insan kendini bir anda boşlukta hissediyor.ayakta durmak bile o anda sana yük gibi geliyor yapması çok güç şeylerden gibi.ama hayat devam ediyor ve bunun farkına varıyorsun.Zira bugün bunların hepsini yaşadım.ve şu an hayatın devam ettigi gerçegini kabul etmekteyim
21 yıllık hayatımda, şu ana kadar, sadece 7 yaşımdayken aldığım haber.*
Herkesin başına şu veya bu şekilde gelecek olaydır.
Kişiyi ne kadar sarsan bir olay olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
hayatın anlamını birkez daha gözden geçirmemize sebep olmak için arada bir bize kendini hatırlatan acı sondur. çoğu zamanda batıl inançlara gebedir:
-ayh bir ölüm haberi aldım, üçlenir şimdi bunlar!başka kimler ölecek acaba??!!
eğer çok yakınınızın ölüm haberini aldıysanız: bir arabanın altında ezilmiş gibi olursunuz.
eğer çok yakınınızın intiharla ölüm haberini almışsanız: bir tırın altında ezilmiş gibi olursunuz.
her iki durumda acıdır lakin biri daha ezer adamı.
önce telefon acı acı çalar gecenin bir körü. arayan tanıdıktır ama sesinden anlarsın kötü birşeyler olduğunu. yoksa neden arasın bu saatte? derken duyarsın amcanın öldüğünü, düşünmeye vakit kalmaz, ufak bir başsağlığı. cenaze yarın kalkacak. etrafındakilere söylersin amca ölmüş. yaşanmışlar gözünün önünden geçer, daha yeni ölmüştür. keşke dün arasaydım da sesini duysaydım, dün yaşıyordu değil mi? dün vardı bugün yok. nasıl olur? ya herkes yarın ölürse?
ölüm hakkındaki entryleri hep okurdum, şimdi ise benim başıma geldi.. daha geçen bayram kendimi zorlayarak evine gittiğim adam vefat etmiş.. konuşurduk, sohbetler ederdik; o an orda konuşurken yaşadığını bilip, bir süre sonra ölüm haberini almak apayrı bir duygu..
insanın başından kaynar sular dökülüyormuş gibi bir his veren olay. tanıdığınız bildiğiniz birinin can verdiğini duymak.
son nefesinde neler dediğini duymak ve bir ebediyete göçtüğünü bilmek insanın bir anda duraklamasına sebep oluyor. neden yaşıyorum diye soruyor insan.
Çünkü...
Ömür kısa
iki nefes!
iki vakit,
iki ezan arasında!...
az önce arkadaşımın dedesinin ölüm haberini alışına şahit oldum sözlük.
hayat ne güzel, herşey ölümün planları aniden bozacağından habersiz akışında pür neşe devam ediyordu. gece filmdi muhabbetti falan derken, ben çok uykum var diyerekten saat üç gibi yattım. arkadaşın uykusu gelmediğinden "ben biraz spartacus izlicem" diyip bilgisayarı alıp odasında dizisini izlemeye geçti. öğlen saat bir gibi uyandım. tabi saat geç diye açtım bir de müziği ibo da kalksın artık güzel bir kahvaltı yapalım diyorum kendi kendime.
sabah altı da yatmasına rağmen hiç ses etmeden kalktı. pazar günleri sağlam bir kahvaltı yaparız. bu da bizim eğlencelerimizden biridir. kahvaltı sofrasını bi güzel donatır beraber afiyetle yerdik. sonra da "ulan amma da yedik" "walla dışardaki hiçbir kahvaltıya değişmem ben bu kahvaltıyı" * diyip mutluluk ifade eden cümlelerden kurardık. *
ben elimi yüzümü yıkamış bilgisayarımı almış bilgisayardan sözlük, facebook ve haber sitelerinde geziyorum. o da geldi yanıma oturdu. beraber ntvmsnbc'nin sitesinden haberlere bakıp yorum yapıyorduk. kaddafi yine dünyayı tehdit ediyordu, istanbul'a kar geliyordu vs vs.
bir ara arkadaş yanımdan kalktı diğer oda da telefonla görüşmeye başladı. birden içeri gelip titrek bir sesle "dedem ölmüş" demesiyle ne yapacağımı bilmez bir halde bilgiayarı kenara bırakıp yanına gittim. şaşkınlıktan ne diceğimi bile bilmiyorum. biraz sessizce bekledikten sonra "başın sağolsun kardeşim" dedim, o sırada arkadaşım bi tane sigara alıp balkona doğru geçti. "dedem ölmüş, dedem ölmüş" diye ağlamaya başladı. bende yanındayım ama o an bişey diyemedim. ağlama denmez bu durumdaki adama. insan sevdiğini kaybettiğinde belkide en anlamsız laf olurdu bu. başını kolunun üzerine koyup sesli bir şekide ağlamaya devam etti.
sıradan bir pazar gününü yaşayacaktık ama olmadı. önce güzel bir kahvaltı yapıp ardından birer sigara içecektik. oturup keyifli bir muhabbet edecektik. sonra dışarda biraz takılıp tekrar eve gelip, yarın işe giderkenki kıyafetlerimizi behzat ç. başlayana kadar tatlı bir telaşla hazırlamaya çalışacaktık. * ama bu ölüm haberi bugünün düzenini bozmuştu.
bir yandan memleketi samsun'a gitmek için çantasını arıyor bir yandan da buradaki * amcasına haber vermek için telefonla amcasını arıyordu. temiz pantolonu kalmamıştı. benimkini giymesini söyledim. ama bedenlerimiz uymuyordur. yine de verdim bir tane kot pantolonumu. biraz uzun biraz da dar gelmişti sanırım. çok da önemli değildi zaten. internetten bir otobüs firmasının telefonunu bulup akşam sekiz için amcalarıyla beraber gitmeleri için üç kişilik yer ayırrtım. ama bir kaç dakika sonra amcasının akşam saat yediye başka bir firmadan bilet aldığını öğrendik. çantasını aldı, ceketini giydi, botlarının bağcığını bağladı, artık gitmek için hazırdı. içinde bulunduğu duruma rağmen hala ince düşünceli bir adamdı. "evi de biraz dağıttık kusura bakma" diyodu. "ne kusuru kardeşim, olur mu öyle şey". "başın sağolsun" diyip vedalaşarak yolcu ettim kendisini.
hayatın en acımasız gerçeğiydi ölüm. bir anda herşey boş gelir, yaptıklarınız anlamsızlaşır, hayata bakış açınız değişir ölüm haberi aldığınızda. ölen kişinin yakınlığına göre belki bir hafta, bir ay ya da ne bilim kısa bir süre sonra onun yokluğuna da alışıp hayatı yine kaldığı yerden yaşamaya devam ediyor insan. * allah ölenlerin yakınlarına sabır ve dayanma gücü versin.
gece telefonun aci aci calmasi.
ardindan gelen boguk bir aglama sesi.
kaybettik kelimesinin derinligi...
ilerleyen gunlerde vakitsiz calan telefonlardan nefret etmek.
ve hayatin acimasiz olusunu tekrardan ogrenmek.
o telefon bu gece kotu haber icin aci aci gene caldi...
gece çalan telefonlar hep bu yüzden ürkütücü gelmiştir bana. Açmaya korkarsınız ama açmak zorundasınızdır,açmasanız bir şeyler değişecekmiş gibi tereddüt edersiniz.
Dünyada alınabilecek en kötü haberdir tabi bu dünyayı iyi değerlendirememiş insan için. Bu dünyada kalmış olanler için ise Onu bir daha göremeyeceğini düşünmek , bitirir insanı ...
o kadar çok aldım ki bu haberi artık ne olur biraz olsun benden uzak dursun ölüm. o kadar doğal bir şeymiş gibi hayatımın ortalık yerine yerleşti lanet şey.