden ve nasıl rahatsız olur ki? Bölünerek çoğalmıyoruz. Hepimiz annemizin karnından çıktık. Hatta Ömer Tuğrul Bey bile bu şekilde doğdu. Yani illa ki söylemek gerekiyorsa, evet anne ve babalarımız birbirlerini baştan çıkardılar, seviştiler ve neticesinde dünyaya geldik. Bunda rahatsız olunacak bir şey yok. Çünkü Allah tarafından bu şekilde yatatılmışız. Ben özellikle din insanlarının, muhafazakarların, ilahiyatçıların, aşırı dincilerin neden kafayı illa belden aşağı çalıştırıp da bir şekilde cinselliğe dayandıklarını anlamış değilim. Aslında elbette anladım da söylemeye dilim varmıyor. Cinsellik basittir çünkü. Herkesin bu konuda söyleyecek bir şeyleri mutlaka vardır. Ama ben dincinin, ilahiyatçının, muhafazakarın, aşırı dincinin artık sanattan da anlamasını, müzikten, bilimden, teknolojiden de anlamasını istiyorum. Bu konularda da söyleyecekleri raolsun istiyorum. Oyuncak bebeklerden tahrik olanından tutun da müritlerine badelemek adına cinsel organını tattıranları okumaktan bıktım usandım. Ömer Tuğrul inançer'in de hamile kadınlar görmekten rahatsız olduğu kadar teknolojik olarak bir atılım yapamamızdan rahatsız olmasını beklerdim. Hamile bayanları eşlerinin arabasına binmesini isteyeceğine o arabaları yapan neden bir Türk, müslüman ülkesi yok diye rahatsız olmasını isterdim. Ayrıca arabası olmayanlar ne yapacak. Arabası olmayan hamile bayanlar evlerinden dışarı çıkamayacaklar mı bu durumda? Ya çalışan hamile bayanlar ? Bu zihniyette olanlar için o bayanların da çalışmaması en iyisi anlaşılan. Hem hamile, hem çalışıyor olacak şey değil diye eminim deli oluyorlardır. Bu söylemlerin altında bu mu yatıyor yoksa. Bayanların çalışmasından bu denli rahatsız olunuyorsa "vay efendim başörtülü bayanların okuma hakkı" diye niye mızmızlanıyorsunuz. Bu denli büyük bir samimiyetsizlik olur mu? Ama asıl rahatsız olduğumuz nokta Ömer Tuğrul inançer'in bu hastalıklı ve tuhaf düşüncelerinden hiçbir muhafazakar basın kadrosunda çalışan kadınlarımızın rahatsız olmaması, kadın bakanlarımızın, AKP'li bayan vekillerin, vekil eşlerinin tek söz söylememesi hayret verici. Fatma Şahin, Aile ve kadından sorumlu devlet bakanımız... Neredeyse Kamer Genç'in üstüne saldıracaktı söyledikleri için. Ama Kamer Genç bu denli aşağılamamıştı ki kadınları. Aksine onların bulunduğu yere şimdilerde gözden düşen Mustafa Kemal sayesinde çıkarıldıklarını işaret etmişti. O laflardan delirircesine rahatsız olan Fatma Şahin'in kendi hamileliğinde evde oturmadığını da göz önünde bulundurarak bir kaç söz etmesini bekledik açıkçası. Demek ki kabul ediyorlar söylenenleri... Kadın saçından, kadının teninden, kokusundan, şeklinden tahrik olmak yetmiyormuş gibi hamile kadından da rahatsız olan bir zihniyet. Allah sonumuzu hayırlı kılsın...
birini fiziksel ya da psikolojik zarara uğratmadıkça herkesin istediği saatte sokağa çıkma hakkı olduğunu unutmuş ve bu yüzden üzmüş şahıs. bırak insanlar fiziksel, manevi ve maddi zarar vermedikçe istediğini yapsın. hiçbirimiz buna karışamayız.
