dünyanın bütün aç bırakılmış bebeklerine, iyi ki varsın ihh.
febieyyi ala i rabbikuma tukezziban/o halde rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? (rahmân-13)
bebeğim,
sana bu sahur vaktinde ağıtlar yaksam doyar mısın?
sana seni ne çok sevdiğimi söylesem kanar mısın?
sana kimsesiz kalışına yandığımı söylesem inanır mısın?
peki,
sadece ve yalnızca senin açlığınla kendimi doyurduğumu anlatsam...
bebeğim,
sen küçüüücük midene bir şey bulamadığın için kıvranırken açlıktan, ben yediğim yemeklerin çeşitlerini sayamıyorum biliyor musun?
ama sen aklıma geldikçe, boğazımda düğüm düğüm lokmalar, su bile sen oluyor boğazımda, yutamıyorum yutkunuyorum. seninle doyuruyorum kendimi, adını anarak besmeleden sonra ve melül, insanlık ailesinden ümidini kesmiş gözlerini düşünüp o bitmeyen açlığını yudumlayarak.
bebeğim,
sarılıp da hıçkıra hıçkıra nuhun gemisini yürütmek istiyorum sana karşı duyarsızlığımın telafisi için. gözyaşlarım sana karşı sorumsuzluklarımı temizlesin istiyorum, olmuyor, temizlenmiyorum.
bebeğim,
acını ve açlığını bilmemek, bilip de bunu dindirememek ne kötü, ne acı
bilir misin?
ya senin ufaaaacık miden gıdasızlıktan kramplar zelzelsiyle melekleri bile ağlatırken benim bunu bilmem az mı acı sanırsın?
bebeğim,
çok küçüksün, çok çaresizsin biliyorum.
bunda senin hiçbir suçun yok, olmayan rızkın gibi. medeniyet sana açlığı armağan ettiyse masumsun sen bebeğim. senin yüzyıllık rızkını bir günde talan edenlerle müttefik olmuştuk ümmet olarak. silah yapmışlardı öz malın olan paralarla. önce babalarınızı birbirine kırdırttılar o silahlarla ve sonra iki kaşının arasına doğrultup, seni korkuttular açken bağırmayasın diye silahlarını...
ne acı mı dedin?
bebeğim,
sana daha acısını anlatabilirdim, ancak yaşına uygun değil söylemek istediklerim; +18 uygulaması var bizim illerde. yoksa sana doğrulan silahların bizim desteklerimizle yapıldığını anlatacaktım. senin düşmanlarının mallarını kapış kapış satın aldığımızı, "teknoloji" diye, "lezzetli" tükettiğimiz malların paralarıyla yapılan silahların o tertemiz, o minnacık alnına doğrulttuklarını anlatacaktım, dayanmayacaktın biliyorum... kutsal dinimizin 'sana yardım için seferber olmamızı emrettiği halde' bizlerin sadece vicdanlarımızı tatmin için sana sadaka gönderdiğimizi,
arta kalanı anlayışının sana karşı lakaytlığımızı nasıl arttırdığını anlatacaktım. sen dayanamazdın biliyorum, ama anlatacaktım işte.
bebeğim, bunları sana anlatmamı isteme benden ne olur, dayanamzsın, ölürsün, sanki çok yaşıyormuşsun da...
"we iza suilet, bi eyyi zenbin qutilet/hesaba çektikleri zaman,
hangi suçtan dolayı öldürüldüklerini sorguladıklarında?!" tekvir/8-9
ya seni "uzak" diye gönlümüzden sildiğimizi anlatsaydım dayanabilir miydi açlıkla bitap düşmüş yüreğin?! yok bebeğim, bazen gözyaşlarımızla birlikte seni yere düşürüdüğümüzü ve kaldırmadığımızı da anlatamam, n'olur kulaklarını tıka ve duyma gönlümden geçenleri, n'olur duyma, dayanamazsın?
" bi eyyi zenbin qutilet?!"
sana düşmanlarının ürettiği ve bizim de umursamadan içtiğimiz sigaraların paralarını gönderseydik, on yıl boyunca hiç açlık çekmeyeceğini anlatsaydım dayanır mıydı bebeğim o minnacık ve güçsüz kalbin?
of! yine hatırladım;
"...bi eyyi zenbin qutilet?!"
peki ya sana,
cola dedikleri mereti bir yıl içmeyip paralarını sana gönderseydik yıllarca susuzluk çekmeyeceğini nasıl anlatabilirdim?
hayır, hayır, anlatmayacağım sana, dayanamazsın sen!
düşmanlarının bankalarına halkımızdan çaldığımız senin de payın olan paraların çeyreğini sana gönderebilseydik bırak açlığı, okullu olurdun be bebeğim düşünsene ne muhteşem olurdu;
çantan sırtında ve sen okullusun, ölürüm sana
bebeğim,
bizim buralarda annelerin senin için zar-u figan etmeseler de sofralarını nasıl donattıklarını da anlatamam sen açken. canın çeker senin bilirim, yiyip içemesen de yaşın gereği.
bebeğim,
çok mu açsın, karnın çok bu boş, günlerce, aylarca mı dedin?
miden zayıflamaktan delinecek duruma gelen karnına mı yapıştı? bağırsakların da mı iflas etti senin?
annem, göğüsleri çok yıllar önce açlıktan kuruduğu için süt mü vermiyor dedin?
offf!
" bi eyyi zenbin qutilet!?"
bebeğim,
geç oldu bilir misin, uyumam lazım, yarın ben de aç kalacağım üstelik. hayır hayır, benim için üzülme benim ki neyse boş ver, hem bak sofraya çağırıyorlar beni.
ah bebeğim!
kusura bakma sahur sofrası hazır, çeşit çeşit yemekler, sıcak mı sıcak, lezzetli mi lezzetli. ohh! kokusu da ne hoşmuş, mis gibi. sen bu yana bakma, çevir yüzünü öbür tarafa dön, yoksa midendeki ağrılar daha da artar. hadi dön bebeğim belki midenin agrilari diner, dön haydi. hem sen bakarken sofraya oturamam, inan oturmam...
ne, ne dedin sen bebeğim?
daha önceleri "seni hatırladıkça yutamıyorum, yiyemiyorum" mu demiştim sana?
oyyy!
ölürüm sana bebeğiiiiiiiiiiiiiim!..
ma vaddaake rabbuke ve ma qela/rabb'in seni ne terk etti ve ne de (sana) darıldı" duha/3