Ölümden sonrasını bilmediği için korkan insandır. Kimse öldüğünde ne olacağını bilemez. Her insanın içinde az da olsa ölüm korkusu vardır. insan iki kere ölür birincisi biyolojik olarak öldüğü gün, ikicisi ise bir kişi tarafından adının son kez söylendiği anda.
Bir çok türde olduğu gibi insan memelisinde de hayatta kalmayı sağlayan dürtüdür. Bu bebeklerde yoktur. Bu nedenle bebekler ilk önce ebeveynleri başta olmak üzere çevresini taklit eder. Bebekler ile ilgilenilmeseydi birçoğu ne yazık ki merakları yüzünden ölürlerdi. Bir bebek uçurumun ne olduğunu bilmediği için dikkatini çeken kuşun peşinden atlaması gibi düşünün. Kısaca ölüm korkusu ve her türlü hayatta kalmayı sağlayan diğer endişeler dinlerden bağımsız canlıların genelinde mevcut hayatta kalma donanımıdır. Ancak işin varoluşçuluk felsefesi ile boku da çıktığı için söylemlerimiz saçma sapan aforizmalardan oluşmaktadır. Ölüm korkusu dinler yoluyla öğretildiği vakit öğrenilmiş bu aşırı korku fobi haline gelir. Ve karşımızda hem mistik/dini kaygılardan dolayı ölmekten korkan hem de bu korkuyu yenmek için etrafındaki insanlara da ölüm korkusu telkin eden dangalaklara rastlarsınız.
ölümden sonrasının bilinememesinden ileri gelir. sonuçta hiçbirimiz tatmadık ve ölüp geri gelen birini de görmedik. olaya dini açıdan baktığın zaman da bilinememezlik vardır. zira hiç kimse ben kesin cennete veya cehenneme gideceğim demez diyemez. en azından ben diyene rastlamadım.
ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan insan arasında, iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır; bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir.