insanın doğasında olan korkudur. insanoğlu korkusuzluğunu hatta ve hatta ilahlığını iddia etse de son'a çare bulamayacak. insanı korkutan bu konuda çaresizliği aslında. Çünkü nefsi ölümü reddediyor. Ölümü yaratan bir rabb olduğunu reddediyor.
Psikolojik açıdan geçmişten bugüne incelendiğinde insanlığın sonu konusu irdelendikçe karmaşıklaşan bir konu olmayı sürdürüyor. Burada 'ölüm bir son değil başlangıçtır, cennet huriler uuu beybi' noktasına değinmeyeceğim. Orası açıklanması gereken ayrı Bir konu.
Şunu başta kabullenmek lazım ki "ölüm, nefsin sonudur". Ruhtan bahsetmiyoruz. Ruh zaten ezel ve ebed noktasında var. Al-i imran suresinde geçen ve ateistinden Müslümanına herkesin diline doladığı o ayetten bahsediyorum. Evet bildin zeki çocuk seni "her nefis ölümü tadacaktır." Ayeti.
Şimdi nefs yaratılış itibariyle zaten inkarcı bi yapıya sahip. Her şeyin kendinde olmasını isteyen ama hiçbir şeyin kendinden olmadığını bilmeyen bir yapı. Haliyle ölümü duymak hoşuna gitmiyor. Çünkü ölüm onun için var. Yani toprak için.
Geçenlerde bir haber gördüm; " ölüme meydan okudu! Öldü"
Olay bu kadar trajikomik maalesef.
Tolstoy'un sözüydü sanırım; insan herkesin ölümünü düşünür, ancak kendi ölümünü düşünmez. E adam bilir kişi canısı, yapacak bir şey yok.
Sonuç olarak ölümden korkmamak gibi bir durum söz konusu değil, insan nefsi uyanık ise ölümden korkuyordur. Hükmettiğini sandığı hayatın sonunu istememek doğal bir durum. Korkmaya gelince..
Yakaladım seni pikaçu!
Burada nefsin yaptıklarından pişman olma olayı var. inanmayan kısmı beni ilgilendirmiyor. Onların da korkmak için belli sebepleri vardır. Ama inananlar için hesap günü bir hayli çetin gibi gözüküyor. Burada da hareket ederken kiminle hareket etmek gerektiğine dikkat mevzusu çıkıyor ortaya. Ölüm bir son değil haliyle aslında bir başlangıçta da değil. Hepsi senaryoda yazılı..
Ne demişti bir gün derviş; cennet de cehennem de burası. Dön bir bak.
insanın aklına en hassas olduğumuz saatlerde yani tam şimdi gelir ve her ne kadar kabullenemesek de her canlı gibi öleceğiz. Ama nedense ben hep yakınlarımın ölme ihtimalinden daha çok korkarım.
insan kendisi hasta olana kadar anlamıyor ki ölüm korkusunu... şu yaşıma kadar tek korkum yakınlarımın başına birşey gelmesi, o yüzden küçüklüğümden beri duam; ne olur onların acısını bana gösterme.
Er ya da gec olacak olan.Çok korkacak kadar günah işlediğimi düşünmüyorum. Ne yaptıysam kendime 2. Sahıslara zararım olmadı hiç. Vicdanimi dinledim hep. Yakinlarimin ölecek olmasi beni korkutan.
geçen gün hastanedeyken acı içinde kıvrandığım sırada düşündüğüm gerçeklik. o an etrafımdaki insanlara aldırış etmeden altıncı serumumu yediğim sırada ayakkabılarımı çıkarıp karnıma doğru çektim ve acımın geçmesini bekledim. işte o sırada "şimdi ölsem nasıl olurdu ki?" diye düşünmeye başladım. inanın o an cidden ölseydim "tamam, hadi gidelim." diyecek haldeydim ve huzurluydum. çünkü o acının panzehiri bir şekilde olmalıydı ve bunlardan biri de ister istemez ölüm düşüncesiydi.
yedinci serumumu yedikten sonra acım geçmeye başladı ve çok tatlı bir uykudan uyanmış oldum. yanımda 30-35 yaşlarında bir adam vardı ve annesi de baş ucunda oturuyordu. kendime geldiğimde ve acım hafiflediğinde birileriyle konuşma ihtiyacı hissetmiştim ve onunla konuştum. bana heyecanlı bir şekilde yaşadıklarını anlatırken bir yandan da yanımda benden başka kimsenin olmadığı geldi aklıma. sanırım ölümden korkmama düşüncesi bir yandan bu yüzden de gelmişti aklıma.
