insanoğlu ölümü allandırıp pullandırmayı, romantik anlatmayı pek sever ya da çok korkarak anlatır kimi zaman. çünkü insanoğlu kendini yaradılanların ya da doğanın en üstünü görür ve sayar. oysa durum pek de öyle değildir doğadaki bütün canlılar vakti gelince ölür ve bir yaprağın kuruyup ölmesi kadar normaldir insanların ölmesi.
her gün binlerce böcek, milyonlarca yaprak, ağaç ve balık ölüyorken insanoğlu bu kadar abartmamalıdır ölümünü. mesele hayatın son bulmasıysa kedininki de hayat, cenininki de.
ha ağacaın yaprağın bir sosyal hayatı yok, kedinin arkadaşı eşi dostu işi yok benim gibi algılayamaz diyorsun değil mi ?
Ölüm romantizmi bi bitmedi ya. Doğarız, ölürüz bu kadar anlam biçmeyin.
Bir defasında küçükken karşıdaki binadan çıkan tabutu görmüş hayli korkmuştum. Kendini yırtarcasına ağlayan insanlar daha ürkütücüydü. Ablalarım korkumu dindirmek için bunun bir tiyatro gösterisi olduğunu söylemişlerdi. O günden beri ölüme bakış açım sanatsal bir şov olması oldu.
Teşekkür ederim ablalarım beni ölümden korkan cesaretsiz biri yapmadığınız için.
Arkadaş hobi olarak ölüp ölüp diriliyor anlaşılan. Çok şımartmışlar bunu demekki böyle bir bilinmeze karşı bukadar meraksız ve inançsız. Dindar yada değil insan ölümü merak eder. Kimisi için büyük bir korku. Bazı zenginler demekki mallar ki milyar dolarlarını uzun yaşamın sırları için harcıyor.
Albert camusun sisifos söyleni kitabında ölüme dair pek çok güzel dipnot vardır. en beğendiklerimden biri olan şu alıntı insanın hayatına yüklediği anlamın açıklaması aslında. Kendimizi fasulye gibi nimetten saydığımız doğru. Sebebi de şöyle bir şey:
-Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi...