Ölüm bir doğuştur
Onun âleminde ölüm bir batış değil, bir doğuştur, bir tazelenmektir. Tohumu toprağa niçin atarız? Çürüsün, yok olsun, kaybolsun diye değil. Çiçek olarak boy atsın diye toprağın bağrına düşer.
Hazret-ı Mevlânâ nın gözünde olayın şekli/şemâili şöyle:
Mezar cennet kapısının perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşle
a, batmaktan ne ziyan gelir!
Sana batma görünür, ama o aslında doğmaya hazırlıktır, yeniden doğmaktır. Mezar ise hapishane gibi görünür, ama aslında canın hapisten kurtuluşudur.
Yere hangi tohum atıldı da bitmedi? Neden insan tohumuna gelince bitmeyecek zannına düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu olarak çıkmadı? Can Yusuf u kuyuya düşünce niçin ağlarsın
Artık düğün gecesi yaklaşmış, vâde dolmuş, sefer başlamıştır.
Mevlânâ, bir gün ansızın hastalanır ve yatağa düşer. Bu arada Konya sallanmaya başlar. Peşpeşe gelen sarsıntılar kalpleri deprem korkusuna düşürür.
Bu korkuyla Konyalılar akınlar halinde Mevlân ya gelir ve dua isterler.
Mevlânâ gelenleri teselli eder, korkularını giderir ve sakin olmalarını söyler Ancak bir cümleyle de gelenlerle vedalaşır:
Korkmayın, yerin karnı acıkmış, yağlı bir lokma istiyor. Onu bulunca karnı doyar, sükûnet bulur. inşaallah muradına çabuk erer, siz de üzüntüden kurtulursunuz.
mümin için ölümün siması nurludur, güzeldir ve sevimlidir. ilk bakışta yok olmak, idam olmak, hiçliğe gitmek, fena bulmak, dağılıp bozulmak, sönmek ve kaybolmak gibi görünse de mümin için ölüm; hayat yükünden bir terhis, imtihan meydanından bir paydos, güzel bir değişiklik, ölümsüz hayata bir geçiş, sonsuz hayata bir başlangıç, ebedî saadet tarafına bir varış, asıl vatana bir sevkıyat, dünya zindanından cennet bahçelerine bir davet, yüzde doksan dokuz dost ve sevdiklerimizin toplanmış olduğu berzah âlemine bir kavuşma, yüz yirmi dört bin peygamberle bir buluşma, yüz yirmi dört milyon evliya ile bir görüşme, yüz yirmi dört milyar asfiya ile bir sohbet, yaptığımız kulluk hizmetine karşılık Cenab-ı Hakkın fazlından ücret almak için bir nöbet mahallidir.
Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur, ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddimesi nazarıyla bakmak gerekir. Hem ehlullah ın (Allah dostlarının) bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki Daha fazla hayır kazanacağım! diye vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır. Ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.
Azrail, sevimlidir
Ölüm meleği olan Azrail, Bediüzzaman ın gözünde çok sevimli bir melektir. Der ki: Bir gün bir duada, Ya Rabbi! Cebrail, Mikail, israfil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cin ve insin (insanların) şerlerinden muhafaza eyle mealindeki duayı dediğim zaman, herkesi titreten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit, gayet tatlı ve tesellidar (teselli veren) ve sevimli bir halet hissettim, elhamdülillah dedim, Azraili cidden sevmeye başladım. insanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Onu zayi olmaktan ve fenadan ve başıboşluktan muhafaza etmek için kuvvetli ve emin bir ele teslimin derin bir sevinç verdiğini kat`i hissettim
Yani hiç kimseye emanet edemeyeceğimiz, teslim etmeye yanaşmadığımız ve ruhumuzu bir melek olan Azrail gibi Allahın çok emin ve güvenilir bir elçisinden başkasına teslim edemeyiz.
Bediüzzaman, ölümün arkasına inanan insanın ölüme bakışı ve özlemesiyle, ölüm sonrasına inanmayan iki kişiyi şu örnekle anlatır:
Mesela, şu karyede (yani Barlada) iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı istanbula gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız bir tek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam istanbula müştaktır, orayı düşünür. Ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, Oraya git sevinip gülerek gider.
ikinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onun o elim âlâm-ı firakı (ayrılık acılarını) kapamak ister
Ey nefis! Başta Habibullah (s.a.v.), bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdane kabre bak. Dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül. Bak ne ister? Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.
--spoiler--