- 3 ay ömrünüz kaldı.
+ himm.. Ücreti Azrail'e mı ödüyoruz?
- o nerden çıktı Rıza bey.
+ çok emin konustunda anlaşman var sandim.
- efendim?
+ lan siktir git diyorum iste
yaşayacağı üç ay boyunca dünyanın en mutlu insanı olacaktır.
çünkü ne kadar ömrü kaldığını bildiği için içinden geldiği gibi yaşayacak, dilediğini yapacak, yarını kafasına takmayarak yaşadığı günlerin sefasını sürecektir.
-yani, sonuç olarak?
+en fazla 3 ay...
-peki ölünce ruh olup dolaşabilecek miyim?
+hı?
-belki de uçabilecek miyim?
+pardon?
-belki de saçlarım dökülür, casper da keldi...
+nurten hanım hulusi beyi çağırabilir misiniz?
-belki de tekrar dirilir, nurten hanım ben olurum...
filmlerdeki gibi gezip eğlenip lunaparka gideceğini sanmıyorum, yüksek ihtimalle o da ulusunun ilginç ananelerini takip eder ve ibadete başlar. emekli olduktan sonra namaza başlamak tadında birşey olsa gerek.
bir insanın doktorundan üç aylık ömrü kaldığını öğrendiğinde yaşadığı durumdur.
bu tepki insandan insana değişmekle birlikte genel olarak ilk düşünülenin inanmamak olduğu ifade edilmektedir.
üç ayı garantileyen insan değildir, başka nedenlerle ölümün daha erken gelmesi muhtemeldir. ama diyelim ki üç ay yaşayacak, o yüzden ipleri salma zamanıdır. ben olsam ilk iş olarak, gider nefret ettiğim patronumun yüzüne dünyanın en sevimsiz, en itici ve işe yaramaz insanı olduğunu haykırırım. sevdiklerime de onları ne kadar çok sevdiğimi söylemediğim zamanları telafi edercesine sarılırım. ama bu onlar açısından ne kadar iyi olur bilemem. çünkü, benden kopmaları daha da zorlaşır herhalde. işleri zorlaştırsa da bunu yaparım. sonra da hayatımda olmasa da sevdiğim insanla gider konuşur ve benim için bir şey yapmasını isterim. derim ki ona, şurada, şu denizin kenarında üç ay boyunca ikimizin yaşaması için bir yer var. son üç ayımda beni sever misin, yanımda olur musun diye sorarım. ve işte eğer kabul ederse, ben istediğim için yanımda olsa da, o benimleyken dünyanın en güzel yalanı ile ölmek isterim. en azından ölürken bencillik yaparım...