mümkün mü ağlamasın annem
Mezarımın başucunda
Ben sesimi çıkarmıyayım
Hayırsız bir evlat gibi
Bir bulut uçsun da
Ben başımı kaldırmıyayım
Yağmur dindikten sonra
Gezinmiyeyim caddelerde
Ah, mümkün mü bir güzel kadın
Geçsin de yanımdan
Ben seyretmiyeyim
içimi çekerek
genelde cenazelerde yapılan eylem. birisi öldüğünde düşünürüz hep ölümü. normal bir zamanda aklımıza gelmez pek, çünkü yakıştıramayız kendimize ve yakınlarımıza ölümü. aldırmayız malesef ve de hazırlık yapmayız.
insanın bir başladığında bir daha kendini alıkoyamadığı eylem. mutluluğun* doruklarındayken bile ansızın çıkıp gelebilen. gökkuşağını seyrederken de, yıldızlara bakarken de yapılabilen. biraz garip, insanı boşluğa sürükleyen şey..
her insanın arada bir yapması gerekir bunu.
ölüm işte, ölüm. ne denilebilir ki..
bazen ne kadar ciddiye alıyoruz kendimizi şu yeryüzünde. Epi topu altı milyar insan neslinden sadece biriyiz. Bu ara geçirdiğim ameliyattan dolayı mıdır nedir, düşünür oldum ölümü sık sık. Yazar oldum oraya buraya ölümle ilgili düşündüklerimi.
Şu andaki gibi değil de, tam da hayal ettiğim bir hayatı yaşadım. Mesela Che gibi devrim yaptım ülkemde. Eser bırakacağım ya, insanız öyle istiyoruz ya. Ülkemde özgürlüğün adı oldum. Yahut çok iyi bir yazardım. Öyle güzel bir kitap yazdım ki, akşam yatmadan önce bir kişi benim romanımı okudu: "Vay be, ne yazmış ama" dedi, ışığını kapattı, o kitabın kapağında benim ismim yazıyordu.
Eh diyelim enstrumanlara küçüklüğümden beri yetenekliyim, herhangi bir senfoni orkestrasında çalmadım ne yazık. Şimdi benim konserim varmış bu akşam. Bir bestemi senfoniyle çalmışız, herkes beni ayakta alkışlamış, arabalarına binip evlerine gitmişler.
Bir oğlum olmuş. Güney. SEvdiğim adam yanımda olmuş yıllarca. KOcamın da tıpkısıymış, Güney' i büyütürken kocamın şahit olamadığım çocukluğunu tekrar yaşamışım, tekrar tanık olmuşum sanki anılarına diyelim. Ölüyormuşum ben, oğlumla sevgilim başucumda benim son nefesime kadar beklemişler. O gün gömmüşler beni toprağa.
Hayır arkadaş hayır. Şu anda ben ölüyor olsaydım, hala birileri içmeye gidiyor olurdu. Hala şu masanın üzerindeki kitaplar duruyor oluyordu. Mutfaktaki demlik hala kaynıyor olurdu. Şu fincan hala masanın üzerinde duruyor olurdu. Annem diğer odada hala televizyon izliyor olurdu. Şefimin elinde dosyalar hala birilerine yapması gereken işleri söylüyor olurdu. Sokaktan çocuk sesleri hala geliyor olurdu.
O kadar yalnız başımızayız ki aslında?
o kadar teksin ki.
BÜyütme kendini çocuk.
Dünyayı çalkalasan da, kocanın biriciği olsan da, akademik kariyenin en tepesine çıksan da, sen ölürken derin yalnızlığın da beraberinde olacak.
dipsiz bir kuyuya ucundan bakmaktır. sonunu göremeyince anlayamamaktır. anlayamayınca korkmaktır. kimse ölümün ne kadar yakın olduğunun farkında değildir. daha dün yanında olan insanın şimdi olmadığını düşününce iyice telaşlanmaktır. ama ne var ki korkunun ecele faydası yok, gerçekten yok. izleyip göreceğiz.
"...Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur." Çünki: Ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peyda ediyor.
Hem deme: "Ben de herkes gibiyim." Çünki herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musîbette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esâssızdır. Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şey'i nizâmsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizâmsız, gayesiz kalabilirsin?..." bediüzzaman
ölümü düşünmek kötü olduğun zamanlarda rahatlama, iyi olduğun zamanlarda rahatsızlık verir ancak ölümü düşünerek üzüldüğümüz bilimum saçma seylerden sıyrılabiliriz.
Çıkamazsın işin içinden. Sevdiğin insandan, yapamadıklarından. Çoğu kez pişman olursun, çok kez keşke yapmasaydım dersin. Bir de keşke yapsaydım dediklerin vardır.
