Trafik kazası anı, bir saniyenin dakikalarca sürdüğü o tuhaf zaman dilimi. Neler olduğunu anlamak çok uzun sürdü; her şey bir anda oldu ve sanki zaman durmuş gibiydi. Hayatın ne kadar kırılgan olduğunu o an anladım.
doğumda kordon boynuma dolanmış, morarmış vaziyette doğmuşum anlıyacağınız, daha ilk o gün halkayı boynuma geçirmiş zincirimin sahibi..
yine 10 yaşında bir çocukken ilk huluzluğum (yaramazlık) takribi 5-6 metre yükseklikteki birinci kattan arka taraftaki bahçeye atladım. belim kakıldı tabi haliyle. hayatımda ilk defa o kadar acı hissediyorum. o durumda çaktırmadan Eve geri döndüm ama doğrulamıyorum. annem soruyor noldu oğlum diyor, dayak korkusundan incir ağacına takıldım diye yalan atıyorum, buna rağmen hemen koltuk altımdan tutup belimi çektiriyor bilmiş gibi kadıncağız. biraz biraz faydası olsa da bir hafta ağrıyor. o gün düğüne gidecekler, benim yüzümden gidemiyorlar. nasıl gitsinler beni bırakıp. düğün müğün zehir oldu..
2003 TE mide kanaması geçirdiğim gün..6 saat içinde 5-6 defa ardarda istifra, en son fenalaştım, halim dermanım bitmiş, sadece bayılmamak için sıkıyorum kendimi, oturduğum masada koltuğa sinmişim adeta, suratım kireç gibi olmuş, ruh gibi bembeyaz kesilmiş. karşımda duran çırak, abi noldu sana ya, hastaneye götürelim mi diyor, yok iyiyim iyiyim diyorum, halbuki ecel terleri döküyorum o an, acıdan neredeyse bilincimi kaybetmek üzereyim, hastane fobisi yüzünden, asla gitmek istemiyorum, götürmesinler diye de yalvarıyorum içimden dua ediyorum. dilimde ise Ayetel Kürsi, ardı ardına okuyorum. sürekli ama, hiç durmadan defalarca. oku oku oku.. yaklaşık 1 saat sonra açıldım ferahladım kendime geldim..
sene 2012, günlerden tahsilat günüm cumartesi, tura çıkmışım, o gün bir müşteriye uğruycam, iki kat aşağı zemin bodum kat, inicem ama solda trabzandan tuttum, merdivenlerin başından inerken hatırlıyorum kendimi daha bismillah demeden bir kaydım abicim, ayağımda altı jilet gibi eni dar kösele ayakkabılar, döner basamaklardan lambur lumbur sırtüstü aşağı uçtum, 30-40 basamak rahar var, en son sol dirseğimi betona çaktığımı hatırlıyorum, aynı anda ve anlık salise kütttttt etti sırtım betona bir çarpma çarptı ama gökgürültüsü gibi, 5 katlı iş hanında kim var kim yok hepsi indi aşağıya o sese. deprem oldu sanmışlar, öyle vurmuşum zemine ki, tabi kitlendim ben. nefes alamıyorum. kala kaldım öylece. tam o esnanın hemen akabinde düştüğümü gören (çünkü onların ocağın önünden uçtum aşağı) çay ocağından 2 genç koştular hemen, abi noldu bir yerine bir şey oldu mu, yardıma ihtiyacın var mı, deyip başıma geldiler yardıma, dedim onlara sakın ellemeyin beni, bırakın, biraz sonra açılırım, meğer göğüs kafesim kendini korumaya almış, bereket Allah'tan, belim betona çarpmamış, belkide felç kalacaktım. ne bileyim allahın sevgili kuluyum her halde verilmiş sadakamız varmış, sırtımızı vurduk, aynı anda sol kolumu 90 ° açıyla büküp dirseği betona çakmasam duramıcam, yetmedi kafa göz dağılacak. ama nasıl bir acımak göğsüm sırtım, daha fenası dedim herhalde kolum kırıldı dirsekten, kesin. neyse yavaş yavaş nefes almaya başladım, az az doğruldum, oturdum, korkum geçince getirdikleri suyu içtim, doğru hastaneye, kolum dirsekten zırım zırım sızlıyor, acıdan duramıyorum, film çektiler ettiler, kırık yok, çok fena bertik (ezik) var dedi doktor, kaslar dokular sinirler damarlar ne varsa ezilmiş. alçıya aldılar hemen, 1 ay istirahat..yatmak yok, o alçılı kolla çalıştım yine, öyle geçti..