çok kırıcı oldun bu yüzden. üzücü...
o hamile kadinlara yonelik gafi haricinde cok dogru konusan bi adamdir. evet on yargikar bir kenara atilip dinlenilmelidir. (bkz: yigidi oldur hakkini yeme)
sevdiğim değer verdiğim bir insandı, şık olmadı son yaşananlar. umarım hatasını anlamıştır. malesef takip edemiyorum şu an tvden. (bkz: heladayken entry girmek)
demeçlerini ordan burdan kırpıp kötü bir şey gibi lanse edenler vardır. hadi bunlar böyle bir şey yaptı diyelim. daha bu adamın ismini yeni duyanlar ortaya çıkıp bik bik bik ötüyorlar ya "sen kimsin ki" demek gerekiyor.
sanal alemde iyi diye düşündüğü birisinin bu adam hakkında "kötü" yakıştırması yapmışsa o da ona "kötü" demelidir. çünkü arkadaşı demişse doğrudur.
hamile kadınların sokakta gezmelerinin terbiye anlayışına uygun ve estetik olmadığı gerekçesiyle doğru olmadığını söyleyen zevat.
bu adama yüzündeki ifade ve bakışlarından fışkıran nefrete rağmen tasavvuf alimi diyenlere şaşırıyorum. ne hoşgörüden ne sevgiden hiç eser yok simasında, sesinde ve gözlerinde.
Kadınlar hakkında ettiği mide bulandırıcı laflar, kendisinde ilmin alası dahi olsa, o sözler ağzından çıktığı anda yerle bir etmiştir. kadın bağı reklamlarından duyduğu rahatsızlığı şarlatan gibi hareketlerle yaşına değil ama fikriyatına yakışır hareketlerle dile getirmiştir. bu adamlara göre kadın; "vajina etrafında gereksiz et yığını"dır, kadın düşünemez, karar veremez, yaşama hakkı sadece bu adamların müsaade ettiği kadardır, para verip satın aldığı herhangi bir eşya üzerinde hakkı neyse bu adamların, kadın üzerinde de aynı haklara sahiplerdir. onun için yadırgamamak gerekir bu çember sakallı zavallıyı, garip bir acıma duygusu uyandırdı bende, kadın olduğum halde. bir insan düşünün ki, yıllarca tasavvufla uğraşmış, okumuş, yazmış, çizmiş... fakat zerre kadar nasiplenememiş. kayıp bir yaşam, yazık.
sözüm ona yazar olan birkaç çapsızın kendisine köpek gibi saldırdığı gerçek alimdir.
konuşmasında hamileliğin davul zurna çalınarak ilan edilmesi terbiyemize aykırıdır* ifadesini kullandı. sonrasında da (el hareketiyle gösterdiği) abartılı bir karınla dışarıda gezilmemesi gerektiği fikrini savundu. "ayıptır, ayıp! bunun adı terbiyesizliktir!" sözlerini ise pet reklamlarını kastederek "kanatlısı, kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor" dedikten sonra söyledi. yani terbiyesizlik konusunda dikkat çektiği nokta kadının mahremiyetinin ayan beyan sergilenmesiydi, hamilelerin sokakta gezmesi değil. ama elbette manşetler "hamilelerin sokakta gezmesi terbiyesizliktir" diye atılmış ve hocaya linç kampanyası başlatılmış. "terbiyesiz" sözünü sahiplenenler de meydanlara dökülmüştür.
bir tarafta geçmişimize hakim, son derece birikimli bir hocanın söyledikleri var, diğer tarafta "diren hamile" diye sokaklara dökülüp zerre tanımadıkları hocaya sövüp sayanlar, karınlarını dolduran erkekli kadınlı, ibneli, lezbiyenli gruplar var. ben sanmıyorum ki edepli bir anne adayı bu sözlerden alınıp da şişmiş göbeğine yazılar yazıp sokağa çıkarak objektiflere poz versin. ve işe bakın ki, kadınları cinsel obje olarak kullanıp kenara atan uçkur düşkünü erkek bozuntularıyla kendini kullandırtma meraklısı teşhirciler bir araya gelip bizlere kadın haklarını öğretmeye kalkıyorlar.
bizler gezi olaylarının ardından açıkça gördük ki ortada hakla batılın savaşı vardır. bunun böyle olmadığını savunan müslümansa kördür. onun için artık ne yeriz ne de yedirtiriz. biz çok gördük böyle itibarsızlaştırma hareketlerini.
kendisine sormak lazım, anası evde oturarak mı doğurmuş kendisini, zannederim yaşıyor ise suratına tükürmek istiyordur, yaşamıyor vefat etmiş ise mezarında dönüyordur kadıncağız...
hadi bu herif kendni bilmez de, programı sunan bekir develi bu sözün üzerine sırıta sırıta "haklısınız hocam, allah razı olsun" demesi üzerine aynı soruyu bekir e de sormak lazım; bekir senin anan seni evde oturarak mı doğurdu?