Ölüm yapılmış ve yapılamamış şeyler düşünüldüğünde, kimisi için güzel bir başlangıç kimisi içinse hiç gelmemesi gereken sondur.
siradan oldugunu farketmeye yarar. kendi fanusuna yukaridan bakabilmeyi saglar.
su an, iste tam su an ben ölüyor olsaydim, hala istiklal'de birileri içmeye gidiyor olacakti, ve farkinda bile olmayacaklardi benim su anda öldügümün.
masamin üzerinde, kahve fincanin içindeki kasik, aynen su anda oldugu gibi durmaya devam edecekti su an ben ölüyor olsam...
su uluyan köpek, bir an tereddüt bile etmeyecekti
hergün arabayi parkeden yanastigim kaldirim, ve eski sevgililerim ve sayfalarina nikotin sindirdigim kitaplar... hepsi aynen, tam da simdiki gibi ve benim öldügümü hiç umursamadan varliklarini sürdürecekti...
benim için onca önemli olmus bu kadar sey, benim yokoldugum o saniyenin hiç de bilincine varmadan ayni kayitsizlikla devam edecek ben tam su anda, tam su saniye ölüyor olsam...
ne kadar da küçük ve önemsizim aslinda. benim için herseyin sonu olan o saniyede, benim disimdaki hayat, benim gidiyor olduguma aldirmadan kosturmaya devam edecek... bundan derin yalnizlik hissi olur mu.
deprem sırasında, boğaza bir şey takıldığında, trafik kazası esnasında, elektrik çarpmasında, bir yakını öldüğünde, mezarlıkların önünden geçerken zirve yapan düşüncedir.
ölüm dünyanın geçici ve boş bir yer olduğunun en güzel kanıtıdır. tek gerçektir hayata dair. yaşam ölümle değerlenir aslında.
ölümden sonrasının olmadığını söylemek ise hiç mantıklı gelmiyor bana. doğup, hayatı elinden geldiğince yaşayıp ve ölüp yok olmak eksik kalıyor sanki. ölüm bir başlangıç buna inanıyorum ben. kendime göre sebeplerim var ama burası yeri değil.
bazıları dini kuralların "ölüm" yüzünden bu kadar güçlü olduğunu söylerler. haklılar. çünkü ölümden sonrasını kimse bilmiyor, görmüyor ve duymuyor. inanmak ve ölüme hazırlanmak daha kolay geliyor insana. en azından ben böyle yapıyorum. ama yine de korkuyorum. kaçış yok çünkü.
necip fazıl ne güzel demiş: ölüm her aklına geldiğinde 'ah' edip 'vah' edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.
bir de bu var ki akıllara zarar:
geri döndüren gördün mü geçmişi?
boşa soldurdun o nazlı gençliği.
bir avuç toprak için yor kendini.
dünyada ölümden başkası yalan.
yalan başkası yalan.
zaman kendine benzetmez herkesi.
hesapsız açar baharlar pembeyi.
açmadığın dalda sözün geçer mi?
dünyada ölümden başkası yalan.
yalan başkası yalan.
sitem etme haberi yok dağların.
gözlerini ellerinle bağladın.
faydası yok geç kalınmış figanın.
dünyada ölümden başkası yalan.
yalan başkası yalan.
sözlerini kim yazmış bilmiyorum ama hayat dersi niteliğinde.
zaman zaman akla getirilmelidir. lakin noktayı koyacağımız şey ölümdür. kaçamayız, sorgulanmaz. neden nefes aldığımızı sorguluyor muyuz? öyle gerekiyor. bunu düşünmek insanın saçında siyah tel bırakmaz.
"hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan O'dur." [mülk suresi, 67:2]
gaflet perdesinden sıyrılıp farkındalığı harekete geçirmeye yarayan mükemmel bir ilaçtır.
Insanı, insanlıktan uzaklaşmaya başladığı anlarda elektrik şok yemişcesine kendine getirir ve varoluş amacına uygun hareket etmesine yardımcı olur.
Mevt yani ölüm, tahrip olmak, sönmek değildir ki hem.. Aksine bir nimettir, vazifeden terhistir, baki hayata en güzel davettir. Sıkıntılı dünya hayatından ızdırapsız bir hayata, daire-i rahmete açılan kapıdır. En güzel kıvamda hayat bulmaktır. yeşermektir adeta, ilkbahardır. Mesela ki meyvelerin mevti -her ne kadar çürümek gibi görünse de- çekirdeklerinin toprakta eskisinden de güzel hayat bulmasıyla, sümbüllenmesiyle tezahür eder. Demek ki mevtimiz mebde-i hayatımızdır, asıl başlangıcımızdır. Ama öyle bir zaman ki şimdiki; "geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek" dizelerinin canlanmış hali bütün hayatımız. Düşünmeli, akılları kullanmalı ve ona göre yaşamak için gayret etmeli...