Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!
Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık.
Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.
Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?
Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza'nın bacağını.
Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza'yı boğacak!
Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem!..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah'tan düşmanıma dilemem!
Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!
Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!
Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.
Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener'in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık!..
Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu!..
Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.
Neyse, bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek!..
Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini!..
Vay be Rıza!..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!
Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!
Ah dostum... o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?
Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?
Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.
Talih yüzümüze gülecekti be!..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!
Ah ulan Rıza... bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kıral arkadaşımdın!..
Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!..
Yusuf HAYALOĞLU
ne kadar beklense de ölüm, o haber alındığında yutkunamaz insan. artık acı çekmesine dayanamadığınız, ölse de kurtulsa dediğiniz birinin ölüm haberi bile ister istemez üzer insanı.
liseye gittiğim dönemde dedemi kaybetmiştik kanserden. çok acı çekiyordu, aylarca evde tedavi gördü ama doktorlar ölümün kaçınılmaz olduğunu en fazla acısının dindirilebileceğini fakat bunun da maksimum 3 ay süreceğini söylemişlerdi. artık herkes hayırlısıyla vefat etmesini, daha fazla acı çekmemesini istiyordu.
okullar yeni açılmış belki 1-2 hafta olmuştu. o gün eve geldiğimde kuzenim ve yengem açtı kapıyı. ben her şeyden habersiz tabi mutlu mutlu:
+aaa hoş geldiniz? nereden esti böyle?
- hoşbulduk canım. sen de hoş geldin.
+hoş bulduk. annemler nerede yoklar mı?
- şey (bkz: olur mu ki) annenler memlekete gitmek zorunda kaldılar.
bak işte burada bilirsin ama yine de inanmak istemezsin ve cevabını bildiğin sorular sormaya başlarsın boğazın düğümlü.
+neden? ne oldu ki? ne zaman gittiler?
- öğlen apar topar gittiler.
+ dedem mi rahatsızlanmış?
- deden vefat etmiş. başınız sağolsun.
+ ... ... hıhı
bu günün geleceğini aylardır bilmeme rağmen insanın ruhu çekiliyor, sesi kesiliyor. o haberi aldıktan sonra hiç konuşamadım, onların yanında ağlamak istemediğimden odama geçtim direk. kapıyı kapatır kapatmaz hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum. dağılıyor işte insan.
bir de ani ölüm haberleri var tabi. beklemediğin anda suratına çarpılan. işte asıl ondan korusun allah hepimizi. hele bir de gençse ölen dokunan yanar. birkaç sene önce bir arkadaşımın haberini almıştım böyle. sevdiğim, iyi bir arkadaşımdı. bir gün mesaj geldi telefonuma ''cuma vefat etti. cenaze bugün mahalle camiinden kalkacak''. ''ne diyorsun lan sen lavuk, bunun şakası mı olur'' diye cevap atacakken gönderenin böyle gereksiz sululuklarının olmadığı geldi aklıma hemen aradım.
+alo. ne diyorsun kardeşim? ne vefatı?
- evet. maalesef.
+ne maalesefi oğlum?
-vefat etmiş dün gece. trafik kazası.
+.... ....
kapattım koştum mahalleye. millet toplanmış. habere inanmak istemiyorsun ama bu kadar adam seni trollemek için toplanmış olamaz, üstelik eğer öyleyse bunlardan bir oskarlık film ekibi çıkar. ama yok her ne kadar öyle olmasını istesen de olmuyor işte. 25 yaşında gencecik delikanlının ölüm haberini almışsındır bir kere. bu daha çok yıkıyor insanı işte.
allah herkese dayanma gücü versin. en sevdiklerinin ölümünü göstermesin kimseye.
telefon ile ölüm haber almak dünyanın en iç yakan durumu. önce tepkisiz kalıyorsun sonra asparagas olabileceğine inandırıyorsun kendini, üç beş kaynakla olayı netledikten sonra ise tam anlamıyla yıkılıyorsun.
birkaç yıl önce komşumuz ve aile dostumuz olan bir abi vefat etmişti. ben de şehir dışında okuyorum diye bana mesajla haber verdi babam. mesaj şu şekilde:
bazen zamanlaması enteresan olur. bir akrabanın ufak kızının doğum gününü kutlarken daha yeni hasta olduğunu öğrendiğimiz ve ellili yaşların sonunda olan istanbul'daki bir akrabanın öldüğü haberini aldık en son. herkes o gece şen iken bu beklenmedik haber karşısında birden suskunluğa gömüldü.
- efe napiyorsun ya?
+ o dede gecmis olsun.
- gecti oglum sen yarindan sonra rakilari hazirla.
+ tamam dedem.
12 eylul 2016 saat 20:04. Dedemin telefonundan gelen arama.
+ alo dede yarin dedik ya rakiyi.
- oglum annen ben(agliyor)
+ anne ne oldu?
- deden, deden oglum gitti.
+ anne salak salak konusma insanin dedesi olur mu hic?
Size yemin ediyorum cenazeyi almaya gidene kadar inanmadim. Beni buyuten adam eden, hayallerimin pesinde kosmami ogreten adam. Hayatimin en bok telefonuydu o.