daha sonra bir karı koca ile tanıştım ki bana sanki oğullarıymışım gibi davrandılar. arada bir kontrole geliyorlardı yanıma. "seni evine bırakacağız bak ha bizi gör çıkınca" diyorlardı. bu tanımadığım insanlar yalnızlığımı unutturmuşlardı bana ve kendime tamamen gelip ayağa kalktığımda her şey normalde dönmüştü ve o hastaneden bir an önce kaçmak istiyordum, sıcak evime gidip uzanmak istiyordum. ölüm korkusu mu? tabii ki düşüncesinden eser bile kalmamıştı.
Ahirete hazır olmadığının göstergesidir. Bir insan allah`ın bütün görevlerini yerine getirirse zaten ölüm onun için bir kurtuluştur, bizim için ise bir korku.
ölüm anında bilinç altının bu dünyadan en çok bağlandığın, en sevdiğin şeyleri gözünün önüne getirmesini sağlayan korku. çocuğun, eşin, annen ve sende iz bırakan her şey gözünün önünden geçermiş.
Ölüm korkusu yaşayan insanların bahsettiği o meşhur Hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Tanımlaması, beyinin ölüm tehlikesi karşısında bir çıkış yolu bulabilmek için eski deneyimlerden faydalanmak istemesi olayından ibaretmiş.
Birisi zaten dininde imanında olduğundan öteki taraf korkusu yoktur. Diğerisi ise vatanı ve milleti için ölümü göze alıp her şeyi yoksaydığı için ölüm onlar için bir şey değildir.
bazıları için yok olup gitmenin korkusudur, bazıları içinse kaybetmenin, sevdiklerinden ayrılacak olmanın korkusudur. hangisi olduğunu ölümle burun buruna geldiğiniz o saniyelerde anlarsınız.
genelde iyi, nadiren kötü anılar eşliğinde anılan ve iki tarih arasında bir tire kadar kısa olan bu hayattan kopmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. ölümden korkmak nefes almak kadar doğal bir şeydir. korkmuyorum denen o bilinmezlik kapısından geçmemek için öyle şeyler yapılır ve çaba harcanır ki, bu gayret sadece insani bir hal değildir. canlı olanın cansız olandan en bariz farkıdır bu, hayatta tutunma gayreti..
aslında bütün korkuların temelini ölüm korkusu oluşturur. bazen ıssız bir yerde kulağa çalınan senfonik bir melodi olur bu korkuya sebep ya da gecenin bir vakti ansızın kesilen elektrik ile çöker içimize bu karanlık, bazen koca bir vapuru dev dalgalar beşik gibi sallarken duyulan ahşap çıtırtılarıdır korkmamıza sebep, ya da kıyıdan açılmışken patlayan denizde sürüklenmek... hepimizin geçmişi trajedilerle doludur. anne babamızdan biri kanserden ölmüş, komşu çocuğu cinayete kurban gitmiş, amca oğlunun üstüne yıldırım düşmüş, teyze kızı tren altında kalmış, en iyi arkadaşın denizde gözünün önünde boğulmuş, abin teröristlerce kaçırılıp vahşice infaz edilmiş, depremde ingilizce öğretmenin enkaz altında kalmıştır...
otuzuna kadar trajik bir şekilde ölmediysen bile ölüm dolu bir hayat yaşamışsındır. her bir ölüm siyahı beyazdan ayıracak kadar gerçektir. korku seanslarında dünyayı bizsiz bırakacağımızdan ve zevki sefa içinde yaşayıp bizon kürk - buzlu badem ve şöminenin bizsiz ne yapacağından korktuğumuzdan değil, sevdiklerimizin ve değer verdiklerimizin bizim ölümümüzü kabullenememelerinden ve bizsiz kalmalarından dolayı korkarız. korkarız çünkü biz değerliyizdir. onların bizim gibi bir değer olmadan nasıl yaşayacağından korkarız. başta çocukların, eşlerin, anne babanın ve kardeşlerin bizsizliği korkutur bizi. aslında yine olay ben'le ilgilidir. ben olmadan hayat nasıl olurdu!?
ancak ölmeden önce ölebilenler, kurtulabilmiş ölüm korkusundan. bensiz bir hayatta ölümden korkulur mu hiç!
ne çok sevgi gerekti, o kadar korkuyu defetmek için..