Düştü ellerim içindeki boşluğa,
Çırpınırken tutunmak için,
Kırılan tırnaklarımdan sızan aşktı...
Sarıp sarmaladığım koca bir karanlık.
Gömdükçe başımı yastıklara
Gözlerimden düşen her damlayla,
Çiçek açtı çarşaflar..
Kirpiklerimi yoluyorum tek tek
Törpüleyip saklıyorum,
Yumduğumda ağır gelen göz kapaklarımı, Rüyalarına batmasın diye Gerçek kadar acıtmasın içini diye...
Her nefes alışınla
Saçlarımda ki tüm kırıklar,
Sana uzanıyor.
Her kapı aralığında
Burnuma saplanan Rüzgardaki kokun olmalı sonbahar
Tüm hücrelerime işleyen,
Ruhumu titreten.
Manzarasız tüm pencere önlerinde
Nefessiz gözlerinin doğuşunu bekliyorum
Şimdi uyandır beni bahara!
Sınırı çoktan aştı haddim!
içinin tüm katran karalarını
Hakkım sayarak kazıyorum.
içinin boşluklarından.
Benim artık bütün siyahlar
Sarsam da yakışmaz sana
Tezattır gözlerinin mavimsi yeşiline
Ve tezatlık yorar seni
Yorgunluğun sardığında beni
Bir damla su olurum okyanusta
Fark edilmeden dalgalanır
Sana durulurum...
Başla hadi sıra sende sar beni
Yalnızlığıma ilaç içinde hiç et beni
içinde iç et beni!
Koca şehir yutsun diye
Kaldırımlarında sürüdüğüm ayaklarımın altından,
Kesilirse sana gelen yollar; Hilal, giyotinim olur boynumda en ışıltılı Ölümün en süslü haliyle gelirim sana!
Nereye yağsam acı taşar
Şehrin tüm sokaklarından
Kuruyan bedenimle titreyen
Sonbahar yaprağıydım ben;
Kızıl baharlara özenti.
Hiç değişmedi ki mevsimler
Ben seni geçişsiz bir aralıkta kokladım,
Islayıp içime bastım.
Hadi şimdi sıra sende
istediğin kadar çocukluğuna özenip ağla.
Anaçlığıma emanet korkutan korkusuzluğun.
Başın göğsümde salınırken
Bir ileri bir geri anı sabitledim gözlerimle
Sana odaklı tüm düşüşlerim Delilik hali bu;
Sigara dumanında ki kıvrımlarda
Yüzünü arayıp dokunmaya çalışmak.
Ve tek bir çığlıkla dışarı çıkıp yalınayak
Sokaklarda gölgeni aramak!