en son vukuatımda (2024) işyerinde, beş dk boş dursa kızamık çıkaracak şef kendi kendine icat çıkardı, tutturdu şu lekeli fayanslar temizlenecek diye, neyle? tuzruhu ve çamaşır suyuyla, ikisi aynı anda, dök dedi, ardından bezle ovala, saf sazan gibi atladım tabi hemen başladım temizliğe, kıllatcaz ya ortalığı, bol bol döküyorum, dökmekle kalmıyor sünger bezle ovalıyorum, ortam kapalı, bunumda maske yok, yarım saat soludum o maddelerin ikisini de, öyle uğraştıktan sonra fenalaşmaya başladığımı farkettim, içim tuhaflaştı, baygınlık kusma v.s. geldi üzerime, anlamadım hala, meğerse zehirlenmişim, o arada patron geldi, noldu sana dedi, ne bu hal, dedim böyleyken böyle böyle oldu, kızdı şefe bir fırça, açtırdı kapı pencere ne varsa, çıktım attım kendimi dışarı. dükkanda ne kadar çamaşır suyu ve tuzruhu varsa hepsini çöpe attırdı patron. meğerse bu ikisi bir araya gelince insanı zehirliyormuş, geri zekalı şefin bokuna tahtalıya gidiyorduk az daha..
Ölüme yaklaştığımı sandığım an diyelim. Kapalı alan korkumun olduğunu farkettiğim andı. iş yerindeyim kimse yok tek başımayım. Lavaboya giriyorum ve kilitli kalıyorum. Yanımda telefon yok. Ofise o gün gelecek biri de yok. Sadece yarım saat kaldım içerde ama o yarım saat bana bayılma hissi, kalp çarpıntısı olarak panik atak gibi döndü.
Bir sabah 5'te acıyla uyanmıştım. Başımı sağa sola çeviremiyordum. Kollarımı kaldıramıyordum. Gözlerim bulanık görüyordu ve ebeveyn banyosunun kapısına ilişti gözüm. Zar zor görebildiğim banyo kapısı yan duruyordu. "Ne oldu bana?" Çok panik olmuştum. Gücümü toplayıp ağlayarak bağırmaya başladım ve eşimi uyandırdım.
Sonrası acı dolu günler. Nasıl o hale gelmiştim? Neden olmuştu? Ne olmuştu? Hiçbir şey bulunamadı.
iyileştikten sonra bile etkisi uzun zaman sürdü. Her gece uyumadan önce korktum "ya yine öyle uyanırsam?" Diye. inanın ölmekten korkmadım. Çektiğim ağrıları, acıları bir ömür unutamayacağım. Banyoda ters dönmüş bir hamam böceğinden farkım yoktu bence.
Ölüme en çok yaklaştığım an, yaşamın ve ölümün sadece ince bir çizgiyle birbirinden ayrıldığı o an, beyin ödemi nedeniyle kraniotomi ameliyatı olduğum zamandı. O gün her şey sanki ağır çekimdeydi; bilincim sislerin arasında kaybolmuş, bedenimse adeta başka bir dünyada gibiydi. Ama bu ameliyat, hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu hissettirdi.
Sonra, değil iyileşmeye, dinlenmeye bile fırsat bulamamışken, bir de açık kalp ameliyatı... Mitral kapak yetmezliği, kalbimi zayıf düşürmüştü. Her nefes alışımda, kalbim sanki son bir kez daha çarpmak için mücadele ediyordu. işte o anlar, ölümün soğuk nefesini ensemde hissettiğim anlardı. Anestezi altında bilincimin kaybolduğu zaman, belki de geri dönmeyeceğim bir karanlığa doğru kayıyor gibiydim.
Ama yine de, belki de mucizeydi, belki de doktorların ve sevdiklerimin dualarıydı, bilmiyorum. Geri döndüm. O ince çizgiyi aştım ve yaşama geri döndüm. Ama bilirim ki, ölüm o gün bana çok yakındı; sadece bir adım uzağımdaydı. Gözümü açtığımda ilk düşündüğüm şey ise, bu dünyada bana verilen ikinci şansı nasıl değerlendireceğim oldu.
çocukken yüzme bilmediğimi unutup içe burgulu saltoyla kendimi havuza bıraktığım andır. Dibe doğru batarken “aaa boğuluyorum galiba” düşüncesiyle paniğe kapılmadan 1 saniye önce bir adam kolumdan tutup çıkarmıştı beni. Bana bakışlarında “yazık geri zekalı galiba” ifadesini hiç unutmuyorum.
Yüksekten düştüm. O an hiç nefes alamıyordum, herşey yavaş yavaş kararmaya başladı. Bayılacağımı anladım. Son çare olarak ateş ettim. Sese gelip beni kurtardılar. Kurtardılar dediğim öyle koltukaltımdan birkaç kişi tutup zıplattılar. Öyle öyle nefesim yerine geldi. Lan belki belim kırıldı amk gerizekalıları kızamıyorum da ya!
L-200 pikapla virajı alamayıp yan devrildik. Önce sağ tekerlekler yerden kesildi. Bildiğin film sahnesi gibi iki teker üstünde gidiyoruz amk, hayır yani daha önce de virajlarda göt atıyodu ama bi şekilde toparlıyoduk, bu sefer toparlayamadık, sol tarafımıza devrildik, o şekilde 40 metre sürüklenip durduk, ben arkada oturuyordum ve aracı sürenin sol kolu araçla yol arasına sıkışıp paramparça olmuştu. Bilincini kaybetti, hemen kemerimi çıkarıp kolunu bağladım. Turnike filan bildiğim de yok amk! Bildiğin dümdüz bağladım. Bugün o arkadaşım yaşıyor ama sol kolu yok, her karşılaştığımızda bana sövüyor, orospu çocuğu ne güzel ölecektim bu şekilde yaşamak daha mı iyi diyor!
Vuruldum, sol bacağımdan, kasıkla diz arasında bir yerden, öyle göt üstü otururken kendi kanımın sıcaklığını kasıklarımda hissettim, önce şaşılacak kadar hoşuma bile gitti bu durum. Sonra kanım soğuyunca çok güzel bir uyku geldi. Uyuma diye tokatladıklarını hatırlıyorum.
3 büyük deprem yaşadım, 99 marmara, 2011 van ve 2023 maraş. Sonuncusu çok korkunçtu. Gecenin bir yarısı duvarlar üstüme devrilmeye başladı. 8. Kattan yangın merdiveninden inerken birkaç yerde prince of Persia gibi atlaya atlaya inmek zorunda kaldım. Artık hareket eden birşeyin içinde uyuyamıyorum. Oturduğum koltukta masada filan birisi ayaklarını sallasa deprem oluyor zannediyorum ve kalkıp ağzını burnunu kırasım geliyor.
Arada birkaç önemsiz şey daha var bundan sonra çok bir şansım kalmadı gibi sanki! ilk vukuatında giderim ben, hakkınızı helal edin, hepinizi çok seviyorum!
Çocukken Düzce'de dereye düşmüştüm. Salak teyzem (benden çok büyük değil) terliğini düşürdü. Bana alsana deyip durdu. Dereye girdim.birkac adım sonra su boyumu geçip akıntı beni sürüklemeye başladı.once cirpindim panikten. Baktım çırpındıkça daha batiyorum.sakinlesip kulaç atmaya başladım.o sayede kıyıya ulaştım. Ve şu an aranizdayim.
2 aylık bebekken öldüm sanıp başımda kuran okusun diye hoca bile çağrılmış. Ağır bir havale geçirmişim hastane hastane il il gezmişim. Annemden haftalarca ayrı kalmışım.
Anlatacağım andır. Dinsiz bir insanım fakat rüyaların yorumlanmaya müsait anlamları olduğuna dair vesaire bazı metafizik inançlara yatkınlığımı yenemedim. Can dostum kedim panda yaklaşık 1 yıl önce gözlerimin önünde 5 dakika boyunca can çekişerek trajik şekilde hayatını kaybetti. Panda, kendime gelip aklımdan attığımı zannettiğim anlarda rüyalarıma girdi hep. Rüyalarımda bazen tekrar ölüyor, bazen de tam kavuşacakken, sarılacakken kayıp gidiyor ve rüya bitiyor. Velhasıl kelam bir gece, sabahında iş için uzun yola çıkacağımı bilerek uyudum. Trafikten de çocukluk travmaları sebebiyle oldum olası korkarım. O gece gördüğüm rüya ise yine panda'ydı. Belki 1 saat boyunca sevip kokluyordum rüyamda. Sabah uyandığımda sanki üstümden bir ağırlık kalkmış hissinin yanında, bu rüyayı tekrar yaşayamama ihtimalinin verdiği burukluk ile uyandım. içim maneviyat doluydu ve aklıma ilk gelen düşünce şuydu: bunca zaman rüyalarımda ona dokunamadım, şimdi ise doya doya birlikte olduk, acaba buluşma vakti mi?
Otobanın sol şeridinde 140 civarı hızla ilerlerken sağdan sıkıştıran araba yüzünden önüme kıran tırın altına girmeme 50 cm kalmıştı. Çok kısa bir süre önce de fren merkezi hidrolik kaçırıyordu ve üzerine el freninin halatı gevşemişti. Bunları tamir ettirme zamanlaması ve birçok parametrenin bana sans getirmesiyle feci bir ölümden kurtuldum. Bunu da zihnim pandamın bir hediyesi olarak görmeye itiyor beni. Her düşündüğümde, her aklıma geldiğinde hala göz yaşlarımı tutamıyorum.
Umarım bir yerlerde mutlusundur dostum, tek arkadaşım. Bir elveda daha