geçmişle gelecek arasındaki daracık andır. geçmiş ölmüştür, gelecek doğmamıştır. Ölen le doğmayan arasındaki 'araf'ta en çok soluklanan duygu 'ölüme ramak kala' hissidir. Öfff öfff... Neden ölüm öldürülmüyor!!!!
Bursa uludağ'da çobankaya denilen yerde kayalıklara tırmanırken ölümün yaklaştığını hissetmiştim. o kadar yüksek olmayan yerde birden ayağımı atacağım yer bulamadım. ne ileri ne geri gidebiliyorum. hatta kendimi bırakmayı bile düşünmüştüm. o esnada bir rüzgar çıktı. sanki ölüm kokusu getirmişti. çaresiz olduğum o anda sanki azrail bana ölümü hatırlatıyordu. O an durup düşündüm. bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti hayat. ya kendimi bırakacaktım ya da riskli hamleyi yapıp oradan kurtulacaktım. artık o riskli hamleyi yapıp o durumdan kurtulup tepeye çıkmıştım. ölümün yaklaştığını, ben buradayım dediğini de hissetmiştim.
Denize gitmiştik, ben tabii meraktan suda boyun seviyeme kadar gelmiştim. Birkaç kez oraya geldikten sonra, "kesre, biraz daha ilerle hem sen büyüdün artık" demiştim. Son denememde bir adım daha attım ve deniz içinde tahminen on-yirmi santimlik daha derin olan bir çukurcuğun içine battım.
Su ağzıma girmeye başladı. Acı çekiyordum, nefes alamıyordum. Dua ettim, duanın ne olduğunu bilmediğimden sadece "bismillahirrahmaniirrahim" dedim. Birkaç kere öğrendiğim besmeleyi tekrarladım, çırpınıyordum.
Mucizevi bir şekilde birazcık zıplayıp kendimi boyumu aşmayan deniz içindeki bir tümseğe atabildim.
Ölümün ne olduğunu bilmiyordum. Ama o an her şeyin sonu olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.