ölümü yenebilmek

entry1 galeri0
    1.
  1. tebessüm ediyordu yine de... her yorgun adımın o'nu daha çok ölüme yaklaştırdığını bile bile...
    ölüm yüzündeki tebessüme inat tüm bencilliği ile düşmüştü peşine. neden dinlememişti o'nları. "gitme" demişlerdi oysaki. "gitme..."

    karanlığın içinden sesler geliyordu. yalpalayarak kafasını geriye çevirdi o an,
    arkasında bıraktıklarına son kez bakarmışçasına döndü geriye. göremedi önce hiçbir şey... gözleri kararıp yığıldı yere. çok kan kaybetmişti. ölüm döşeğindeki annesi canlandı o anda aklında. "kalk" dedi kendisine, "kalk!"

    yola çıkmadan önce dinlemeliydi fadeuka'yı. "gitme" demişti fadeuka.
    ama o kararlıydı. hayatta tek kalan varlığını da öylece elinden kaymasına izin vermeyecekti bu sefer. çiftçiydi andrey,
    o'na bu ismi doğu cephesinde kaybettiği babası vermişti. 'güçlü, kuvvetli' demekti. nitekim de öyle oldu.
    babası nazi'lerin ölüm kusan kurşunlarıyla çarpışırken o canından çok sevdiği annesiyle hayata tutunmaya çalışıyordu, çocukluğunu unutmuşçasına. bir daha dönmedi babası... beklemiyorlardı da zaten. andrey bu yüzden güçlü olmalıydı işte. hayatta tek kalan varlığını, annesini de kaybedemezdi.

    biliyordu andrey; tanrının kendi kendisine oynadığı bir satrançtı hayat. durduramıyordu acelesi olan yılları, kaçamıyordu ölümden...
    artık yaşlanmıştı annesi. o bembeyaz yanaklarındaki kırışıklar geçip giden her yılın birer çentiğiydi adeta.

    annesi, artık azrailin çaldığı karşı konulmaz piyano sesine bırakıyordu kendisini. ölüme direnmiyordu bile. zaten direnecek gücü kalmamıştı. artık yolun sonuna gelmişti. 67 yıllık o yaşlı ağacın son dans edişiydi rüzgarla.
    andrey bir şeyler yapmalıydı. ölümü yenecek bir şey olmalıydı. düşündü... saatlerce düşündü andrey...
    ve o yeşil gözlerinden süzülen damlalarla başını kaldırdı. küçükken babasına sorduğu soru geldi aklına;

    - baba bir gün hepimiz ölecek miyiz?
    + eğer tanrı isterse evlat.
    - baba... annemle sen hiç ölme olur mu?
    + bunu da nerden çıkardın? gel bakalım buraya. (dizlerinin önüne çökerek andrey'i karşısına aldı)
    + bir gün tanrı hepimizi yanına alacak evlat, bizim buna gücümüz yetmez ki.
    - ama benim yetsin istiyorum.
    + pekala... bak şurdaki mius nehri'nin arkasındaki koca dağı gördün mü?
    - şurdaki mi? evet evet gördüm!
    + tanrı ölümsüzlüğü oraya saklamış evlat.
    - ama orası çok yüksek baba, kimse çıkamaz ki?
    + gördün mü bak? ona ulaşamayız...
    - anladııım...
    + hadi şimdi babaya sarıl ve şu odunları kırmamda yardımcı ol.

    gözlerindeki yaşı silerek ayağa kalktı andrey. yavaşça annesinin uyuduğu odanın kapısını araladı. bi' süre uzaktan izledi o'nu. annesini çaresizce izlerken gözlerinden tekrar yaşlar süzüldü. parmak uçlarına basarak yaklaştı annesine. ağır hareketlerle üstündeki yorganı düzeltti. ve tanrıya karşı gelirmişçesine alnına o öpücüğü kondurdu. halsiz bi' şekilde gözlerini açtı annesi;

    - andrey..?
    + bekle beni anne... sana ölümsüzlüğü getiriyorum!

    annesinin tek bir cevap daha verecek gücü yoktu. andrey son bir kez daha ama bu sefer çok daha güçlü bir öpücük kondurdu annesinin alnına. koşar adımlarla odadan çıkıp üstüne kalın bir şeyler aldı. aynı şekilde evden de koşar adımlarla çıktı. epey bi' uzaklaştıktan sonra uzaktan kibrit çöpü gibi gözüken evine son bir kez daha baktı. bu o'nun evden ilk ayrılışıydı...
    vakit kaybetmeden koşmaya devam etti. yolda fadeuka'yla karşılaştı.

    - çekil fadeuka...
    + andrey!?
    - annem ölüyor çekiil!
    + peki sen nereye?
    - şurdaki dağa! anneme ölümsüzlüğü getirmeye!
    + andrey saçmalama! geri dön!..

    karanlığın içinden sesler geliyordu. yalpalayarak kafasını geriye çevirdi o an,
    arkasında bıraktıklarına son kez bakarmışçasına döndü geriye. göremedi önce hiçbir şey... gözleri kararıp yığıldı yere. çok kan kaybetmişti.
    ölüm döşeğindeki annesi canlandı o anda aklında. "kalk" dedi kendisine, "kalk!"

    dizlerinin üstüne kalkmayı denedi önce. o an sağ ayak bileğinin kırık olduğunu anladı. o karanlığın içinde duyduğu sese ulaşmalıydı. gözleri kararıyordu. ay ışığı yeterince aydınlatmıyordu üstelik dağı. sürünerek sesin geldiği çalılara doğru ilerlerdi. artık gücü kalmamıştı. ama duramazdı, annesine odaklanmaya çalışıyordu. yıllar önce babasının bahsettiği o dağda ölümsüzlüğü arıyordu andrey.
    çok yaklaşmıştı, bu ses ölümsüzlüğün sesi olmalıydı. o'nu yakalayıp annesine götürecekti. artık daha fazla sürünecek gücü kalmadı andrey'in. gözlerini açık tutmaya çalıştıkça gözleri kararıyordu. ve o ses artık kendisi yaklaşmaya başlamıştı. andrey artık gözlerini açık tutamıyordu. her adımda o sesin kendisine yaklaştığını hissedebiliyordu. artık o şeyin ne olduğunu görebilirdi. ona dokunabilecek kadar yakındı. ama göremiyordu andrey, açamıyordu gözlerini. sadece dinlemeye çalışıyordu.

    ses artık çok yakınındaydı... ama bu ses? bu nasıl...

    + andrey...
    - anne?..
    + bitti artık benim küçük meleğim...
    - anne sana ölümsüzlüğü getire...
    + bitti artık bitanem, bitti...
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük