En karamsar, hayatı zerre sevmeyen ve her fırsatta ölüm güzellemesi yapan insan bile ölümün ürpertici soğuğunu iliklerine kadar hissettiğinde korkar.
Bazen nasıl olur da fazlasıyla acı olan şu hayata insanı bağlayan can denen şey, son ana gelince bu kadar tatlı olabiliyor diye düşünüyorum.
Hani şu meşhur beyaz ışık hikayesinden evvel yaşandığı söylenen, hayatın hızlı bir şekilde film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiği söylentisi var ya he işte o gerçek hem de bir çok şeyden daha gerçek.
tam kapanışa bir adım kala hayat sana bilinçaltında yatan yaşadığın önemli anları sırayla, iyi oyundu good bye liverpool good bye dermişcesine kinayeli bir şekilde gösteriyor. Sen ise hem o anlara bir daha geri dönemeyecek olmanın, hem daha iyi alternatifler yaratamayacak olmanın hüznünü çektiğin fiziksel acıyla harmanlayarak yaşıyorsun. Acı, üzüntü ve korku eşiğini son seviyede deneyimliyorsun.
Yani işin aslı; ölümden korkmadığını söyleyen kişi aslında ölüm sonrası için konuşuyor ya da düşük bir ihtimal de olsa bu yukarıda saydıklarımı daha önceden yaşadıysa eğer bir daha yaşamaktan korkmadığını anlatmak istiyor olabilir. Fakat kişinin bu anları tekrardan yaşamaktan korkmaması, yaşadığı takdirde korkmayacağı anlamına gelmez.
o anları defalarca kez deneyimlemiş olsa bile fıtratı gereği her defasında kendini bambaşka bir korku, hüzün ve acı üçgeninde bulacaktır. Bundan kaçış yok.
bazı kişilerde başka korkularla yer değiştirebiliyor..inanması güç olsa da..
posta kutunda elektrik ihbarnamesi .beş gün içinde keseceğiz. o beş günün beşinci günündesin..mevsim kış elektrik sobası yakman lazım ..çocuklar var çünkü..e zaten büyük tüp de bitmiş piknik de asker yolu gözlüyor..iki aydır çalışmıyorsun iş yok..kirana kalmış dört gün.. cebinde yedi lira seksen kuruş para var oda borç alınan 20'likten kalan..
bu durumdaki adam ölümden korkmuyor evet sadece kalanlara ne olacağınından korkuyor .. çocuklara..
(kesinlikle gerçek..)
Ölüm korkusu yaşayan insanların bahsettiği o meşhur Hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Tanımlaması, beyinin ölüm tehlikesi karşısında bir çıkış yolu bulabilmek için eski deneyimlerden faydalanmak istemesi olayından ibaretmiş.
Her gece başımı yastığa koyduğumda duyduğum histir. istemsiz duyduğum his. Düşünceleri ne kadar kovmaya çalışsamda gelirler. Ölüm şekilleri. Acaba nasıl ve ne zaman öleceğimi bilseydim daha mı kolay, iyi olurdu herşey? Yada ölümün nasıl birşey olduğunu daha önceden biliyor olsaydım nasıl olurdu ölüm şuan gözümde? Hala korkar mıydım ondan? Ölümden sonrası hakkında garanti fikirlere sahip olsaydım yada. Ah evet, ben kesin cennete gideceğim diyebilseydim. Daha fenası cennetin varlığından kesin olarak emin olsaydım. Daha daha fenası cennete inanıyor olsaydım kesinlikle cehenneme de inanmam gerekirdi. Ve ben cehenneme gideceğimi bilirdim o zaman. Çok karmaşık değil mi? Keşke ölenlerden birisi gelse ve aslında güzel birşey olduğunu, kuş gibi hafiflediğini mutlu olduğunu söylese. Belki o zaman ölmek isterdim. Yada yok hayır o zaman da istemezdim. Ne kadar acı çekersem çekeyim dünyayı seviyorum ben. Bu yaşam mücadelesini, bu koşuşturan günah işleyen insanları. Sevap işleyenleri. Ağlayanları, mutlu olanları gülenleri ve acı çekenleri. Dünyayı seviyorum. Üzüleceğini bilse bile garanti bildiği yerde kalmak varken bilinmezliğe neden bırakır insan kendini. Mutlu olmak için mi? Orada -öyle bir yer varsa- hissedeceğini nereden biliyor? Yoksa hissetmemek mutsuzluktan, acıdan daha mı iyi?
ölümden değil, birinin öldüğüne şahit olmaktan korkar insan en çok.
türk milletiyiz biz. bizi gece yarısından sonra cep telefonundan sapığımız, sevgilimiz arar, ev telefonumuzdan kötü haber verenimiz.
o telefon gece yarısı çalarsa, hele bir de arayan en yakınlarınızdansa, birine bir şey mi oldu diye sorulur en önce.
ölümden değil, kaybetmekten korkar insan en çok.
ninesinin, dedesinin, eşim dostun akrabanın...
selalar bir de. nefret ederim selalardan.
eğer, normal saati dışında camiden ses gelirse, birden tedirgin oluruz biz. hiç anlaşılmaz o müezzinin lanet anonsu.
iki üç kere tekrar edilir olmasına rağmen her tekrarda aynı kelimeleri anlar, aynı kelimeler hebelehubele gelir kulağa. isim duyulsa soyisim bir türlü anlaşılmaz. anlayana kadar diken üstündesin.tanımıyorsan rahatlarsın bir an. şükür dersin.
ama bir sela duydu isen, en yakının mesela kız kardeşinin, o ismi, soyismi, memleketi, baba adını her birini bilirsin en yakından.
unutamazsın asla.
korktuğun bu kez başına geldi işte.
en son ölmesi gerekendi belki de. küçüktü, küçücüktü. ne bileyim işte hani en çok yaşlılar ölürdü.
ölüm korkusu işte, yalnız kalma telaşı.
o'nsuz olunmayacağına inandıkların.
ölmeseler, kalsalar hep. hep sarılıp koklayabilsen boynundan.
iki gün evden gidince abim, iki güncük bozulmayınca yatağı huzursuzluk. gün içinde hiç konuşmadığımız halde, mesajlar, wattsaplar, aramalar. küfrettirene kadar. en değerlisi işte.
ölsem diye de korkarım bazen. ben ölsem, abim kimden pasta ister. kıyafetlerim dolapta, resmim duvarlarda, annem, babam işte, üzmemek adına onları ölme korkusu, yaşama isteği.