insanın kendi kendinden azad edilmesidir bir yandan , kurtuluştur hayattan değil kendinden , o da şanslıysa tabi . Ölüm yanan bir ateşin sönmesi değil karanlığın hakimiyet kurmasıdır ateşe. belkide bir son değil başlangıçtır , ölmek yok olmak değildir varlığı yokluğa çeviren bir durumdur öyleki yoklukta ezilir insan eğer hala yaşıyorsa tabi. ölmek yaşamaktır aslında yanan bir mumun eriyen parçalarının mumu süreğen hale getirmesi gibidir öyle ki mum hiç sönmez devam eder yanmaya, ölüm her an yaşanan bir durumdur ,ama her zaman hissettirmez kendini , nefes almak gibidir o kadar sıradan ve gereklidir işte.
Sevilmemek veya kabul görmemek diri diri ölmektir bir süre sonra acıyı da hissetmiyor insan. Ruhu öldürüyor zaten bu ikisi. Ruhu ölmüş biri de bedensel ölümü hissetmez.
Ortaya atılan birçok fikre rağmen hala ne olduğu gram bilinemeyen hadise. Belkide geride kalanlar için zordur ölüm? Belki gidenler kurtulmuştur dünya derdinden. Bu işten güçten, kötülüklerden... Bazıları cennette bazıları cehennemdedir. bir bağlantı kurulabilseydi iki hayat arasında bak ölüm şöyle bir şey diyebilseydi birileri belkide bu kadar korkmazdık ölümden. Bizi korkutan ayrılıktır, yok olmaktır, bilinmezliktir. Çünkü insanın içinde yaşamak arzusu, sonsuzluk vardır. Bir de kaç kişi çıkıp mükemmel bir hayat yaşadım, cennetliğim diyebilir ki? Hesap verme korkusu da var.
Ne olduğunu bilmiyorum ama Tıbbi tanımından çok daha fazlası olduğuna eminim. Saç kurutma makinesi gibi fişi çektin bitti olduğuna inanmıyorum .
Var olmak hem de her yerde. toprağa karışmak veya kül olup ordan oraya savrulmak. Bir nevi beden hapsinden kurtulmak. Bir ölüp bin dirilmek. Sürekli yaşamak. Defalarca ölmek.
Her şey bir yana o kadar yaşanmışlık nereye gidiyor onu bilmiyorum.
bilmem ki. üzerine düşündükçe çıldırtabilir, tatlar ve kokulardan vazgeçiş, koparılış.. bilinmeyene ve sonsuza yolculuk. sevilen renk ve hobilerin yokoluşu. sessizlik.
Hiçlik midir?
Veya sizi tanıyan son insanın da hayata gözlerini kapamasıyla oluşan gerçek bir bilinmezlik mi?
Eğer dünyada bir eser, çeşme...
Bırakmamışsanız sizi kim hatırlasın.
Bunları yapmış olsanız ve hatırlansanız dahi bunun size ne faydası vardır?
Hayırla yad edenlerin de arkası kesilmeyecek mi?
Bütün bunların yanında gerçek bir yaşamaya uyanış mıdır?
Ölmediğim için bilemiyorum.
Bir yazar veya şair bunu anlayabilmek için bileklerini kesmiş ve yaşama veda ederken küçük bir yazı yazmış.
Şöyle başlıyor:
Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı."
Ölümün en iyi tanımı yaşamın sonu demektir. Yada biraz daha aç dersen Şafak türküsünü dinle derim. Baba olamıyorsun mesela, masanın üstünde boynu büyük kalıyor kağıt kalem, yıldızları uçuramıyorsun, bir daha ürpermek yok, gülmek, umudetmek, özlemek…
ya da whatsapp beklemek.... garip birşey yani.